• cüneyt arkın'ın kabalcı'dan çıkmış, en az dünyayı kurtaran adam kadar absürd kitabı (ki dünyayı kurtaran adam'ın senaryosunu da cüneyt arkın'ın yazdığını gözönüne aldığımızda hiç şaşırtıcı değil bu). kitap arkın'ın herhalde yüzde yüz kendi hayal gücünün ürünü olmasa da ziyadesiyle abartı içerdiği çok net tuhaf anılarından, yazdığı gerçekten başarısız, altmış beş değil de on beş yaşındaki bir insanın elinden çıkmışa benzeyen şiir ve hikayelerinden, tuttuğu günlüklerden alıntılardan, yaptığı resimlerden, ki en başarılı olduğu alan buymuş gibime geldi, fotoğraflarından, çektiği filmlerin afişlerinden ve de basında hakkında çıkmış yazılardan seçmelerden oluşuyor.
    belli ki hayatında bayağı acı çekmiş cüneyt arkın, kalabalıkların içinde hep yalnız kalmış kendi deyimiyle. içindeki çocuk da, klişe olarak değil, hakikaten ölmemiş; ve hatta mantığını, algılayışını, anlayışını da bir noktada tıkamış. ama tüm aptallığına rağmen beni sinirlendirmeyen bir eser oldu; içimde acımayla karışık bir sevgi uyandırdı cüneyt arkın.
    kitabın adı da fahrettin cüreklibatur'un dünyanın değişik yerlerinde cüneyt arkın, steve arkın, george arkın, fahrettin (bu iran'da) ve lee arkın gibi binbir çeşit isimle tanınmış olmasından.
  • mehmet eroğlu'nun bir kitabı. 1969'da şeria irmağı yakınında bir tepede adını unutmak zorunda olduğu için unutan bir adamın onsekiz yıl sonra adının peşine takılıp buluşunu anlatır.
  • cüneyt arkın’ın kaleme aldığı , kendisini anlattığı kitabının adı. cüneyt arkın’ı cüneyt arkın’dan başka kim en iyi anlatabilirdi ki…

    onun gibi biri için oldukça kısa bir kitap gibi geldi bana… yok… ı ıh… direkt fikrimi söyleyeyim önce: kitaba bayıldım. kalemine bayıldım. espri yeteneğine bayıldım. samimiyetine bayıldım. açık sözlülüğüne, kadınları, atları betimlemelerine bayıldım.

    film setlerini, rol arkadaşlarını, sütçü beygirlerini, rejisörleri, sonradan görme zengin film yapımcılarını, medrano sirkini, atı hasretim’i, ölen ablasını, yalnızlığını… bütün bunları öğreniyorsunuz.

    yeri geliyor kendisinden fahrettin, yeri geliyor cüneyt, yeri geliyor cüneyit ve yeri geliyor artiz diye sözediyor. o kadar farkında ki kendisinin o gençlik zamanlarında dayanılmaz çekiciliğinin. adeta bir heykel kadar güzel olduğunun… kitabının bazı yerlerinde sanki bir senaryo okuyormuş gibi oluyorsunuz, kendisini bir tarif edişi var, bir an küçük sevgilim filmini seyrediyormuş hissine kapıldım.

    kitap 2001 yılında kabalcı’dan çıkmıştı. o zaman hürriyet gazetesinde yayınlanan kitapla ilgili bir yorum şöyleydi kabaca: cüneyt arkın edebiyat parçalamış, emel sayın’ın gözlerinden bahsederken “ göz değil, adeta gözistan” demiş. var mı böyle bir kelime allasen. o kadar yazı içinden bula bula bu cümleyi bulup böyle kısır bir yorum yapabilmişti hürriyet.

    kitabı dört yıl sonra, sözlükte yazdığım cüneyt arkın entrysine gelen onlarca olumlu mesajdan sonra okudum. hürriyetin ipiyle kuyuya indiğim için bir kez daha kendime kızdım.

    ben hakkını teslim ediyorum cüneyt arkın, ellerine sağlık diyorum. ama hâlâ merak ediyorum, sen ne doktorusun, cüreklibatur - kaldı ki cüreklibatır'mış doğrusu - ne demek, ne demek , ne demek ?
  • mehmet eroğlu'nun kusursuz kurgudaki kitabı. hayaller gerçekler, geçmiş gelecek, kadınlar adamlar, hepsi birbirinin içine girmiş. son 20 sayfaya kadar sürükleyici giden kitap son 20 sayfada kendinden geçiyor, ne olduğunu şaşırıyor. çok güzel kitap lan. neden kimsecikler bahsetmemiş. okuyun lan hepiniz. valla bak. of sonunu çok beğendim. bir amerikan filminde olsa yeri göğü inletirsiniz lan usual suspect bilmem ne diye. yerli malı haftası evet. neyse evet ciddi olalım. şaşırtıcı sonu olan, kaptırılan kitap. mütevazi görünüyor bir de utanmadan. teallam.
  • orta okuldayken ders çalışmamak için kitap okumaya vermiştim kendimi saçma sapan kitaplar seriler okuyordum.
    annemin kuzeni hemde edebiyat öğretmeni olan (bkz: dilşat mis özkan) hatta burda ismi yazınca destanlar yazılmış sevgi pıtırcığına gitmiştim.bana çok kızarak niye bu kadar saçma kitaplar okuyosun bari bi işe yarada bunu oku diyerek elime tuttuşturduğu bana mehmet eroğlu'nu bu kitapla tanıştırdığı için önce kendisine teşekkür ediyorum.
    tabi sonra mehmet eroğlu'nun elimden geldiğince bütün kitaplarını buldum ve okudum.
    ama bu kitabı kadar zevkli bir kitapla karşılaşamadım.
  • ilk okuduğum ve en sevdiğim eroğlu kitabı. lisedeyken, eve yürüyerek döndüğümüz onlarca günden birinde "ördeğim* bu adamı bi' oku ya, tam sana göre" demişti gülüm, gece olmadan bitmişti kitap. ertesi gün geri verdiğimde (kendime aldım sonradan ama çok saçma bir şekilde kaptırdım, tekrar alacağım) "sevmedin mi?" dedi "bitti" dedim.

    --- spoiler ---

    bir yerde, karısı gebe olduğu için bütün dişlerini çektiremeyeceğini, çünkü uyuşturucu alamayacağını söylediğinde, "bana da uyuşturucu vermediler" demişti ve o acıya rağmen adını hatırlamamıştı.

    çünkü taşların rengi belliydi en başından..

    çünkü kimse ete giren kurşunun sesini bilmek istemez.

    çünkü petra kusursuzdu.

    çünkü ancak kıvırcık saçları, mini eteği olan esmer bir kadın çözebilirdi gizemi..

    --- spoiler ---

    ilk okuduğumda sarhoş olmuştum. 2.de anladım bir şeyler. sonra arkası kesilmedi, her okuduğumda başka şeyler anladım..

    inanılmaz bir kurgusu olan mehmet eroğlu kitabı. yeri içimde apayrı olan..
  • kıvırcık saçlı bir kızın peşinden koşan, arapça bilen , tüm dişleri takma olan o adamın hikayesi.
  • maalesef hala filmi çekilmeyen roman.
    mehmet eroğlu'na filminin neden hala çekilmediğini sorduğumda , o sebepten dolayı , teknik olarak çekemediklerini söylemişti.
    çaresini bildiğimi söyleyip , açıklayınca " sahi benim aklıma neden gelmedi " diye şaşırmıştı. o kurguyu yapan adam bunu nasıl düşünemedi lan.
hesabın var mı? giriş yap