• beynimizin temel fonksyonu, sensörlerinden (duyular) aldığı verileri o ana kadar oluşmuş nöral ağ içinde işleyip, çeşitli şekillerde bir çıktı (yeni nöral bağlantı [düşünce], linguistik tepki (konuşma), motor tepki (hareket) vs] vermektir.

    beynin en önemli özelliği, birbiriyle alakasız iki veriyi birleştirip, üçüncü yeni bir veri üretebiliyor olmasıdır. bu bilgileri "hangi konuda" ürettiği, tamamen "toplum" tarafından ortaya çıkartılmış bir kısıtlamadır, beyin aslında içeriğindeki tüm verileri birbiriyle karşılaştırarak yeni veriler üretme kapasitesine sahiptir, ve doğal ortamında yapmak "istediği" de budur. [bu "istek" in temelleri, "kararsız atomlar kararlı hale geçmek isterler" başlıklı kimyasal temel kurallarda bulunur.]

    yani özetle, beyin bir takım veriler alıp, bu verileri işleyip, yeni veriler üretmek ister.

    peki bunu yapmak için neye ihtiyaç duyar?

    öncelikle "veri". her gün aynı şeyleri gören, aynı şeyleri yaşayan, aynı insanlarla konuşan, aynı işleri yapan bir insanın, günlük hayatından alacağı veri kısıtlıdır. ortalama bir ortamla ilgili kaydedilebilecek tüm detayları beyin o ortamdaki ilk birkaç bulunmada kaydeder ve artık orayı "biliyor" kabul ettiği için kendisini, daha fazla detaya dikkat etmez.

    dolayısıyla "veri"nin adı aslında "yeni veri" olarak kabul edilebilir. "çok gezen" olmak, artık sürekli bi oraya bi buraya giden adam olmak anlamına gelmez. eskiden ilim çinde iken "gidip almak" gerekirken, bugün google var o işler için. her gün sözlüğe girmek aslında beynin bu açlığının çok doğal bir sonucudur. "sözlüğün kalitesi düşüyor" da zaten "yeni bilgi yok onnagoyim hiç? hep non-information hep non-information, nereye kadar?" anlamına gelen bir cümledir.

    internet ise çok daha geniş bir ortam. her gün üniversiteler "şunları bunları yaptık" diye haberler yayınlıyor, binlerce blog sitesinde milyonlarca insan yeni fikirlerini, yeni bulgularını ortaya koyuyor vs. beyni buralardan beslemek gerek belki de.

    "yok ben teknoloji sevmiyorum" diyorsanız, veriyi başka yerlerde aramak gerekir. her gün konuştuğunuz insanlar arasına yenilerini eklemek, sırf bu açıdan bile olsa, heyecan verici bir durumdur. yeni insanlar, o insanların anıları, kafalarındaki bağlantılar, sizinkilerden farklı verileri hep bir "ulaşma" isteği uyandırır. "olaylara farklı bakışını seviyorum" dediğimiz şey, "bugüne kadar yaşadığı şeylerin, topladığı verilerin onun kafasında oluşturduğu 'işlemci'nin, benimkinden bu kadar farklı olmasını seviyorum." anlamına gelir.

    oradan buradan, alabildiğiniz kadar veri almak, beyniniz için yapabileceğiniz ilk ve en önemli iyi şeydir.
  • daha sonra, beynimizin verileri işlemek için ihtiyaç duyduğu şeyleri temin etmemiz gerekir. nörotransmiterlerin sentezinde glükoz ve b1 vitaminlerine yoğun şekilde ihtiyaç duyarız. ayrıca sinapslar üzerinden elektrik geçirebilmek için de kalsiyum, sodyum [veya potasyum] ihtiyacı duyarız.

    demek ki belli bir miktar tuz ve şeker farzdır. peki b1 vitamini? onun da en bol ekmekte bulunduğunu öğrenmek, acaba insanlık/teknoloji tarihine farklı bi açıdan bakmamıza sebep olur mu bilemedim şimdi.

    bunlar haricinde beynimizin çalışmasını etkileyen şeyler nelerdir? sigara içiyoruz kahve içiyoruz filan? çok fazla detaylarına inmeden şöyle açıklayayım, kafein beynin "abi uyku lazım artık" hormonlarını bloke eder ve biraz daha ayakta kalmanızı sağlar, o yüzden aslen pek de faydalı değildir. diğer yandan nikotin, nöral bağlantıları güçlendirir ve beynin alzheimer, parkinson's gibi hastalıklara yakalanma riskini azaltır. yalnız dikkat edin, burada bahsettiğim şeyler alsında kahve ve sigara değil, bunların içindeki önemli aktif maddeler. kahvenin ve sigaranın içindeki kafein ve nikotin haricindeki diğer tüm kimyasallar vücudun, beynin çeşitli bölgeleri için "zehirli" dir.

    alkol ise, tamamen yıkıma yönelik bir malzeme olduğundan, etkilerini çok anlatmaya gerek duymuyorum, aşırı tüketimi beynin içine sıçıyor onu belritmek yeterli olur sanırım.

    kaynaklar:
    http://science.howstuffworks.com/question531.htm
    http://www.scienceagogo.com/…53data_trunc_sys.shtml
    http://www.medpagetoday.com/…neralneurology/tb/1934
    http://science.education.nih.gov/…ipt-activity4.htm
  • peki beynimize verileri verdik verileri işlettik, yetti mi? yetmez.

    beyin, veri işleme olaylarının yalnızca küçük bir kısmını uyanıkken yapar: gelen veriyi incele, kolay erişilebilir noktalardaki diğer verilerle karşılaştır, gerekirse üç beş bağlantı kur vs vs. "dur biraz düşüneyim", daha eskiden kalma, ağırlığı şu an pek yüksek olmayan bir takım verilere ulaşmak için harcadığımız süredir.

    aldığımız bir verinin geçmişteki verilerle tamamen karşılaştırılmasını sağlamak, uyuyarak mümkündür ve uyku, gerçekten beynin en önemli işlerini yaptığı aşamadır.

    son uyunan zamandan bu zamana kadar alınmış tüm verileri (kısa süreli hafıza) geçmişte alınmış ve indexlenmiş verilerle karşılaştır, çifter çifter bulunan veriler varsa temizle, tutarsız veri varsa karşılaştır, hangisi daha doğru gibi görünüyorsa onun ağırlığını artır, yeni alınan verilere göre geçmişte alınmış ve "arşiv" de duran verilerin ağırlıklarını ve erişilebilirliklerini artır / azalt, tüm beyni tekrar indeksle vs.

    bu işlemleri yapabilmek için yüksek miktarda glikoz, b1 vitamini ve oksijene ihtiyaç duymasının yanı sıra, beyindeki nöral aktivite dış etkenlerden yoğun şekilde etkilendiği için, minimal uyaran bulunan bir ortamda gerçekleşmesi gerekir uykunun. görme, duyma, koku alma, tad alma ve dokunma duyularının mümkün olduğu kadar idle olması gerekir.

    bu şartlar altında beyin, derin uykuya dalındığında 1-1.5 saat içinde bütün yukarıda saydığım işlemleri tamamlar. derin uykuya dalma süresi ise yüksek oranda bu dış uyaranlar ile bağlantılıdır. ne kadar az, o kadar hızlı.

    uykudan önce "son uyuduğum zamandan bu yana neler yaptım?" diye düşünmek, beyni bu prosese hazırlamak için yapabileceğiniz en iyi şeydir. uykuya dalma sürecini de hızlandırır.

    bir pencere açıp içeri bol oksijen dolmasını sağlar, kendinizi de bir yorgan içinde filan izole eder, ışıkları ve ses yapan her şeyi de kapatıp yatarsanız beyninizi pek memnun edersiniz.
  • "uykusuzluk" halinin yarattığı problemler de tamamen beynin bu yaptığı işlemleri yapamıyor olması, kısa dönem hafıza bufferının dolup taşması gibi olaylardan kaynaklanır. şanslı iseniz beyin kendini kapatır, bayılırsınız ve işini gücünü halleder. değilseniz veya uykusuzluk konusunda ısrar ediyorsanız, bu işi gücü siz uyanıkken yapmaya başlar, kafanızdaki her şeyin birbiriyle ilişkilendirildiği gibi bir hisse kapılırsınız, dışarıda da gördüğünüz duyduğunuz dokunduğunuz şeyler olacağından o veriler de araya karışır, kafanızın altından kalkamayacağınız işlere kalkıştığını düşündürür size, uykusuzluk süreniz ne kadar uzunsa bu işlemlerin yapılması da o kadar uzun süreceğinden resmen tükenirsiniz.

    eğer uykusuzluk, dengesiz beslenme ile de birleşmişse beyin bu işlemleri de doğru dürüst yapacak enerjiyi bulamayacağından "nöbet" diyebileceğimiz bir duruma girer. titreme gibi dışarıdan gözlenebilen etkilere yol açar.

    aha da bu nokta vücudunuzun size verdiği en şahane sinyallerden biridir, eğer yeterince uykusuz kalmış ve bu uykusuzluk sırasında yeterince dengesiz beslenmişseniz beyniniz "ammanagoduum iyi baksana lan bana!" sinyali verir size, öyle bir depresyon haline girersiniz ki, bu nöbet 5 dakika da sürse 2 saat de sürse, her saniyesi size yıllar gibi gelir, her saniyesinde "ölsem de kurtulsam" ruh halini yaşarsınız.

    depresyon beynin "kötü sonuçlu" hareketlere verdiği tepkidir. sizin için zararlı olacak olaylar [zararlı/zararsız kararı, bir kısmı önceden belirlenmiş, bir kısmı siz yaşadıkça ortaya çıkan kriterler üzerinden verilir] ağırlıklarına göre depresif bir tepki üretirler vücutta. hormonal aktivite şöyle bir alt üst olur, hissiyatınız ruh haliniz değişir vs. detayları için (bkz: depresyon)

    çoğu zaman depresyon bir "savunma mekanizması"dır, "bi daha yapma böyle bişey" sinyalidir.

    bünyenizi, beyninizi kaale almak için böyle bir sinyal beklemeyin. biraz özen gösterin kendinize.
  • beyin kimi durumlarda aşırı yüklenebilir. çok fazla veri alıp işlediğiniz durumlarda, her şeyinize özen gösterseniz de bu durum günlük hayatımızın bizi getirdiği noktada ortaya çıkabilen bir şey. niye oluyor? "yapacak çok şey, bunları yapacak çok az zaman var" durumunun yarattığı stres ve düzensiz beyin çalışması en önemli etkenlerden biri.

    herkesin beyni kendine, o yüzden sağda solda üretilen şeyler haricinde, tamamen size uygun bir "zaman yönetim sistemi" geliştirmeniz gerekir. yapmanız gereken şeyler arasında neyin önemli, neyin acil, neyin rahat vs olduğuna bir şekilde karar verip bunları bir timetable'a yerleştirdiğinizde beyninizin çok rahatladığını fark edeceksiniz. hem yapılacak şeylerin ne olduklarını, hem önemlerini, hem ne zaman yapılacaklarını (belliyse) hafızada tutmak ve bunları sürekli düşünmek beyninizi yoran bir iştir. bunları bir yere yazmak bile çok rahatlatır beyninizi.

    bahsettiğim plan, öyle haftalık aylık filan değil bu arada. o kadarına gerek yok. her sabah günlük planınızı yapsanız yeter. ancak bu planı yapmak yeterli değildir, planınızı çok önemli olmadığı sürece hiç bir şeyin bozmamasını sağlamanız gerekir. "yarın bakarız" çok güzel bir cevaptır bu noktada eğer işler çok acil değilse. çok acilse de, önce planınızı araya o işi sokuşturacak şekilde değiştirin, sonra işi yapın.

    bir şekilde sinir stres altına girdiğinizde güzel şeyler düşünün. çiçek böcek demiyorum. ne bileyim, aşık olduğunuzu simüle edin kendi kendinize. 5 dakika yapsanız bu işi, ne sinir kalıyor ne stres.

    panik yapmayın. öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, ne yaparsak yapalım, çok büyük olasılıkla hayatta kalıyoruz. hayatta olduğumuz sürece beynimiz yanımızda demektir. bu da "bi çaresine bakılır" demektir. sakin olursanız daha az hata yapar, beyninizi daha az yorar, daha huzurlu olursunuz.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap