• kendisine, "sürekli hastalanıyorsunuz yaşlısınız, rtük baskısından da şikayetçisiniz, neden hala program yapıyorsunuz madem?" diye sormuşlar, "ben çalışınca 100 aile ekmek yiyor, o yüzden" demiş. sonra birileri allah'tan kitaptan bahsediyor ahlak dersi veriyor ya deliriyorum.
  • noktayi koymustur, insan olmak nedir, cevaplamistir

    enver aysever: zeki muren escinsel miydi?
    seyfi dursunoglu: valla zeki muren arkadasimdi, simdi sizinle de arkadas olduk, ona soramadim, size de sormuyorum.
  • erol evgin: asena'nın çocuksu bi yanı var.
    s. dursunoğlu: evet, gerizekalı.
  • coşan, coşturan mizah ustası:

    hande ataizi: bu bir aile programı!
    seyfi dursunoğlu: aile programı olsa senin burda ne işin vardı be!
  • az önce erol evgin'e verdiği cevapla kopartmış isim:

    e.e.- dediklerin yayınlanmıyor ki bip seyfi. (ritim tutarak) bip bip seyfi bip seyfi
    s.d.- dişlerin gidince de s.k seyfi dersin.
  • star tv'deki benzemez kimse sana isimli programda sahnede sarki soylerken birden durup "ay ben olmiycem galiba" diyen insan. uzun suredir bir tv programinda bu kadar gulup eglenmemistim, sen cok yasa seyfi dursunoglu.
  • ara ara aklıma geliyor, sosyal medyada eski videoları önüme düşünce izlemeden geçemiyorum. "huysuz'u televizyonda izlemiş efsane nesil" olarak onun eksikliğini her geçen gün daha çok hissediyorum galiba.

    bugün ilginç bir röportaj izledim. seyfi dursunoğlu, orhan kural'ın sorularını yanıtlıyor. belli ki programın çok bâriz bir toplumsal farkındalık misyonu var, bu kapsamda çeşitli konularda huysuz'un görüşleri alınıyor. ancak bunu yaparken sohbetin son derece sığ bir hal alması -buraya cuk otursa da "cringe" demek istemiyorum ama- tuhaf mı desem, bir olmamışlık hissi mi uyandırıyor desem, hadi tuhaf diyeyim, bi' tuhaf geldi bana. şöyle ki:

    1- orhan kural, oyuncu bedia muvahhit ve kankası vasfi rıza zobu hakkında bir anekdot anlatıyor, neymiş efendim, bir gün arabayla giderlerken vasfi rıza'nın tuvaleti gelince bir yerde duruyorlar, adamcağız uygun bir yer ararken zaman geçiyor, sonra hâcetini gideriyor ama aceleden önünü ıslatıyor, bedia muvahhit de durumu fark edince, vasfi rıza açıklama yapmak zorunda kalıyor ve "sorma bedia, dışarı çıkınca yağmur başladı" diyor, bedia muvahhit ise muzipçe "tabi sen onu buluncaya kadar mevsimler değişiyor" diyor. hani böyle izleyicide, "eee, bu ne şimdi, ne gereksiz" hissi uyandıran bir anekdot. huysuz bile zoraki bir gülümsemeyle "daha edepli bir şey anlatmanızı tercih ederdim, en azından yaşıma hürmeten..." diyor asjfsflk.

    2- yine bir diğer saçma konu başlığı, fenerbahçeli eski futbolcu alex'in heykelinin dikilmesi hakkında. orhan kural diyor ki, "250 bin şehit verdik çanakkale'de, onlar için bir anıt yapıldı, bir de buraya brezilya'dan bir futbolcu geldi, türkiye'yi sömürdü, özel jetiyle 250 bin dolara gitti, bir de arkasından onun için bir heykel yapıldı, acaba çanakkale'de 250 bin şehidin kemikleri sızlamadı mı? herkes için heykel yapılmalı mı?" diyor. huysuz da "ne alaka aq" dercesine bakıyor önce. sonra güzel bir cevap veriyor: "çanakkale'deki heykeli devlet yaptırdı, futbolcunun heykelinin parası, herhalde bağlı olduğu spor kulübünden verildi, yani bunlar çok özele giriyor, ben bu sualinizi çok zekice bulmadım." diyor. daha ne desin adam, harika bir cevap...

