• bir roll röportajı, babaya sorarlar; gogol bordello'yu dinlediniz mi hiç, deyü;
    cevap şahane;
    -gogol?

    hüsnü'nün* programına çıkar, dev sanatçı tüm samimiyetsizliğiyle "selim abi benim de en sevdiğim klarnetçilerdendir" falan diye zırvalarken, baba; "biz de evde hep seni izliyoz" deyiverir...

    velhasıl; var mı arkadaşım böyle samimiyet dünyada, yok. o zaman nedir; selim sesler dünyanın en güzel insanıdır, o kadar.
    ve hatta; selim sesler cumhurbaşkanı olsun...
  • bugün telefonla aradım, hanımı açtı.
    durumunu sordum. selim abinin durumu şuan iyi imiş. ilaçla tedavi devam ediyormuş, kalp nakli için acil sırasında imiş. uygun kalp bulunduğunda nakil gerçekleşecekmiş, tabi bu süreçte hastanede bir süre daha tedavi devam edecekmiş organ bulunana kadar.
    siyami hersek kalp hastanesi'nde, yoğun bakım ünitesinde yatıyormuş. gün içinde yemek yedirmek haricinde 20dk görebiliyorum sadece dedi.
    dışarıdan ziyaretçi almıyorlarmış.
    hanımına yapabilecek birşeyimiz var mı diye sordum "nolur dualarınızı eksik etmeyin, tek ihtiyacımız bu" dedi.
    gözlerim dolduydu zaten konuşurken, birde böyle diyince iyice içim koptu.

    merak etme abicim tüm dualarımız seninle...

    iyileşip yine sahnelere döneceksin...
    daha benim düğün var, biliyorsun söz verdin...

    ha gayret be aganın...
  • hava kara bulutlarla kapliydi kesan'da, bence kendilerini tuttular selim abi'nin toprak ile kavuştuğu ana kadar...
    sonrasında birden başladı sağnak...
    onlar da dayanamadı ustanın bu vedasına... toprağa bereket olup düşerken insanların kulaklarında selim abi'nin klarnetinin sesi yankılanıyordu...

    cenazesi keşan'ın büyük camilerinden olan iki minareli cami'den kalktı... caminin kendisi büyük ama avlusu ufacıktı. aslında avlu da denmez ya "iki minareli cami çarşısı" idi. altında dükkanlar vardı. tabii camiye gelir hep bunlar...
    sonrasında musalla taşı merdiven altına sığıştırılmıştı.
    cenaze namazı daracık avluyu dolduran selim abi'nin sevenleri, komşuları, keşanlı müzisyen arkadaşları, hamburg'taki son konserinde vokalistliğini yapan esra arslan, serkan çağrı ve mustafa avkıran vardı.
    imamın namaz bitip avluya çıkışını bana çok garip geldi, sanki isteksizdi ve bir an önce bitsin gibi bir hali vardı.
    bir cenaze namazında ilk defa merhumun adını söylemeyen ve cenaze namazını kısa da olsa tarif etmeyen bir imamla karşılaştım. helallik almayı dahi lütfen yaptı. şaşırdım.
    zaten cemaatte pek bir şaşırdı duruma...
    selim abi kendi mahallesindeki camiden omuzlarda araca taşındı ve sonsuzluğa uğurlandı...
    bu gidiş ona hiç yakışmadı.
    onun emeğiyle, başarısıyla para kazanan onlarca müzisyen, sanatçıdan hiçbirinden ne bir mesaj ne bir çelenk vardı.
    keşan belediyesi bile hayatını kaybeden bir hemşerisinin son yolculuğunda yoktu.

    bunları burada yazdım çünkü bana dokundu bugün gördüklerim...
    o meşhur yönetmenler, müzisyenler bilmem kimler alayı parayı kazanana kadarmış sevgileri saygıları...
    selim abi'lerine yurtdışında bulunan kalbin takılması için maddi destek sözü verip ortadan kaybolanlar, yapay kalp takıldıktan 1.5 yıl sonra akıllarına gelip yardım konseri yapanlar...
    alayı sahteymiş...

    türkiye büyük bir müzisyenini, bir virtüözünü daha kaybetti. hepimizin başı sağolsun.
  • 90'ların ortasında, kırkambar gece tiyatrosu'nda ferhan şensoy kendi üslubunca orkestrayı takdim ederken, sıra o'na gelince seyirciye dönüp şunları söyler:

