24 entry daha
  • internet sansür uygulamasına toplu muhalefet'te şu noktada kabul etmemiz gereken bazı noktaları var.

    1. deneyimsiziz.

    feysbuk türevi iletişim'in değil iştirak'in ta kendisinin nicel olarak belirleyici olduğu ve dönüştürücü bir işlevi olup olmadığı belli olmayan sanal eylem ve protestolar gördük. bugüne kadar internet üzerinden eylem, söylem, afiş yamultma, tüzel kişilik gözlüğünün üstünden ters ters bakma, iç kullanıma yönelik ayinsel taşak oğlanı yaratma şu veya bu biçimde türlü caydırıcılık ve güçte eylem, aktif muhalefet, vb. yapıldıysa da, gerçekten tek başına ses getiren, nihayetinde herkesin 'çok başarılı bir eylem oldu' diyebileceği çapta ve itki de bir kitlesel eylem, protesto, -henüz- yapılabilmiş değil. henüz dememden anlaşılacağı şu: yapılabilir, yapılacaktır, yapılmalıdır da. ilk isyanı ilk çıkaranlar da ister isteyin, ister istemeyin bizim jenerasyon olacak. yanisi, ''olaylara karışma''ya hazırlanın diyorum. hem de evinizde sıcacık koltuklarınızda otururken. ama şimdi evinizde sıcacık koltuklarınızda oturduğunuzdan bir türlü emin olamıyorsunuz: bize gerçekten savaş açmış olamazlar değil mi? haliyle yine inanamıyorsunuz: savaşın varlığına inanmıyorsam o savaşta mevzi almaya nasıl inanacağım? bu eylem sıcacık evimde otururken nasıl şekillenecek de 'bir şey yapmış' gibi hissedebileceğim? valla ben de bilmiyorum. zira deneyimsizim. ilk ilişkideki gibi kaçınılmaz olarak kafa göz yara yara öğreneceğiz onlayn eylemi, eylemciliği. o yüzden şimdiden uyarıyorum: sinirler gerilecek, eski meseleler gündeme getirilecek, kimin doğru söylediği anlaşılamayacak, ama tüm bu karmaşanın içinde bir dengeyi bulacağız. bir şekilde hepimiz, hepimize yönlenmiş bu saldırıya sıcak odalarından oturan insanlardan beklenmedik bir yanıt vereceğiz, ya da, verebiliriz. verelim mi? (bkz: toplu eylem başlatıcı salak monologlar)

    2) masrafı çok yok.

    kullanıcı bazında çok fazla maliyeti olmadığını biliyoruz. herkes günde iki üç sansür protestosu entrysi girse, tweetlese, share etse, bir şeyler yapsa zaten konu ister istemez 'umumi'leşiyor, umumileşince de kafadan hususileşiyor. onu sürdürecek farmville işi bir dirayetiniz bile olsa, yani her gün gidip sanal domatesi suladığın enerjiyi bu meseleyi tweet mweet tarzı platformlarda trendlere, göklere taşımaya ayırsan, ve sonucunu da görsen, görsek, accayip süper bir geri dönüşü olacağını düşünüyorum. inci'cilerin düşünün, tam liseli hırtlığı ile saldırıp ses çıkarttıkça daha yeni yöntemler buluyorlar, taktıkça takaları geliyor birine. aynı şekilde bu meseleye angaje olsan, sen de aynı enerjiyi, hem de mala davara hayra olan bir konuda vermiş olacaksın. farmville'in genişleyecek ve arkadaşından yardım ve puan dilendiğin gibi ilgisi olan olmayan herkesten aaa lan bu çok güzel oyun olur. sansürville. arayüzünü yapsan, sağda solda tweet etme üzerinden puan dağısa, birinciye şey etse? bunu kodlayın.

    3) konu az uzayınca bile sıkıcılaşmaya çok müsait.

