• internete giren, yani bunu buradan okuyabilen herkesin meselesidir.

    eğer iktidar hareketlerine hükmedecek, yön verecek internet tabanlı bir kolektif sivil inisiyatif yaratmak mümkünse, herkes adına kısıtlayıcı olan bu konudan daha uygun bir ateşleyici, gelenekleştirici olamaz.

    sadece ve sadece onlayn eylem kültürünün kitleseleşmesi, gelenekleşmesi için dahi internet'e uygulanan sansür'ün müthiş bir fırsat olduğunu, bu sansürü ortadan kaldıracak şekilde mobilize olup örgütlenmiş bir toplu halk hareketi oluşmasının bizim kuşağımız adına en büyük kazanım olacağını düşünüyorum.
  • beynimizin içine bir çip yerleştirip bu düşünce yasak biiip sil onu başka şey düşün günlerinin geliceğine işaret adiyor bana.
  • yakın bir zamanda bu ülkede komple haberleşme yasaklanacak ve ileriye gitmesi gereken ülkemizde saniyeler geriye saymaya başlayacak
    (bkz: what is the matrix)
  • siyasi konjonktürden ayıklamamak lazım, not edilsin: son günlerde şiddeti ve çapı gittikçe artan sansürün, olası seferberlik ve savaş hallerinde oluşacak olan 'meşru sansür' mekanizmalarının da uygulamalalı saha araştırması ve tatbikatı olarak da değerlendirilmesi gerekiyor. bu tip 'olağanüstü hal'ler genellikle kütle iletişim yayınlarına yönelik sistematik sansür uygulamalarına dönüşür, kayda değer bir muhalefetle karşılaşmadan da uygulamaya konar. bu tip durumlar için formalite icabı allah vermesin diyelim, o zaman da en büyük derdimiz internet sansürü olsun inşallah da, genellikle bu tip 'liminal' hareketlerden sonra yürürlüğe giren yönetmelik, kanun ve pratiklerin sümük gibi yapıştığını, yapışacağını, 'ah o internetin ilk günleri' nostaljisine katık edileceğini de unutmayalım derim.

    yani hem yedekleme, hem de alternatif mecra üretebilmek adına üretilmesi gereken çözümler var, bunun için de bugün ve şimdi faal bir sivil inisiyatif oluşturulması zorunluluğu söz konusu.
  • internet sansür uygulamasına toplu muhalefet'te şu noktada kabul etmemiz gereken bazı noktaları var.

    1. deneyimsiziz.

    feysbuk türevi iletişim'in değil iştirak'in ta kendisinin nicel olarak belirleyici olduğu ve dönüştürücü bir işlevi olup olmadığı belli olmayan sanal eylem ve protestolar gördük. bugüne kadar internet üzerinden eylem, söylem, afiş yamultma, tüzel kişilik gözlüğünün üstünden ters ters bakma, iç kullanıma yönelik ayinsel taşak oğlanı yaratma şu veya bu biçimde türlü caydırıcılık ve güçte eylem, aktif muhalefet, vb. yapıldıysa da, gerçekten tek başına ses getiren, nihayetinde herkesin 'çok başarılı bir eylem oldu' diyebileceği çapta ve itki de bir kitlesel eylem, protesto, -henüz- yapılabilmiş değil. henüz dememden anlaşılacağı şu: yapılabilir, yapılacaktır, yapılmalıdır da. ilk isyanı ilk çıkaranlar da ister isteyin, ister istemeyin bizim jenerasyon olacak. yanisi, ''olaylara karışma''ya hazırlanın diyorum. hem de evinizde sıcacık koltuklarınızda otururken. ama şimdi evinizde sıcacık koltuklarınızda oturduğunuzdan bir türlü emin olamıyorsunuz: bize gerçekten savaş açmış olamazlar değil mi? haliyle yine inanamıyorsunuz: savaşın varlığına inanmıyorsam o savaşta mevzi almaya nasıl inanacağım? bu eylem sıcacık evimde otururken nasıl şekillenecek de 'bir şey yapmış' gibi hissedebileceğim? valla ben de bilmiyorum. zira deneyimsizim. ilk ilişkideki gibi kaçınılmaz olarak kafa göz yara yara öğreneceğiz onlayn eylemi, eylemciliği. o yüzden şimdiden uyarıyorum: sinirler gerilecek, eski meseleler gündeme getirilecek, kimin doğru söylediği anlaşılamayacak, ama tüm bu karmaşanın içinde bir dengeyi bulacağız. bir şekilde hepimiz, hepimize yönlenmiş bu saldırıya sıcak odalarından oturan insanlardan beklenmedik bir yanıt vereceğiz, ya da, verebiliriz. verelim mi? (bkz: toplu eylem başlatıcı salak monologlar)