    "(...) klarnette çok başka bir değerli arkadaşımız var: selim sesler. alkışlıyoruz selim sesler’i.
    selim sesler, türkiye’nin sayılı uzman doktor usta klarnetçilerinden biri. o da, diğer uzman doktor usta klarnetçiler gibi kasımpaşa filarmoni ekolü'nden geliyor. klarnette en önemli dünya ekollerinden biri, kasımpaşa filarmoni ekolü'dür. bu kasımpaşalılar doğduklarında üç-dört ay kadar biberon takılıyorlar, beşinci ay klarnete geçiyorlar, altıncı ayda da senfonik olarak çalmaya başlıyorlar, böyle bir özellikleri var. selim sesler dönem dönem tiyatromuzda çalışıyor, dönem dönem kötü yola düşüyor -diyoruz biz ona-, gazinoya gidiyor. bu televizyonda gördüğünüz saçı yapılmış, başı yapılmış, kaşı yapılmış, göz yapılmış, burun yapılmış, meme yapılmış, kıç yapılmış da ses yapılması unutulmuş assolist hanımların arkasında klarneti kadının kulağına sokmak kaydıyla birinci klarnet olarak çalıyor selim. hatta selim klarneti kadının kulağına sokmazsa, kadının söyleme durumu da yok; ancak öyle sesi alabiliyor. buna rağmen o assolist kadın şarkının ortasında müzikte olmayan bir gak sesi çıkarmayı başardığında da selim aynı maharetle, klarnetten, aynı anda, aynı sesi çıkarmayı başarıyor. böylece selim ve kadın doğru, arkada çalan otuz kişilik orkestra yanlış oluyorlar. bu anlamda, assolistlerin çoğunu selim assolist yapıyor. biz selim’i bu yıl gemiye kapattık. seyircili seyir defteri’nde ve kırkambar’da, alt kat-üst kat burada gecede altı saat çalışıyor. kötü yola düşme vakti olmadığı için, siz de bu yıl fark etmişsinizdir ki, yeni çıkan assolist falan yok klasik türk müziği olarak. bayağı bir frenleme oldu selim’in buraya kapatılması. seneye de hiçbir yere göndermeyeceğiz, bu assolistler konusu belki de kapanabilir. "
  • 2002'te temeli atılıp 2009'da ancak toplaşabildiğimiz trakya'nın susak aazlı suserleri zirvesi'nde onu klarnetiyle hayat bulmuştu trakya'nın güzel ezgileri...
    o zirvede beraber kısa da olsa sohbet etmiştik, ne mutlu bana bu gece trakyalı kardeşlerimle eğleneceğim demişti.
    hastalığını duyduğumuzda üzüldük.
    hastaneye koştuk.
    kan lazımdı, kan verdik...
    iyi olsun diye dua ettik.
    yapay kalp takıldığında tek isteği yeniden klarnet çalmaktı, 2 sene oldu klarnetime dokunamadım, içim buruk demişti konuştuğumuzda.
    ara ara müzisyen arkadaşları ziyaret ediyordu onu ama o yeniden sahnede olmak istiyordu, müzik yapmadığımda bir şeyler eksik diyordu.
    ve bizi aniden bırakıp gitti.
    ufakken birisi öldüğünde "neden öldü, nereye gitti" diye sorduğumuzda "allah onu çok seviyormuş yanına çağırdı" derlerdi ya, hah sanırım bu sefer de öyle oldu, biz onun kıymetini bilemeyince allah onu yanına çağırdı.

    huzur içinde yat selim abi...
  • az evvel hastanede 2 ünite kan verdik herseyde bisey vardir ile beraber...
    selim abiye dün kalbinin durumu kötüleşince kalp pompası takmışlar, şuan yoğun bakımda durumu iyiymiş. tabii kalp nakli için en acil listesindeki yeri halen korunuyormuş, uygun organ bulunduğunda nakledilecekmiş.
    aylardır süren bu kritik durum bir an önce biter de selim abi sağlığına kavuşur. sonra bir iyileşsin de uzun zaman sazından ayrı kalmanın acısını beraber çıkarırız.

    ayde be aganın ayde be selim aga, yapceysin sen bu işi ayde vre...
  • (trt'de selim sesler için yapılmış belgeselden. kendi anlatımı.)

    hiçbir zaman özünden kopmamış bir müzisyenim. ben 9-10 yaşında tanıştım klarnetle. babam kaba zurna çalardı ve babamın zurnadan klarnete geçişi askerde iken oldu. gözümü açtım ve evde klarnet gördüm. askere kadar sürekli klarnet çalıştım. keşan'da düğünler epey ağırdı. çalmak için gittiğim düğünlerde sabahlara kadar durmaksızın çalmaktan dudağımın kanadığını bile bilirim. baktım bu şekilde olmayacak istanbul'a gittim ve istanbul'da musiki derneklerine girdim. bundaki amaç notaları öğrenip, daha düzgün bir biçimde çalabilmekti. sonrasında beyoğlu'nda müzisyenler kahvesine gittim. bir gün yine orada iken bir adam geldi ve yazlık bir yere gidebilecek klarnetçi aradığını söyledi. içeridekiler beni işaret ettiler. gelen adamda ''çal bi taksim'' deyince ben başladım çalmaya. o taksimi öyle bir çaldım ki adamı bırakın, kahve içerisindeki tüm müzisyenler alkışladı. ''bravo köylü'' dediler ve gerçekten de o taksim harika olmuştu. solistlere eşlik etmek istemedim çünkü ben sürekli birileriyle beraber anılmak değil uluslararası bir müzisyen olmak istiyordum. 1998 yılı gibi kanadalı brenna mac crimmon (müzisyen) bana, albüm hazırladığını ve onunla beraber çalışıp çalışamayacağımı sordu. buna gerçekten çok sevindim. ''yani size eşlik etmeyeceğim de kime eşlik edeceğim'' dedim ve teklifini kabul ettim. bunun da ötesinde müzisyen adam teklifleri değerlendirmelidir.

