• sinema sanatı söz konusu olduğunda sekans iki anlamda kullanılır. bu entride bu iki kullanımı da açık kılmaya çalışacağım. bunu yaparken sinemada "plan" diye bir şey yokmuş gibi yazacağım, ayrıca "plan sekans" kavramına da hiç girmeyeceğim. "çekim" derken bitmiş bir filmde seyirciye kesmesiz olarak sunulan kayıtlı görüntü parçasını kast edeceğim. "sahne"yi de en az iki çekimden oluşan anlamlı bütünlük olarak düşüneceğim. (yani bir sahnenin salt tek çekimden de oluşabileceğini bildiğim halde çekim-sahne ayrımını görünürde tutabilmek için tek çekimlik sahneleri "çekim" olarak anacağım.)

    sekans, malum, "sıra", "dizi" demektir. bundan hareketle, filmlerdeki sekanslar da sıralı-dizili bir "şey"lerin adıdır. peki bir filmde sıralanmış-dizilmiş şeyler neler olabilir? çekimler veya sahneler olabilir. bunlar, bitmiş bir filmdeki anlatı birimleridir ve ikincisi birincisinden oluşur. yani sahne, çekimlerden meydana gelir - sözcüklerin seslerden* meydana gelmesi gibi.

    sahne, sıralı çekimlerin meydana getirdiği en küçük anlamlı bütünlüktür. burada "anlamlı"nın altını çizmek lazım: sahne, adı konulabilir bir anlatı birimi olmalıdır; "trende karşılaşma sahnesi" gibi, "sorgu sahnesi" gibi, "arabayla takip sahnesi" gibi. bu sahnelerin hepsi farklı çekimlerin sıralanmasıyla oluşur. örneğin 7 çekimden oluşan bir trende karşılaşma sahnesi hayal edelim:

    1. çekim: mekan olarak vagonun tanıtımı (kalabalık; koridorda koşturan çocuklar var) /.kes.
    2. çekim: karakterlerden birinin halihazırda bu vagonda bulunduğunun gösterimi (koridor tarafında kitap okuyor) /.kes.
    3. çekim: ikinci karakterin trendeki bir vagona girişi (sırt çekimi) /.kes.
    4. çekim: (ters açı, vagon içinden) ikinci karakterin vagona girişi, koridordaki çocuklar (demek ki ikinci karakter bize gösterilen vagona girmiş), çocukların arasından sıyrılmaya çalışması, ayağının takılması /.kes.
    5. çekim: dengesini kaybedip yana yıkılması /.kes.
    6. çekim: tam da kitaplı karakterin üzerine düşmesi, özür dilemesi, ilk karakterin yardımıyla tekrar ayağa kalkması /.kes.
    7. çekim: (birinci karaktere yüz çekimi) birinci karakterin ikinciyi tanıyıp "sen haa?!!" demesi /.kararma... arayazı: "dört yıl önce", flashback, vs...

    bu çekim dizisi, bir kere bir "dizi" olduğu için zaten her halükarda sekanstır. ama işte, bu 7 çekimlik diziyi "sekans" değil de "sahne" olarak adlandırmak daha açıklayıcı ve daha kullanışlıdır: çünkü "sahne" denildiğinde bunun sadece bir dizi değil, kendince girişi-gelişmesi-sonu olan anlamlı bir bütünlük olduğu bilgisi de verilmektedir.

    buna karşılık yukardaki örnekte kameranın ikinci karaktere eğildiği 3. ilâ 6. çekimleri anmamız gerekirse ne yapacağız? işte o zaman anlatısal büyüklük bakımından "çekim" ile "sahne" arasında duran bir kavrama ihtiyacımız var demektir. bu durumda "sekans"a başvurmak icap eder: "ikinci karakterin vagon sekansı" gibi, "ikinci karakterin vagona girip de birincinin üzerine düştüğü sekans" gibi ("... düştüğü çekim/sahne" demek büyük yanlıştır). film değerlendirmelerinde, inceleme-eleştiri yazılarında böyle kullanımlara ihtiyaç duyulduğu olur; o yüzden "(sahneden küçük) çekim dizisi" anlamına gelen "sekans"a başvurulur.

    sekansı çekimlerin oluşturduğu bu kullanım kavramın dar anlamını verir. bunun yanında sekansın geniş anlamı da vardır ve tahmin edilebileceği gibi bununla bağıntılı kullanımda sekansı oluşturan birim -çekim değil- sahnedir. entrinin ikinci bölümünde sekansın bu anlamını açıklamaya çalışacağım.