    2) masrafı çok yok.

    kullanıcı bazında çok fazla maliyeti olmadığını biliyoruz. herkes günde iki üç sansür protestosu entrysi girse, tweetlese, share etse, bir şeyler yapsa zaten konu ister istemez 'umumi'leşiyor, umumileşince de kafadan hususileşiyor. onu sürdürecek farmville işi bir dirayetiniz bile olsa, yani her gün gidip sanal domatesi suladığın enerjiyi bu meseleyi tweet mweet tarzı platformlarda trendlere, göklere taşımaya ayırsan, ve sonucunu da görsen, görsek, accayip süper bir geri dönüşü olacağını düşünüyorum. inci'cilerin düşünün, tam liseli hırtlığı ile saldırıp ses çıkarttıkça daha yeni yöntemler buluyorlar, taktıkça takaları geliyor birine. aynı şekilde bu meseleye angaje olsan, sen de aynı enerjiyi, hem de mala davara hayra olan bir konuda vermiş olacaksın. farmville'in genişleyecek ve arkadaşından yardım ve puan dilendiğin gibi ilgisi olan olmayan herkesten aaa lan bu çok güzel oyun olur. sansürville. arayüzünü yapsan, sağda solda tweet etme üzerinden puan dağısa, birinciye şey etse? bunu kodlayın.

    3) konu az uzayınca bile sıkıcılaşmaya çok müsait.

    ''aman abi şu sansürü kaldırsınlar da şu herifleri duymak zorunda kalmayalım'' denmesi zannedildiğinden çok daha yakın. alayına isyan sarkazm bir adım ötede. eyvallah ağalar, eyvallah canlar. taşşağı geçin, sarkazmı yapın, kesin bir şey yapmaya çalışırken bir yerimiz açıkta kalıyor, görünüyor, göze batıyor olacak. ama ben de senin keyfin kaçmasın diye keyfimi kaçırana vır vır etmekten geri duramayacağım, sen de kusuruma hiç bakmayacaksın. zaten birileri rahatsız olur diye kimsenin de kendi sorununu içselleştireceğini sanmıyorum? komşulara karşı çok ayıp olabilir diye haklı konuda girişilmiş başarısız eylem yarıda kesilir mi? hele hele bu hadise çok net. ''dün vardı, bugün yok'' bir mesele. acısı taze. troll laf eder, hakkımda tematik yaparlar diye geri durmak, caymak, yan yatmak çamura batmak yok. bir de meselenin birilerinin üzerine kalmaması gerekiyor. yani mümkün mertebe önder, lider, başbuğ ya da taşşak oğlanı, hedef adam, yeni kurban yaratmadan sıyrılabilirsek bu işten o kadar hepimizin karına. sözlükteki ulusalcıları bir izleyin, allahaşkına. içinde ulusalcı geçen başlığı anında birisi ya da bir kaçı, hem de çoğu zaman aynı bkz ve cumhuriyet rejiminin kütub-ül sittesi ve pundtlerini alıntılamaktan geri durmayarak indiriveriyor. nasıl bir ısrar ve nasıl bir inanmışlık. nasıl bir kendine vazife edinmek. kabul et, adamları mecburen dinlemek zorunda kalıyorsun, mecburen bildiğin (zaten daha evvel sırf onların sesi duyulduğu sırada bilmek zorunda bırakıldığın) konuların üzerinden tekrar geçiyorsun, inandıkları şeye nasıl inandıklarını yine görüyor, o inanmışlığın içinde yatan cevhere yine saygı ve sevgi duyuyorsun. bir insanı zorla da olsa dinlemek zorunda kalmak, o insanı görmek, varlığını varlığına armağan edebilmek de demek çoğu zaman, kendi varlığını hatırlatmanın en kesin yöntemi sana sorulmadan konuşmak, susmanı isteyene formalite icabı bile olsa vır vır edebilecek kararlılıkta olmak. ama bu konu bağlamında, mevcut çatışan yönelimler, husumetler arası hiç bir ikilik çıkacağını sanmıyorum, sözlükte benim tanıdığım fikri ahlaka sahip kimsenin 'yasak iyi olmuş, sansür ve sansürleme yerinde' diyebileceğini sanmıyorum. 1914 ruhunda bismark'ın balkon'dan halk'a seslendiği gibi: artık ayrım yok. hepimiz almanız. okkaddarrrrr!!!''daki gibi bir an düşleyin. ve bu sefer müştereğin almanlık değil, alenen haklarımıza tecavüz edilmişlik paydasından olduğunu bilelim. konu çözülene kadar birlikte ısrar edelim, sonra yine birbirimizin gırtlağına sarılırız.