    3- bir başka konu başlığı ise futbol, orhan kural futboldan hoşlanmıyor belli ki ve huysuz'u bu konunun içine çekerek "bir futbol maçı seyretmenin topluma bir tek faydası var mı?" diye soruyor. huysuz yine ustaca cevaplıyor ve: "o zaman şunu da söyleyebilirsiniz, senin yaptığın show'da ne var ki insanlar bunu izliyor dersiniz, onun arkasından bu gelir, futbolcu da kimsenin yapamadığını yapıyor, zevkleri münakaşa edemeyiz beyefendi." diyor. cevabın inceliğine bakar mısınız?

    bir noktada artık huysuz açıkça "beyefendi sen hoşlanmadığın şeyi, niye başkalarına zorla empoze ediyorsun? bu galiba profesörlüğün verdiği bir şey..." diye çıkışarak aslında tüm röportajın gizli niyetini açığa vuruyor. sorulan sorulara çanak cevaplar vermiyor yani, o kadar takdir ettim ki anlatamam.

    geneli son derece kabız ilerleyen sohbetin bazı anlarıysa eğlenceli diyaloglara sahne oluyor, şöyle ki;

    o.k.: vücudunuzu bağışladınız, çok hoşuma gitti.
    s.d.: niye vücudum sizi bu kadar enterese ediyor ki?
    o.k.: yani istifade... ben de düşünüyorum.
    s.d.: istifade etmeyi? (gülüşmeler)

    - & -

    o.k.: hayatınızda kürk giydiniz mi?
    s.d.: kürk?
    o.k.: kürk, hakiki hayvan kürkü?
    s.d.: hayır, giymedim.
    o.k.: giymediniz, çok teşekkür ederim.
    s.d.: yani hayvanlara acıdığım için değil, o parayı verip kürk alamadığım için. (gülüşmeler)

    şimdi ikisi de rahmetli oldu tabi, aralarında 6 ay bile yok.

    yaşadığı çengelköy'ü tanımlarken "sakin, sessiz, âsûde bir yer, burnumun dibinde insan yok, kalabalıktan nefret ediyorum." diyen huysuz'un ölümünden birkaç ay sonra mezarını ziyaret etmiştim. henüz kabri düzenlenmemişti, sadece başucunda bir tahta parçasına adı yazılıydı, hepsi bu. hemen yol kenarında, gelen geçene lâf atacakmış gibi duran bir mezarı vardı...

    onca sahne, show, televizyon, kabare, kalabalıklar, alkışlar... hepsinden uzakta... her kabir gibi sakin, sessiz, kendi deyimiyle "âsûde"... fakat yol kenarında olmasından mütevellit burnunun dibinden sıklıkla insanlar geçiyor. şimdi bundan, hayattayken olduğu kadar şikayetçi değildir umarım. :)

    bir huysuz geldi geçti bu dünyadan, ince bir ruh, kristalize bir zekâ idi.
  • onu tek bir tanıma sığdırmak zor belki ama seyfi beyin en kısa özeti; special one.

    bir adam düşünün;

    1932 yılında trabzon'da doğuyor.

    lise eğitimiyle birlikte evden geri dönmemek üzere ayrılıyor.

    adaptasyon sorunları yaşayıp 3 lise değiştiriyor.

    özel boğaziçi lisesi
    askeri deniz lisesi (heybeliada)
    haydarpaşa lisesi

    tamamı yatılı okul, 1940'lar.

    tüm bu karmaşaya rağmen istanbul üniversitesi ingiliz filolojisini kazanıyor.

    orada başarılı bir öğrenciyken babasının iflas etmesi üzerine çalışmak için okulu bırakıyor 2. yılında.

    devamında uzun dönem askere gidiyor.

    ve geri döndüğünde tam olarak sıfır noktasında.

    batmış bir aile, olmayan bir diploma, kendisinden kaynaklanmayan bazı hiçlik durumları.

    sene 1950'ler.

    ssk'ya başvuruyor ve kendisiyle taban tabana zıt bir meslek tercih ediyor.

    memurluk.

    tam 18 sene. bodrum kat bir evde geçen 18 sene.

    yaşam ne kadar sade ise, düşler o kadar ihtişamlı olur, bilirsiniz.

    seyfi bey tek bir an dahi vazgeçmiyor.

    kendi diktiği elbiseler ve kendi yarattığı sıradışı karakterle önce küçük kulüplerde sahne almaya başlıyor.

    sene 1970'ler.

    ekonomik olarak güvenebileceği bir birikimi olmamasına rağmen ilkeli davranıp memuriyeti ilk sahne aldığı dönemlerde bırakıyor.

    yaşamı boyunca tek sevdiği kadında, 'ilkeleri' gereği onu bırakıyor.

    sonrasını biliyorsunuz.

    küçük klüplerde başlayan kariyeri, fuarlar, tiyatro oyunları, 40 yıla yakın süren kişisel show programı, jüri üyelikleri vs. derken, türk televizyon tarihinin en ikonik karakteri oluyor.

    bugünlerde standart kalıpların dışına çıkan fikirlerin en iyi ihtimalle ömrü birkaç ay olabiliyorken.

    o dinamik bir performansla, 1970'lerde de, 80'lerde de, 90'larda da, 2000'lerde de her yaş grubu ve sosyokültürel yapıda insanın ilgisini çekmeyi başarıyor.

