• bütün charlotte'ların ilişmekte güçlük çeken baba-kız ikilileriyle* kalbimize pamuk şeker saplama çabası içinde olduğunu anladığımız, yine bir best british debute feature kovalayıcısı, hayır yetmez, yılın en mi en iyi filmi.

    heyecanıma yenik düşen bütün yüzeysel tesadüfler böyle dursun, filmi bambaşka kılan şeylerden de bahsetmeli. charlotte regan'ın müzik videoculuğu kariyeri, georgie'nin pürüzsüz trajikomedisi, boyutlanabilmiş yardımcı karakterleri, çocuksu ritmi, aralarda ekrana zıplayan mockumentary esintileri, rüyavari renkleri ve daha neleri. dizi dizi çekseler de tüketsek dedirtecek kadar yüksek kalorililiği bile, festivallerde koşan bağımsız ruhuna engel olamamış bu indierella masalının.

    izleyip sonra yine benzer yerlerden katarsise doyayım diyorsanız da,
    (bkz: başrolünde çocukların olduğu filmler)
    (bkz: somewhere)*
  • istanbul film festivali gösterimindeki charlotte regan filmi.
    ben filmi çok sevdim.
    en başta küçük tatlı yaramaz georgie'yi. sadece 12 yaşında annesini kaybedip yapayalnız kaldığından ötürü bir acımayla değil. zor hayatıyla başa çıkmak için kendi yöntemlerini geliştiren komik bir baş belası olduğu için de. eski yeşilçam filmlerindeki afacan ve becerikli ayşecik karakterinin british versiyonu gibi.
    charlotte regan, filmde kendi renkleriyle kendi dünyasını yaratmış. sosyal hizmetleri baştan başa griye boyamış mesela. georgie'nin yaşadığı blokları ise leylak, limon sarısı, bebek mavisi gibi renklere. hardal-kahve renkli üçüz oğlanlar, şeker pembesi şımarık kızlar. örümcekler konuşuyor, arka bahçeden parlak turuncu bir tilki geçiyor. bu tilki mr.anderson'a bir göz kırpma mıydı ki?
    sesler de gerçek dünyadakinden farklı. bazen küçük georgie'nin işitme cihazından gelir gibi, metalik geliyordu sesler, sanki oynanmış gibi.
    kamera açılarının çoğu sahnede georgie'nin göz hizasından alınması, paniğe kapıldığında kameranın da tepetaklak olması vs. sanki georgie'nin rüyası.
    duvarlara çizilmiş minik kapıların tekrarı dikkat çekiciydi. istenmeyen örümceğin de arkasındaki duvara çizilmiş bir kapı vardı. georgie eve gelen babası jason'ı reddettiğinde onun da arkasındaki duvara tebeşirle çizilmiş bir kapı belirdi. en son georgie istenmediğini hissettiğinde o da duvara çizili kapı önünde duruyordu. çizgi fimlerde duvara boyanan, sonra gerçeğe dönüşen kapılar, road runner'daki tüneller gibi. böyle böyle minik minik parçalar.
    scrapper kavgacı demek, filmi türkçeye hırçın diye çevirmişler. bana scrapper daha çok bir scrapbook'tan esinlenilmiş gibi geldi. kırpık kırpık kesilip yapıştırılmış, sayfalarında çıkartmalar, etiketler falan olan bir defter gibiydi zaten film. 12 yaşında eğlenceli bir kız çocuğunun defteri.
    kendi dünyasını yaratabilen filmleri seviyorum, bu dünya bir çocuğun kafasından çıkmış gibiyse daha da çok.

    --- spoiler ---
    film boyunca jason'dan gelecek kazığı bekledim. zaten yönetmen de muzır bir çocuk gibi sürekli seyirciyle oynamak istemiş. gizemli telefon görüşmeleri, cepte bulunan devasa kurşun, masa üstünde kokain gibi dizilmiş kraker kırıntıları...
    georgie büyüyüp film çekseydi buna benzeyen bir film olurdu herhalde.

    --- spoiler ---
  • city of heroes oyunundaki classlardan biri.
    scrapperlar yakin dövüşte uzmandirlar. melee damage dealer olmak isteyenlerin seçmesi gereken class budur
    primary power set; meleeden, bi çok savaş stili -silahi- seçmek mümkün bunlardan bazilari; katana, claws, martial arts, spines. (su anda hatirlayamadigim 3-4 tane daha var)
    secondary power set; defensedan bazı seçenekler: lightning reflexes, regeneration, invulnerability. (yine hatirlayamadim 2-3 tane var)
    ayrica oyunda en çok hitpointe sahip ikinci classtır.
    ünlü kahramanlardan bu sinifa en büyük örnek wolverinedir.
  • -her şeyini kendin hallediyorsun. bana ihtiyacın yok gibi görünüyor.
    -ben de şimdiye kadar sana ihtiyacım olduğunu hissetmemiştim.
    - yani artık ihtiyaç hissediyor musun?
    -artık seni biliyorum.
    -çok hata yapacağım.
    -ben de.

    birini bilmek ve ihtiyaç duymak fiilleri üzerine bu muhteşem diyaloga sahip, festivalde bilet bulamadığım ve 1 eylülü beklediğim charlotte regan filmi.

    aslında baba kız filminden ziyade bir kızın filmi. 12 yaşında, annesi ölünce sosyal hizmetlere gitmemek için hayali bir amca uydurup tek başına yaşayan, kirasını ödemek için en yakın dostu ali ile bisiklet hırsızlığı yapan georgie lola campbell in filmi.
    film " 'bir çocuğun eğitimi için bir köy dolusu öğretmen gerekir' yazısının çizilip 'ben kendime bakabilirim teşekkürler' " yazilmasiyla başlıyor.
    hınzırca bir giriş değil mi? işte film de bu kızın gözünden bazen esprili bazen tuhaf, hareketli ve çekim olarak da kızın boyundan çekiliyor.
    ali'ye karşı ben iyiyim güç gösterisi yapan georgie'nin gece evden çıkıp annesiyle çektiği videoları izlediği, evde örümcekleri seslendirdiği, evini süpürüp yemeğini yaptığı, üstelik amcasının yerine ses kaydi yapmaya ikna ettiği bakkal gence gidip geldiği, ali'den başka arkadaşının olmadığı dünyasına babasının gelmesiyle işler değişiyor. baba rolünde triangle of sadness filminden tanıdığımız harris dickinson u jason olarak izliyoruz ve hayran kalıyoruz <yani bence herkes kalmıştır sizin adınıza da konuştum ama aklın yolu bir duygunun yolları yakın >.

    filmdeki baba kız hikayesine dair spoiler vermiycem. babanın gençliğinden zaten georgie doğduğunda ne kadar çocuk olduğu âşikâr. dolayısıyla çocuk, çocuktan korkmuş ve kaçmış.

    ben bu kız çocuğunun öfkeden sevgiye ve umuda kayan yüz değişimlerine ağlayarak çıktım salondan. bizde "hırçın " adıyla gösterime girmiş ama esasında filmde "kazıyıcı, güçlü, tuttuğunu koparan" anlamlarında kullanılmış. çünkü georgie'nin hayatta tek başına kalma gücü, herkesle kavgasınin ardinda gizli odadaki gibi duvarlara kazıdığı gibi kapılar var.

    büyüyememiş kız çocukları izlemesin.
    babaları "erken çizilmiş karikatürleri olanlar" izlemesin. ben izledim. çünkü "boşluk kelimesinden boşluk taşırdığımı" ve babaların yalnızca bu boşluğun "çocuk kılığına girmiş yalnızlık" olduğunu bilmeye başladığım için gittim. biraz ağladım. geçti.
    saygılar.
  • bu sene sundance'da büyük ödülü alan sevimli ve iç açıcı küçük bir film. wes anderson’ın renk kartelaları, the florida project ve aftersun filmlerinin havası iyi bir şekilde iç içe geçmiş gibi. bir ilk film olarak bunu gerçekten sevdim. ayrıca yer yer türk oyuncular çıkıyor film ilerledikçe, sevimli.
  • lastik tekerlekli yükleyiciden dönüşerek, devastaror'un sağ kolunu oluşturan revenge of the fallen karakteri.
  • yönetmenini bilmesem clio barnard mı çekti derdim bu filmi. ruhani bi benzerlik var barnard filmleriyle bence. hatta filmde çok da ikna olmadığınız yerler bile barnard filmlerine benziyor.

    iyi film.
  • aftersun ile kardeş filmler. tek farkla bu onun mutlu biten versiyonu. gerçi film bir anda öyle bir bitti ki "aa ne oldu ya?" tepkisiyle jeneriğe bakakaldım. bunun haricinde burada da okuduğum yorumlardan yola çıkarak film mutlu sonla* bitti diye feel-good bir film sanmayın benim gibi. ben bu filmi gerek afişinin cıvıl cıvıl olması gerek fragmanından ötürü bir tık daha eğlence dozu yüksek bir dram filmi zannetmiştim ama dramın ağır bastığı ve ara ara yüzde hafif tebessümler bıraktıracak esprilerin olduğu bir film bu. kızın annesiyle olan komik videosunu izlerken ağladığı sahnede benim de gözlerim doldu, bisikletli 3 siyahi çocuktan ortadaki bebenin bisikletini çaldırdığı için ayakta durduğu sahnede* "işte ingiliz mizahı" dedim sonuç olarak izlediğinizde samimiyetini hissedeceğiniz sıcacık bir dram filmi bu. beğendim mi? evet. aftersun'ın ekürisi olarak hatırlar mıyım? kesinlikle.
    filme dair son olarak: bizim kız telefonunu bulsun, arkadaşından özür dilesin, babası ve ali ile birlikte west ham united maçına gitsin isterdim. *
  • bugün kadıköy sineması'nda izlediğim 2023 sundance film festivali'nde büyük jüri ödülü'nü alan charlotte regan filmi.

    --- spoiler ---

    en sevdiğim sekans minik georgie'nin babasıyla tanıştığı anda sırasıyla saçına zincirine vs. odaklanıp şöyle bir tarttığı sekans oldu.
    --- spoiler ---

    georgie karakterini canlandıran (bkz: lola campbell)ın oyunculuğunu da ali karakterini canlandıran (bkz: alin uzun)un oyunculuğunu da beğendim.

    ayrıca (bkz: harris dickinson) sen ne karizmatik adamsın ya!
  • tatlı, bittiğinde yüzde bir gülümseme bırakan film.

    başroldeki kız çok yetenekli bu arada
hesabın var mı? giriş yap