    4) şu noktada yapılacak ortak eylemi kodifiye etmek, karara bağlamak, vuzuha erdirmek lüzumunda değiliz. dahası nasıl yapılırın psikolojik, şu bu detayına da girsek bile, anında netleşmesi, hemen uygulanabilir kılınması da gerekmiyor. eylem ahlakı çelik disiplinle içselleştirilip pratiğe dökülür mü, dökülmesi de gerekli mi bilmiyorum. bence öyle çelik bir disiplin gerektirmeden de herkes bir eylem yolu bulup kendi ucundan kovalayabilir. o zaman gruplar arasında rekabet de olur, o da sürece olmlu etki eder mi, onu da bilemiyorum. ama şimdi düşününce bana gruplaşmaya, rekabet'e gidecek bir iş gibi gelmiyor. lakin her ne olursa olsun en son noktada ilk olarak şu son madde referansımız olmalı:

    5) ilk hedef toplu eylemin lüzumlu olduğunu vurgulamak durumundayız (ver kardeşim toplu eylem bakınızını bir daha, komiği de yine çıksın aradan, ooh) eylemi belirlemeye çalışırken bu duruma artık daha fazla tahammül edilmesi gerekmediğini, yani bir eylem belirlemenin gerekli olduğu inancını yeşertmek. neymiş? eylem gerekliyi veriyormuşuz. eylemin ne olduğu, ne olabileceği şu an zaten tartışılması gereken konu. mutabakata bir şekilde illa ki varılır.

    hepinizi öpüyorum. bu kadar konuştum, beni gözünüzde canlandırmakta zorlanıyor, neye benzediğimi merak ediyorsanız başlığımdaki lagrima'nın entrysine bakın. aynı onun gibiyim. aktif ve dinamiğim, ama onun hatalarından çok dersler aldım. artık şerefsizlikler yapmayacağım. bu reenkarnasyonumda iyi stalin olacağım.
  • dişlinin çarklarından biri kırılmazsa sonu gelmez. kırılması en kolay çark da malesef internet sitelerinin toplu şekilde protestoları. nasıl olur, kimler iştirak eder meçhul. ama her şeyden öte, gözü kara insanların oluşturduğu büyük bir topluluk bulmak gerekiyor. ''ya yok abi, o bana gelmez.'' diyip çark edicek adamlarla bu iş yürümez. sonuna kadar sadık olmalılar. atıyorum her gün bir saat modem kapatma eylemi olucak, herifçioğlu kesinlikle buna katılıcak. yürüyüş mü, anında orda biticek. böylelerini bu zamanda bulmak zor zanaat mirim.
  • bu sansür uygulamasına bir tepki verilmesi aşikar. ne bileyim sabahın şu vaktinde bir şey geldi aklıma, aklıma gelen şey tamamen inci tesirli bomba türünde. ister trollük diyin, ister internet eşikyalığı diyin umrumda değil.

    olay şundan ibaret, her gün saatlerce süren bir sürü canlı yayın oluyor, yemek programlarından tutun da, kadın programlarına kadar, ne bileyim spor programları, siyaset, gündem programları vs. her gün belli saatlerde başlık açarak ki biliyorum sözlük formatına çok ters de olsa, canlı yayında izleyici yorumları, soruları okuyan programlara mail atalım. sadece üç kelime "internette özgürlüğümü istiyorum"

    yüzlerce ve hatta içimizde bulunan potansiyele bakarak binlere varan maillerden bıkan program sunucularının, programda bir dakikalarını ayırıp bunu dile getirmesi bile gündememizde böyle bir durum olduğunu, önemli bir vaziyet olduğunu, tepkili olduğumuzu bilinmesi açısında güzel olur.

    çok gerizekalıca yazıyorum:

    şu şifalı bitki programlarına binlerce mail bu şekilde gönderilse, ki kanal, program türü farketmeksizin, siyaset tartışması yapan programlara, pelin batu gibi muhteşem türk erbabının olduğu programlara mail yağdırsak bu şekilde, çünkü biliyoruz ki türk telekom'a, bilişim bilmem neyi kurumuna vs. devlet kurumlarına mail göndermek bize ne yazık ki hiçbir şey kazandırmayacak, bildiklerini okuyacaklar, ancak basında devamlı bundan bahsedilmesi, tartışılması,gündemi işgal etmesi bir şekilde ilgili kurumların üzerinde baskı yaratacaktır diye düşünüyorum.

    ntv'ye, cnntürk'e, habertürk'e ne bileyim işte basın kuruluşlarına mailler atmak, bize destek verin demek, bizi okuduğunu bildiğimiz program yapımcıları ki mirgün cabas ve cüneyt özdemir'in okuduğundan eminim, bu adamların bizim jenerasyondan adamlar işte, genç beyinler, bunların desteğini almak, programlarından 5 dakikalık da olsa bu haberi yayınlamalarını istemek, ne bileyim çok mu ütopik konuşuyorum.aklıma gelenler bunlar.

    kısaca incice olacak amam bir programda sadece içinde inci lafı geçen bir kelime duymak için sarfedilen efor, dedeler, inci yarakoslar, bunun için neden yapılmasın a canlar?
  • internete uygulanan sansür ile devlet kendi kurumlarını, halkını, ülküsünü bilmemnesini koruma altına almıyor. aslına bakılırsa internete uygulanan sansürün uygulayan için hiçbir anlamı yok. yani uyguladığı sansürün sansür olarak bir getirisi yok. uyguladığı sansürle insanlar ne daha atatürkçü ne daha dinci, ne daha ateist, ne daha solcu, ne daha sağcı, ne daha ahlaklı oluyor. ancak tek bir getirisi var o da bir şeyleri yasaklama, sansürleme uygulamasını insanlara yedirme, olağan bir şeymiş gibi gösterme. bu sansürcü politikanın altında daha farklı sebepler var. bir zemin yaratılmaya çalışılıyor. bir koyun sürüsü, kolay güdülebilen, sesini çıkarmayacak, alışmış olacak bir toplum. bu hamur olmuş toplum daha sonra çeşitli şekillere girebilecek, kolayca uyum sağlayabilecek. aslına bakarsak şimdiden bile uyum sağladık. youtube'a girmenin yollarını bulduk. kendimize alternatifler yarattık. hakkımız olanı istemedik. oradan girdik, buradan çıktık.
  • dün ortalık gümbürdüyordu google yasaklanamaz da youtube haksızlık da... bugün ne oldu?herkes bir yolunu buldu. şehitler, israil sorunu ve acun ılıcalı arasında yine kaynadı. dnsler havada uçuştu. sustular.

    müstehaktır.

    yazar arkadaşlarım,

    internet ortamında fiiliyata dökülmeyen her protesto sitelerin her güncellemesinde bir alt sayfaya gitmeye mecburdur. istediğin kadar yenile tekrar aşağıya gidecektir. ara ara 2 3 entry ya da 2 3 başlık görünür sitelerde o kadar. büyük kullanıcı kitleleri bulunan siteler organize bir şekilde harekete geçmeden bu insanlar dns değiştirmeye devam edecektir. insanlar elindeki gücün farkında değil derken bunu kast ediyoruz. kaç kişi tek bir mesajında onbinlerce kişiye seslenebilir? ben balkondan bağırsam bile 60 kişi belki duyar belki duymaz be?. kimse tek başına yeterli olamaz. bunun en güzel örneği ssg'dir. bak olan bitene adam o kadar çalışmış tek başına. sonuç? suçu var mıydı adamın? yoktu. hatası var mıydı? hata değil eksikliği vardı. bunların ne olduğunu ssg'nin başlığında bir çok arkadaşım yazmış.

    benim gözümde buradaki 60.000 küsur yazarın (bilmiyorum en son ne kadar oldu) tek bir konu için tek vücut olamadıkça hiçbir kıymeti yoktur. hele ki sesleri kendi özgürlüklerinin gırtlağına yapışılmışken çıkmıyorsa...

    şimdi gelelim bu sansür uygulaması esnasında verilen tepkilere ve cevaplarına;

    1. zamanında bir kaç organizasyon yapıldı üyeler gazı verdi ama beklenenden çok düşük bir katılım gerçekleşti. korkular var.

    - 1 yapılan organizasyon konusunda üyelerden ücret beklendi ki zaten gerekliydi o organizasyon için. yararlı bir şey yapılmaya çalışıldı. ama para dedin mi zamanının büyük bölümünü burada geçirip "bedava" eğlenen insanlar site can bulup ondan para isteyince uzaklaştılar. misal, aylık 20lira yap bak siteyi kaç kişi kalıyor 2 3 ay sonra.

    2. bireysel olarak üstünüze düşeni yapıyor musunuz?

    - çalışıyorum. elimden ve içinde bulunduğum internet mecralarında dile getiriyorum. sosyal çevremde sıklıkla paylaşıyorum. ailem ise ben bunu dile getirmesem de bana dile getirecek kadar bu işin içinde. üstümüze düşeni yapmıyor olsak burada bir organizasyon yapalım diye bağırmayız.

    3. nasrettin hoca fıkrası benzetmesi

    - gülünç buluyorum sadece. fillerden isyan eden köylü, elçi seçtiği hocayı kadıya giderken yalnız bırakıyor. =) bak buna kibarca yanıt veremeyeceğim buraya kadar kibar kibar geldim ama okuduğunu anlamayan insanlara götümle gülüyorum. kimsenin bir elçi seçtiği yok. aksine kendimizi temsil etmek istiyoruz. taksime çıkacaksak megafonu tutacak çok adam olacak. organizasyonda emeği geçecek herhangi biri olmak böyle bir organizasyonda gurur verici olacaktır. bizim (bak dünden beri benden bize terfi ettik) istediğimiz şey nasrettin hoca olunması değil. hepimiz hakkımızı ararken bize diğer organizasyonlarla kaynaşmayı sağlaması. olay butonunu yakıp "bak bunu bunu yaptık bugüne kadar" demek yerine internet üzerinden de olsa kullanıcılarlane yapılabilir konuşulmalı. benim ya da herhangi bir user'in attığı davet maili ile kendisinin attığı mail bir tutulmamalı. eylem ya da yapılacak organizasyon esnasında kılını bile kıpırdatmayacak olsa bile öncesinde sırf bu sözlüğün sahibi olduğu için en azından irtibatı sağlamalı. isyean edecek olanlara bilgisiyle yol göstermeli.

    4. kurban arıyorsunuz söylemi

    - ya ne kurbanı arkadaş ya...

    5. ssg'yi kullanma durumu

    - türkiye sınırları içerisinde internete giren her kullanıcı bir gün kendisine dokunan bir sansürle karşılaşacaktır. sizi sizden daha çok düşündüğünü söyleyerek size sınırlama getiren kıt beyinliler olduktan sonra senin elindeki her özgürlüğün alınması an meselesidir. yakında twitter ve facebook da "hanım kızların götleri başları gözüküyor" diye kapatılır o zaman sik gibi bakarsın biri bir şey yapsın diye. kimsenin ssg bir şey yapsın dediği yok sadece bir amaç uğruna benim, senin, bizim yapabileceğimizden çok daha fazla şeyi bugüne kadar yapmış ve yapabilecek olmasına dayanarak bir isteğimiz var. bir anda internet duayenlerine ulaşabilecek bir kişi olduğu için yardımcı olsun. sonrasında ne hareket ediliyorsa katılmasın uzaktan izlesin. baksın kaç kişi var. 100 kişi bile olsa bir sürü bağlantısı olan bir organizasyonun televizyonlarda ve medyada ses getirmemesi mümkün değil. ulusal gazetelerin 2 3 yazarından destek alsak bile ki bu çook düşük bir rakam benim gözümde bu sözlük dediğimiz yaşayan organizma görevini yerine getirmiş olacaktır.

    sonradan gelen edit:

    (bkz: tayyip erdoğan'ın internet medyasıyla buluşması)

    ben daha ne diyeyim babuşlar?
  • olayın unutturulmadan göz önünde tutulması gerektiğini düşünüyorum. fikirsel veya eylemsel açıdan bundan rahatsız olan herkesin ufak ya da büyük bir katkıda bulunması gerekli. fikir yürütme konusunda özellikle internet sözlüklerindeki düzensiz ortam büyük bir kaynak oluşturabiliyor. emprovize gelişen sözlük eylemlerini görünce bu konuda cesareti biraz daha bulmalıyız kendimizde.

    türkiye'deki tüm internet aleminin inci sözlük kadar olamayacağını düşünmek istemiyorum. kolektif bir eylem bir fikir altında birleşirse, yüz binlerle anılan bu isimlerin hepsinin eyleme fikirsel anlamda dahi olsa katılacağına eminim.

    internet sansürü belirli bir toplumu ya da bireyi ilgilendiren basit bir konu değil. sanal alemle fazla ilgisi olmayan bir insanın bile en basitinden haber alma özgürlüğüne getirilen bir kısıtlama var gündemde. belirtildiği gibi herhangi ciddi bir durumda, umarım olmaz, her türlü kitle iletişim sistemine çok büyük çaplı bir sansür getirilmesi söz konusu olur. o zaman da ağzımızı bile açamayız. şimdiden özgürlüklerimizi geri kazanmak için bir şeyler yapmaya başlamalıyız.

    mail bombardımanı, yorumlarla durumu belirtmek gibi eylemlerin internet aleminde yapılan trollükler içinde en zayıf halkaları teşkil ettiğini düşünüyorum. ama özellikle yorumlarla olayın her yerde duyulması ve hiçbir insanın başka tarafa bakarak kaçamayacağı bir hale gelmesi, ciddiyetin herkes tarafından fark edilmesini sağlar. inci sözlüğün basit ama etkili eylemleri gibi. 6 ayda haklarında 64 sayfa entry girilmişse büyük oranda yaptıkları çok ama çok ufak mail eylemleri sayesinde oldu. şimdi halk hareketine kadar uzanan bir yapıya sahipler.

    herhangi varolan bir stkdan destek alınıp o yolda ilerlemek olaya siyasi bir taraf belirlemek anlamına gelir. günümüz türkiyesinde her biri partiler için mücadele ediyorlar çünkü. bu da desteği azaltır.

    ekşi sözlüğün bu konudaki tutumu bu yüzden önemli. herhangi siyasi bir çıkar için değil, tamamen özgürlükler için yapılan bir mücadele olduğunu unutmaz kimse.

    bu mücadele esaretten kurtulmak, yeni çağın getirdiği özgürlükleri geri kazanmak için olacak.
hesabın var mı? giriş yap