    40 yıllık prime tv kariyerinde fena kazanmıyor.

    vefatına yakın, tüm mal varlıkları ve birikimini çağdaş yaşamı destekleme derneğine bağışlıyor.

    40 yıllık televizyon kariyerinde sivri dili yüzünden pek çok güç sahibi düşmanı oluyor.

    ama tek bir açığını, tek bir skandalını bulamıyorlar.

    çünkü yok.

    seyfi bey, yaşamını sevgi üzerine kurmuş, yaşayamadığı sevgisini içine hapsetmemiş, yüzlerce aileye, eğitime muhtaç insana, darülacezeye senelerce destekte bulunmuştur.

    biri onu sevmedi ama onun sevgisi binlere dokundu.

    o hanımefendi eminim neyi -nasıl bir sevgiyi- kaçırdığını bilmiyordu ama dönemsel olarak onu da anlamak mümkün.

    tüm bunların dışında seyfi dursunoğlu;

    harika bir diksiyona, zamandan/konudan bağımsız olarak çok seri bir zihne ve şahane retorik yeteneklere sahipti.

    tüm kişisel kariyeri boyunca hazır bir konsept kullanmadı, her defasında 'yarattı'.

    ofansif mizah dünyada daha kavramsal olarak bilinmiyorken o üzerine kadın kıyafetleri dikerek bunu sahneliyordu.

    sahnede az güler, çok güldürür ve asla korkmazdı.

    o kaybedeceği şeyleri erken kaybettiğinden korkuyla işi yoktu.

    ve tüm başarılı yalnızlar gibi disiplinli, istikrarlı ve işini ciddiye alıyordu.

    bazı insanlar zekidir, bazıları dahi.

    ama çoğu zaman bunu göstermeleri ve geniş kitleler tarafından anlaşılmaları süre alır.

    seyfi dursunoğlu'nun zekasını ise ilk 5 dakikada hissetmeyen biri sanmıyorum olsun.

    bu noktada diğerlerinden farklıydı.

    aslında o her noktada diğerlerinden farklıydı.

    öyle ki, bana sorarsanız seyfi dursunoğlu karakteri, sıradışı hayali karakteri olan huysuz virjin'den çok daha fantastik bir karakterdir.

    keşke, geleneksel medyada varolabilmek için halkın tabanına yönelik yaptığı argo mizah konsepti dışında, bugün hayatta olsaydı ve mizah konseptinin dışında da uretebilseydi.

    keskin ve farklı bakış açısını ve aktarım becerisini güldürme misyonu olmadan daha yalın ve aktüel konularda da dinleyebilseydik.

    sanmıyorum ama umarım bir gün, işinin ehli birileri çıkar ve senin baştan sona özel olan yaşamını konu alan, gişe kaygısı gütmeyen ve evrensel olarak da ses getirecek kalitede özenle hazırlanmış bir filmini yapar.

    çünkü en iyiler, uluorta olmalıdır.

    hiç tanışmadık belki, konuşmadık hatta seni hiç görmedim bile ama seni çok seviyorum.

    huzur içinde yat
  • bir ülkede mizahın bitmesi, o ülkeye mutsuzluk getirir.
    eskiden tüp sırası, ekmek sırası, su sırası beklerdik ama mutluyduk. akşam tv kanallarında huysuz izlenir, olacak o kadar izlenir, erkan yolaç izlenir azıcıkta olsa yüzler gülerdi.
    şimdi insanlar mutlu değil! yüzler gülmüyor! herkes sinirli!
    ayrımcılık ve insanları ayrıştırma had safhada...

    bu ülkeden, bu dünyadan, bu evrenden bir huysuz virjin geçti.
    küfürleri ile, hazır cevapları ile, mutluluğu ile, mizahı ile, katinası ile...

    onu yasaklayanlar ise; sizin yatacak yeriniz yok. bizim ahlakımızı huysuz değil siz bozdunuz.!
    mutsuz geldiniz mutsuz gideceksiniz.
    asla mutlu olmayacaksınız.
    daha ne söylenebilir ki!
    ışıklar içinde uyu huysuz.
  • gelir gelmez melek'in seyircilerinin foyasını ortaya çıkarmıştır.

    --- spoiler ---
    -bak oradan biri alkış yapıyor onlar da onun arkasından alkışlıyor. bırakın kendileri ne zaman isterse o zaman alkışlasınlar.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap