• gri mahallelerde,gri gecelerde bir çoçugun soguk bedenini inceleyen insanlar.

    etrafta ki herkes,herşey kararmıştır. annenin bogazına dugumlenen hıckırık yüregini deler
    babanın şuursuzca içtiği sigara nın dumanı gridir.
    eve doner;yatağında uyuyan bebeği rengerenktir. aglar.

    trafik kazasında olay mahalline gittiktan sonra;
    gazete veya battaniye örtülmüş cesedin uzerini acarken
    allah'ım ne olur bir dost bir akraba olmasın diye dua eden kişidir.
    sonra bakar;
    gizlice derin bir nefes alır,
    ve o anda
    işte tam o anda insanlığından utanır...
    kendisinin yakını olmayan o kişi
    başkasının annesi/babası oglu/kızı eşi,sevgilisidir.
    insanlığından utandırır o masum nefes .

    asfalt gridir
    kan gri
    cansız bedenler gri

    eve doner.eşi uyumaktadır rengerenk ;çocuğunun nefesi rengarenktir...

    gizlice aglar...

    gri onların rengidir.
    ama inanın kalpleri gri değildir.
  • düşük maaşla ülkenin doğusunda yıllarını harcarlar. idealist olanları hiç kimsenin adını duymadığı memleketlerin haritasını kafasından çizebilir (bkz: tayin manyağı olmak). çok büyük kısmı emekli ikramiyesini alana kadar ev sahibi olamaz.

    işini adam gibi yapanların yanında mevki makam hayranı olanları da boldur. bu tipler küçük dağları yaratarak kamuya farklı şekillerde hizmet etmiştir. hatta bunların karılarının mesleği de savcının karısı olmaktır. kendilerini öyle tanıtırlar ve en yakın arkadaşları kaymakamın karısını da yanlarına alarak ilçenin altını üstüne getirirler. böyle heyecanlıdır hayatları bu kadınların.

    mevki meraklısı savcıdan daha kötüsü varsa o da fethullahçı savcıdır ki aslında ikisi çoğu zaman aynı kişidir. son yıllarda sayıları artmıştır. (bkz: allah düşürmesin).
  • gözümde zerre kadar bir saygısı kalmamış olan meslek dalı.

    memlekette olan biten genel olarak hiçbir tanesinin umrunda değil diye düşünüyorum. tabi savcı'nın kılına dokunamazsın. adamın götünden kan alırlar. mafya gibi de forsu var.

    bunlardan bir tanesinin yeğeni 2006 senesinde kırmızı ışıkta geçip kullandığım arabaya yandan 70-80km civarı hızla çarpıp üstüne bana dava açmıştı. güç bela davayı kazanıp ben de arabamın masrafları için mahkemeye vermiştim. bu savcı beni telefonla arayıp boşuna uğraşmamam gerektiğini, "onlar"a karşı şansım olmayacağını enteresan bir dille ifade etmişti. hakikatten de dediği gibi oldu. helal olsun!

    bi de maaşı güzel sanırım.
  • şimdi fethullah'ın savcıları var, akp'nin savcıları var ya, eskiden cumhuriyet savcıları vardı ne güzel.
  • sanılanın aksine hakimlerle arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur. ayrıca hakimler de savcılar da görevlerini yaparken kimseden emir almazlar.

    hakimlere göre avantajı kolluk kuvvetiyle doğrudan ilişkide olmasından ötürü toplum içerisinde varolan forsudur. bir nevi volkan demirel'dir.

    (bkz: evinden aldırmak)
  • nesillerdir büyük-küçük suçlara karışmış bir gen havuzundan gelen, o kültür ile yetişmiş, sabıkalarını saymaya iki elin parmaklarının yetmeyeceği, kocası ve iki oğlu hapiste, kızı da sorguda olan orta yaşlı bir çingene kadın görmüştüm zamanında adliyede.
    kuyumcudan mücevher aşırırken yakalanmış 2-3 kişiden biri idi 18 yaşlarındaki kızı. kimliği çıkartılmamıştı doğduğunda, bu yüzden yaş tespiti için doktora gönderilecekti...
    toyluktan olacak o sırada dönüp savcı'ya tehditkar bir söz söyledi. kapıdaki annesi bunu duyar duymaz kızının yüzüne tokatı yapıştırıverdi ve "o işini yapıyor" dedi.
    evet okuma yazma bilmediği muhtemel, tüm hayatı suç ve suçlularla örülmüş o kadın bile farkındaydı.

    dokunulmamalıdır.
    yazılı olmayan bir kural ile dokunulmazdır savcı.
    en beter suçlu dahil herkese lazımdır hakim-savcı dokunulmazlığı.
    meslek hayatı boyunca onlarca tehdit alabilir ama bunlar sonuçlanmaz.
    olması gerektiği gibi olanların tamamına sabır ve selamet diliyorum...

    edit:
    neymiş?
    savcı bilmemkime koruma vermemiş de ertesi gün o kişi öldürülmüş.
    sanıyorsun ki böyle bir güçleri var. hakim ve savcıların kendilerine koruma almak gibi bir yetkileri bile yoktur.
    o zannettiğin şey valinin kararı ile olur.
    olmamış bir daha çalış gel.
  • savcılık makamı çekiç gibidir. suçlanan kişiyi çivi gibi görürler. avukatların yapmaları gereken ise; ona yanlış çiviye çaktığı vakti hatırlatmaktır.
  • radara girdiği takdirde kimliğini göstermesinin akabinde yolunuz açık olsun cevabını alabilen nadir meslek gruplarından birisidir bkz: hakim vekil asker
  • savcı mütalaasında beraat isteyebilir, müdafi savunmasında mahkumiyet isteyemez. savcı şüphelinin yahut sanığın lehinde ve aleyhinde olan tüm delilleri toplar, müdafi aleyhte olan delillerle ve hususlarla ilgilenmek zorunda değildir, ilgilense dahi bunların sanığın haklarına halel getirmeyecek şekilde yorumlanmasını sağlamaya çalışır. savcının amacı yargılama aşamasına geçişte tüm hazırlıkların yapılması ve yargılama sırasında doğru hükmün verilmesi için gerekli mütalaaların sunulmasıdır, müdafiin amacı müdafaa ettiği sanık yahut şüphelinin haklarını korumaktır.

    dolayısıyla, savcı ve müdafi (avukat) ceza muhakemelerinde karşılıklı taraflar değillerdir. savcı da avukat da muhakemeye farklı biçimde katkıda bulunurlar. bu noktada, kamu gücünü kullanma yetkisine sahip olan savcının avukatla değil, mahkeme heyetiyle aynı fiziki seviyede oturuyor olması kanımca yargılamanın tarafsızlığına gölge düşüren bir simgesel dizilim de olmamaktadır.
  • taraf olup olmadığı öğretide tartışmalı olan ceza muhakemesi sujesi.

    savcının taraf olmadığını savunanlar, ceza muhakemesi kanunu'nun 160/2 maddesindeki[1] savcının sanığa objektif davranma yükümlülüğünden hareket etmektedirler. bu fikre göre, iddia ile savunma arasında yarış değil, maddi gerçeğe ulaşmak adına bir işbirliği söz konusudur. dolayısıyla ne savcı ne de müdafi taraf değil, adaletin tecelli etmesine hizmet eden ve yargıca bu yönde yardımcı olan ceza muhakemesi sujeleridir.

    bu idealist görüşün uygulamada karşılık bulduğuna henüz şahit olunmamıştır. zira, ceza muhakemesinde tarafların olmadığını savunan görüş, insan doğası ve psikolojisine uymamaktadır. savcının yaptığı iş gereği tarafsız olmasının kolay olmadığını dile getiren müellifler[2], suç işlenerek bozulan toplumsal dengeyi sağlamaktan sorumlu olduğuna inanan bir makamın, psikolojik olarak, kendisini taraf gibi hissetmesinin kaçınılmaz olacağını vurgulamışlardır. aynı mantıkla, müvekkili tarafından, verdiği hizmet karşılığında maddi olarak tatmin edilen müdafiin de, kendisini taraf hissetmemesi imkansıza yakındır.

    1412 sayılı cmuk, 31. ve 312. maddelerinde savcının taraf olduğunu kabul etmişti. şu anda yürürlükte olan 5271 sayılı cmk ise ''taraf'' ibaresini kullanmamıştır[3]. ancak işin doğası gereği yasakoyucu, 5271 sayılı cmk'nın 277. maddesinde, savcılık makamını bir taraf gibi değerlendirmekten kendisini alıkoyamamıştır. zira, bağımsız bir mahkeme veya yargıç önünde iddia(tez) üreten bir makam ile, onun iddiasına karşı savunma(anti tez) üreten bir makamın taraf gibi hareket etmeleri ve onlara yasa tarafından bu şekilde(taraf gibi) muamele edilmesi gayet doğaldır. yine cmk'nın 35. , 297. maddelerinde taraf gerçekliğine vurgu yapılmıştır.

    savcının, sanığın veya şüphelinin lehinde olan delilleri de toplaması, ceza muhakemesinde taraf olmadığının kabulü için yeterli değildir. çünkü savcının aleyhe olan delilleri topladığı da kanunda açıkça vurgulanmıştır. dolayısıyla şüpheli veya sanık hakkındaki lehe olan delillerin savcı tarafından dikkate alınması bir tarafsızlık göstergesiyse, mefhum-ı muhalifinden hareketle, aleyhe olan delilleri toplayan savcı nereye oturtulacaktır? ki şüpheli veya sanık hakkında bir tane bile lehe delil olmayabilir. bu durumda, sanık aleyhindeki delilleri toplayarak hakkında onlarca yıl hapis cezası isteyen iddia makamının, savunma karşısında ''taraf'' olmadığı gibi gerçeklikle hiç örtüşmeyen bir durum ortaya çıkacaktır.

    ceza muhakemesinde, yargılama makamı olan hakimden başka, görevleri yargılama yapmak olmayan iki makam daha vardır. savcılık ve müdafa makamları. dolayısıyla nihai kararı millet adına verecek olan bağımsız ve tarafsız yargıcın yeri, tüm dünyada olduğu gibi sav ve savunma makamından üstün olmalıdır. buradan hareketle c.savcısının dizilimdeki yerinin -yargıç tarafından bakılınca da- yanlış olduğu söylenebilir.

    savcının kamu gücü(?)nü kullandığı için mahkeme heyetiyle ya da yargıçla aynı seviyede bulunduğu iddiası; bizi, müdafiin kamu gücü kullanmadığı ve dolayısıyla ceza muhakemesine savcıdan daha az katkı sağladığı fikrine götürmektedir. e haliyle yeri de yadırganmamalıdır müdafiin!
    müdafiin de kamu görevlisi olduğu hatırlanmalı, yetkilerini millet meclisince kabul edilen avukatlık kanunu ve sair mevzuattan aldığı gözden kaçırılmamalıdır. savcılık makamının haiz olduğu bazı ayrıcalıklar, bu makamı savunma makamından üstün kılmak için değil, sürecin daha kolay işlemesi için verilmiştir. öğretide savcılık makamının adliyeye ilişkin idari bir görev yaptığı vurgulanmaktadır[4]. yani savcılık makamı idari olan, bağımsız olması gerekmeyen bir kurumdur. ki bağımsız(e haliyle tarafsız) falan da değildir. olmasına da gerek yoktur. nitekim anayasa, hakimlerin bağımsızlığından söz etmiş ancak, savcıların bağımsızlığından söz etmemiştir.

    karşılaştırmalı olarak bakıldığında çoğu ülkede( almanya, isviçre, italya, amerika), savunma makamı ile savcılık makamı silahların eşitliği prensibi gereği ceza yargılamasında eşit haklarla donatılmışlardır. bu ülkelerde de savcılık makamı kanunların tanıdığı bazı imtiyazlar ile soruşturma ve kovuşturmaya katkı sağlamaktadır. ancak bu imtiyazlar onların müdafii ile eşit haklara(silahlara) sahip olmadığı anlamına gelmez. dolayısıyla bu ülkelerde, simgesel dizilim de silahların eşitliği prensibini gölgede bırakmayacak şekilde aynı fiziki seviyededir. hatta, belli bir demokratik olgunluğa erişmiş hukuk devletlerinde savcı, bırakın yargıçla aynı seviyede oturmayı, aynı binada görev yapamaz, aynı lojmanlarda dahi kalamaz. ayrıca savcının taraf olmadığını savunan fransız ceza yargılamasında dahi, savcı ile müdafi aynı fiziki seviyede oturmaktadır. yani, savcının ceza muhakemesinde taraf olmadığı düşüncesi, müdafi ile savcının aynı fiziki seviyede oturması fikriyle çatışmaz.

    av.dr ve emekli albay hakim ümit kardaş'tan bir alıntıyla bitireyim[5]:''...savcının bizzat yargılama yapıyormuş gibi, bir yargı organı olarak algılanması ve yargıya eklemlenmeye çalışılması; insan hak ve özgürlükleri açısından tehlikelidir. eğer savcıyı taraf olarak kabul eder, yaptığı görevin de yargılama olmadığının bilincinde olursak, savunmaya da taraf olarak eşit yetkiler tanıyarak adil yargılama hakkını kağıt üzerinde kalmaktan kurtarabiliriz. savcıyı taraf olmaktan çıkarıp, yargıya eklemleyerek ona üstünlük tanımakla demokrasiden uzaklaşıp, insan hak ve özgürlüklerini tehlikeye atarız. ihtiyaç duyduğumuz şey tarafsız ve bağımsız hakimdir. tarafsız ve bağımsız savcıya değil, teminatlı (güvenceli) savcıya ihtiyacımız bulunmaktadır...''

    ---------------------------------------------------------------------
    [1] cmk 160/2: cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

    [2] centel/zafer: ceza muhakemesi hukuku, s.108. 3. bası

    [3] tbmm adalet komisyonu raporu: ''...cumhuriyet savcısının ceza muhakemesinde taraf olup olmadığı yönünde doktrindeki bir sonuca ulaşılamayacak olan tartışmalarda kanunun bir tercihte bulunmaması, bu tartışmaların doktrin bağlamında ele alınması gerektiği düşünülmüştür...''

    [4] centel/zafer: ceza muhakemesi hukuku, s.106. 3. bası

    [5] http://www.radikal.com.tr/…aber.php?haberno=178084; güncel hukuk dergisi 2006.
hesabın var mı? giriş yap