    ''aman abi şu sansürü kaldırsınlar da şu herifleri duymak zorunda kalmayalım'' denmesi zannedildiğinden çok daha yakın. alayına isyan sarkazm bir adım ötede. eyvallah ağalar, eyvallah canlar. taşşağı geçin, sarkazmı yapın, kesin bir şey yapmaya çalışırken bir yerimiz açıkta kalıyor, görünüyor, göze batıyor olacak. ama ben de senin keyfin kaçmasın diye keyfimi kaçırana vır vır etmekten geri duramayacağım, sen de kusuruma hiç bakmayacaksın. zaten birileri rahatsız olur diye kimsenin de kendi sorununu içselleştireceğini sanmıyorum? komşulara karşı çok ayıp olabilir diye haklı konuda girişilmiş başarısız eylem yarıda kesilir mi? hele hele bu hadise çok net. ''dün vardı, bugün yok'' bir mesele. acısı taze. troll laf eder, hakkımda tematik yaparlar diye geri durmak, caymak, yan yatmak çamura batmak yok. bir de meselenin birilerinin üzerine kalmaması gerekiyor. yani mümkün mertebe önder, lider, başbuğ ya da taşşak oğlanı, hedef adam, yeni kurban yaratmadan sıyrılabilirsek bu işten o kadar hepimizin karına. sözlükteki ulusalcıları bir izleyin, allahaşkına. içinde ulusalcı geçen başlığı anında birisi ya da bir kaçı, hem de çoğu zaman aynı bkz ve cumhuriyet rejiminin kütub-ül sittesi ve pundtlerini alıntılamaktan geri durmayarak indiriveriyor. nasıl bir ısrar ve nasıl bir inanmışlık. nasıl bir kendine vazife edinmek. kabul et, adamları mecburen dinlemek zorunda kalıyorsun, mecburen bildiğin (zaten daha evvel sırf onların sesi duyulduğu sırada bilmek zorunda bırakıldığın) konuların üzerinden tekrar geçiyorsun, inandıkları şeye nasıl inandıklarını yine görüyor, o inanmışlığın içinde yatan cevhere yine saygı ve sevgi duyuyorsun. bir insanı zorla da olsa dinlemek zorunda kalmak, o insanı görmek, varlığını varlığına armağan edebilmek de demek çoğu zaman, kendi varlığını hatırlatmanın en kesin yöntemi sana sorulmadan konuşmak, susmanı isteyene formalite icabı bile olsa vır vır edebilecek kararlılıkta olmak. ama bu konu bağlamında, mevcut çatışan yönelimler, husumetler arası hiç bir ikilik çıkacağını sanmıyorum, sözlükte benim tanıdığım fikri ahlaka sahip kimsenin 'yasak iyi olmuş, sansür ve sansürleme yerinde' diyebileceğini sanmıyorum. 1914 ruhunda bismark'ın balkon'dan halk'a seslendiği gibi: artık ayrım yok. hepimiz almanız. okkaddarrrrr!!!''daki gibi bir an düşleyin. ve bu sefer müştereğin almanlık değil, alenen haklarımıza tecavüz edilmişlik paydasından olduğunu bilelim. konu çözülene kadar birlikte ısrar edelim, sonra yine birbirimizin gırtlağına sarılırız.

    4) şu noktada yapılacak ortak eylemi kodifiye etmek, karara bağlamak, vuzuha erdirmek lüzumunda değiliz. dahası nasıl yapılırın psikolojik, şu bu detayına da girsek bile, anında netleşmesi, hemen uygulanabilir kılınması da gerekmiyor. eylem ahlakı çelik disiplinle içselleştirilip pratiğe dökülür mü, dökülmesi de gerekli mi bilmiyorum. bence öyle çelik bir disiplin gerektirmeden de herkes bir eylem yolu bulup kendi ucundan kovalayabilir. o zaman gruplar arasında rekabet de olur, o da sürece olmlu etki eder mi, onu da bilemiyorum. ama şimdi düşününce bana gruplaşmaya, rekabet'e gidecek bir iş gibi gelmiyor. lakin her ne olursa olsun en son noktada ilk olarak şu son madde referansımız olmalı:

    5) ilk hedef toplu eylemin lüzumlu olduğunu vurgulamak durumundayız (ver kardeşim toplu eylem bakınızını bir daha, komiği de yine çıksın aradan, ooh) eylemi belirlemeye çalışırken bu duruma artık daha fazla tahammül edilmesi gerekmediğini, yani bir eylem belirlemenin gerekli olduğu inancını yeşertmek. neymiş? eylem gerekliyi veriyormuşuz. eylemin ne olduğu, ne olabileceği şu an zaten tartışılması gereken konu. mutabakata bir şekilde illa ki varılır.

    hepinizi öpüyorum. bu kadar konuştum, beni gözünüzde canlandırmakta zorlanıyor, neye benzediğimi merak ediyorsanız başlığımdaki lagrima'nın entrysine bakın. aynı onun gibiyim. aktif ve dinamiğim, ama onun hatalarından çok dersler aldım. artık şerefsizlikler yapmayacağım. bu reenkarnasyonumda iyi stalin olacağım.
107 entry daha
hesabın var mı? giriş yap