    --
    back to the future'ı düşününüz. temelde iki sekanstan oluşur bu film (ama buna üç demekte fayda var): 1985 yılı sekansı ile 1955 yılı sekansı (ve, yoruma bağlı olarak, son kez bir 1985 yılı sekansı daha [geleceğe dönüş]).

    duvara karşı'yı düşününüz veya. fatih akın'ın filmi iki sekanstan oluşur: almanya ve istanbul sekansları.

    abd sekansı-rusya sekansı şeklinde iki bölümde izlenebilecek rocky 4, mekan değişiminin filmin atmosferinde kaydadeğer bir fark yarattığı bir başka filmdir.

    titanic: filmin şimdi'si olan sekans (1990'lar, yaşlı rose) ve asıl öyküyü oluşturan yolculuk-aşk-kaza sekansı (flashback - 1912 yılı, genç rose: kate winslet).

    aynı karakterin hayatının üç evresini izlediğimiz cinema paradiso'da ise her evre bir sekansa karşılık gelir.

    son örnek olarak da lost highway' i analım: bu filmdeki iki ayrı (?) karakterin (fred ve pete) öykülerinin -herhalde- birbirlerinden ayrı sekanslar oluşturduğunu düşünebiliriz.

    sekans böyle bir şeydir işte: sahneler toplanınca oluşan anlamlı bütünlüktür. burada önemli olan, bu bütün'lerin filmin hikayesi içinde birbirlerine doğrudan bağlı oldukları kadar (zaman ve/ya mekan yönünden) ayrılabilir yanlarının da bulunmasıdır. işte yine back to the future'ı düşünün: 1985 sekansından 1955'e geçildiğinde filmde karakterler için yeni bir "evre(n)" söz konusudur. aynı mantığın devamında şunu söyleyebiliriz ki her filmde bir "sekans" bulunmayadabilir; zira o filmde sahneler dizisi yekpare bir bütünlük oluşturabilir, o zaman da bir "sekans"tan bahsetmenin anlamı kalmaz (sınırların olmadığı bir dünyada ülkelerden bahsetmek gibi). yani ki ancak sahne toplamları arasında bariz bir ayrım görebiliyorsak o filmde iki ya da daha fazla sekansın bulunduğundan emin olabiliriz. örneğin fight club'ta herhangi bir sekans yoktur, ayrımlar sadece sahneler arasındadır - bunlar da zamansal ve mekansal olarak tek bir evre(n)in parçalarıdır.

    ama son söz olarak episodu da anmak gerekmektedir: kimi filmler ise düpedüz kimi ayrı hikayelerden oluşur - buna da örnek olarak -pek tabii ki- dogville ile pulp fiction'ı, acid house'ı ve the dolls'u gösterebiliriz. bu filmlerde bütünlük taşıyan sahnelerin toplamları, zamansal ve mekansal olarak (ve hatta filmdeki karakterler açısından) ayrımlar içerse de, aralarındaki anlatısal bağın zayıf oluşundan ötürü birer sekans değil, episod sayılırlar. pulp fiction, acid house ve the dolls örneklerine bakıldığında ne demek istediğim hemen anlaşılacaktır (tabii hemen şunun altını çizelim: pulp fiction'da episodlar da [ayrı karakterlerin hikayeleri] kronolojik olarak içiçe geçmiş durumdadır. demek ki öylesi de olabiliyormuş!). dogville'e gelindiğindeyse bir-iki açıklayıcı söz daha etmem icap eder: lars von trier'in filminde, kasabadaki olaylar dizisi tek bir hikayenin anlatısı açısından süreklilik içermekle beraber kendilerine has serim-düğüm-çözüm'ler de barındırdığı için, aralarındaki ayrım -ancak episod kavramıyla imlenebilecek raddede- keskindir. sekans kavramının imlediği ayrımsa bu denli keskin değildir işte.

    --

    aralıklarla zaman zaman dönüp düzelttiğim-geliştirdiğim bu entriyi günün birinde daha da açık ve zengin kılmak dileğiyle.
  • bir sinema filminde planlar sahneyi sahnelerde sekansi olusturur.(bkz: plan sekans)
  • düz yazıdaki paragrafın sinemadaki karşılığıdır.
  • ayrım.
  • şubat ayından itibaren yayınlanmaya başlayacak yeni bir sinema dergisi. iki ayda bir yayınlanacak dergiyi ankaralı sinema dostları derneği hazırlayacakmış. derginin 100 küsür sayfalık hacminde akademik yazıların yanı sıra çeviriler ve söyleşiler de yer alacakmış.

    http://www.sinemahaber.com/
  • (bkz: sira)
    (bkz: dizi)
  • belirli bir süre içinde arka arkaya giden şeyler, dizi; (sinema) bir bütün meydana getiren planlar dizisi; (müzik) bir melodi veya ritim motifinin gamın değişik derecelerinde tekrarı*..
  • bir kategoriye dahil sayıların vb. belirli bir sırada birbirini izlemesi.
    örn. iskambil kağıtlarının kupa serisinde 3,4,5 diye sıralanması sekans teşkil eder.
  • mr yada bilgisayarlı tomografi görüntülümede kullanılan,belirli kesit aralıklarında ve görüntü ağılıklarında alınan veriyi ifade eden terim.
  • nükleotidlerin dizilişi...
hesabın var mı? giriş yap