    ben aslen balkan kökenliyim, rumeliliyim. büyüklerim zamanında oralardan geldiği için klarneti hep o tarafların duygusu ile çalıyorum. 50-60 sene evvel önümüzde davul zurna vardı. bunlar uzun süren düğünlerin vazgeçilmezleriydi. ancak insanlar bu iki enstrümandan çok ses çıktığı için rahatsız oluyorlardı. zamanla daha kısık sesli cümbüş, bağlama, klarnet falan gelmeye başladı. birçok enstrümanla uzun süreli çalınırdı düğünlerde ta ki orglar çıkana kadar. çocukluğumda klarnetin diğer sazlara göre daha ön planda olduğunu görüp, bilerek ve isteyerek klarnete yöneldim. klarnet sedalı bir sazdır. falso kabul etmez. diğer sazlarda bocaladığın yeri es geçebilirsin ama klarnette hata yapamazsın. ön planda olduğunuz için belli olur. kulakta varmış ki duyduğumuzu çalabildik. kendi kendimize söktük her şeyi. klarnetçinin her zaman yeniliklere açık olması lazım. ben hep bakarım neler değişiyor ve onları takip edip günceli yakalarım. bizim kendi aramızda ''jazzlama'' diye adlandırdığımız doğaçlama olayı vardır. tam anlamıyla gözlerinizi kapatırsınız ve anlık içinizden gelenleri yansıtırsınız. yoksa bunun ''jazz'' ile bir alakası yok tabii ki. uluslararası müzisyen olmamı sağlayan en önemli faktörlerden bir diğeri ise beyoğlu'dur. yurt dışına çıktığım zaman adeta kendime geliyorum. orada ne çalarsanız çalın insanların sizi dinleme şekli çok farklı. adeta kalp atışları duruyor izleyenlerin. ses çıkarmadan dinleyip, parça bitiminde var güçleri ile alkışlıyorlar. ikinci parçaya girişte herkes yine bir anda sessizleşiyor. romanlar müziksiz yapamazlar, yaşayamazlar. adam işinden yorgun da gelse evde müzik olur. ama canlı müzik ama kasetten. fark etmez. sulukule'de turistlerin roman müziğine olan alakaları oraları uzun süre yaşattı. günümüzde yöneticilerin oraları değiştirme çabaları o atmosferi bitiriyor. bu gerçekten üzüntü verici. insanların birbirini ötekileştirmesi gerçekten çok garip. sonuçta herkesin gideceği yer aynı değil mi? ayrımcılık yapmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. bugün ben klarnetimi severek çalmasaydım belki bu kadar ilerleyemezdim. enstrümanını sevmek daha iyi şeylerin çıkmasını da sağlıyor. ben aynı eskisi gibi yaşıyorum. değişen aslında sadece müzik oldu. ben özümü halen korumaktayım.
  • 1 sezon beraber çaldık bu abiyle ferhan şensoy'un üç kurşunluk opera'sına... çok şeker bir abimizdir. süper çalar. oyuna hep son anda gelişiyle ünlüdür.
  • 2 yıl önce, kalbimi çıkarıp verebilecek kadar seviyorum onu demişim. ama sevgimiz onu kurtaramadı be abi.

    selim sesler, hayatımda ne kadar önemli bir yer tuttuğunu sağlığında farkedemediğim biriydi. sağlığında derken, hastalanmazdan önceyi kastediyorum. hani ne bileyim, bazı insanlar vardır, hep ordadır işte. büyükadaya gittiğinde lefter'in hep orda olması gibi. fenerbahçe tv'yi açtığında her maç öncesi selçuk yula'nın orda olması gibi. hep ordadır, hep görürsün. ama eksiklikleri koyar adama. selim abi böyleydi işte. selim sesler'di o. hep oradaydı, dağ gibiydi. klarnetini üflerdi, kimi zaman neşelendirir kimi zaman hüzünlendirirdi. ama ne zaman elimizi uzatsak oradaydı. her zaman gidebilirdik dinlemeye. gidemezsek de albümleri vardı. olmadı youtube vardı. selim abi hep oradaydı. hastalığından haberim olana kadar, sonsuza kadar orada olamayacağını idrak edememiştim.

    yok artık o. nefes almıyor. cenazesi kılındı, mezarlıkta yalnız bırakıldı o da. selim sesler, suskunlardan oldu. üzgünüm. çok üzgünüm hem de.
  • müjdemi isterim. selim abi yarın hastaneden taburcu oluyormuş.
    ameliyatın etkisi iyi olmuş, yine nakil bekliyormuş ama durumu eskiye nazaran daha iyiymiş.
    bugün aldığım en güzel haber sanırım.
hesabın var mı? giriş yap