• bu şakalar aslında çarşı-pazar esnafının birbirlerine takılmaları tadında olsa da, çok daha acımasız yönleri vardır. ayrıca kurbanın ortamdan uzaklaşma şansı olmadığı için* de çok daha uzun etkili ve yıkıcıdır. gemide uzun süreli geyik muhabbeti yaratmak için kullanılırlar. özellikle gemici ahalisi, bazen de zabitan tarafından yapılırlar. kesinlikle cuccuk hareketi gibi değildir. %100 başarıya ulaşmış bir eğlence için fazlasıyla sosyal mühendislik ve yaratıcılık gereklidir. şaka için kurban çıtır kaptan adaylarından* ya da taze gemicilerden* seçilir. şaka sonrası bu arkadaşlar geminin maskotu* haline gelirler.
    bu eğlence anlayışının best of'una girmiş bir örnek gayet hoş olur sanırım:

    gemiye bir taze düşmüştür. daha okulundaki ilk senesini yeni bitirmiş ve totalde 3 parçadan oluşan stajının ilk etabını tamamlamak üzere gemiye gelmiş bir efendi kaptan jr. dır bu. her ne kadar daha çok toy ise de, hiyerarşi olarak tüm gemici takımından üstte tüm kaptan ve mühendis eşrafından da aşağıdadır. otomatik olarak aldığı bu pozisyon biraz popoda kanatlanmaya vesile olmuştur. okulda 1 sene içinde öğrendiği kıçıkırık bilgilere, üst sınıflarının staj tecrübelerinden duyduklarına fazlasıyla güvenen bu yavru denizci; gemide süvari bey den daha bir havalı takılmaktadır. böylece hem denizdeki ilk günlerin verdiği korkuyu hem de toyluğunu, şişirilmiş egosuyla kamufle etmeye çalışmaktadır.
    ama onun gibilerden tesbih dizmiş yılların kurt gemicileri şahane balığı görmüş, oltaya takmak için yem düşünmektedirler. kumpas çok teşkilatlı olarak hazırlanmaktadır.

    2-3 gün geçmiştir, okyanusa çıkılmıştır. yol açıktır, gemi nefis ilerlemektedir. yavrum stajerimiz köprü üstünde 2.kaptanı ile beraber 04:00-08:00 vardiyasını tutmaktadır. güneş doğmuş taze denizcinin gözleri kapanmaktadır. yeni hayat heyecanlı ama zordur. yine de çaktırmamalıdır, acemiliğini belli etmemelidir. vardiyasının bitmesine yarım saat kala iskele taraftan bir gemicinin baş tarafa doğru gittiğini görür. elinde bir kova vardır. başaltına girer ve 10 dakika kadar görünmez. sonra içindeki boşaldığı anlaşılan kova ile geri gelen gemiciyi görür. daha yeni olduğu için bunun gemiyle ilgili bir iş olduğunu düşünür.
    sonraki gün yine aynı saatte ancak bu sefer başka bir gemici aynı şekilde başaltına gider, boş kovayla geri döner. bu olay yaklaşık 1 hafta kadar değişik gemicilerle tekrarlanır. daha gemiyi gezememiş bir zat olarak, başaltında ne olduğu o gemicilerin oraya neden gittiği hakkında en ufak bir fikri olmayan çıtır kaptanın içi içini yemektedir. kafasından "acep o kovada ne var?", "bu adamlar neden mesaileri başlamadan, bu erken saatte bu iş için kalkıyorlar?" gibi sorular geçmektedir. toyluğu damgalanmasın diye de direk olarak ne gemicilere ne kaptanlara bu olayı sormamıştır. 1 hafta boyunca bu seremoni tekrarlanırken beraber vardiya tuttuğu 2.kaptanı da hep başka işlerle uğraşmaktadır**. sadece 4.kaptanın ufaktan bir ağzını yoklar ama ondan da bir bilgi edinemez her gün tekrarlanan bu olay hakkında.

    yine vardiyası biter, kafasında soru işaretleriyle kahvaltıya inerken reis önünü keser, diyalog başlar:
    - nerdesiniz siz efendi kaptan yaa?*
    - vardiyamdayım. ne oldu?*
    - aman efendi kaptan ne oldusu var mı? bugün sıra sizdeydi nasıl unutursunuz?*
    - neyi unutmuşum ya? bana 2.kaptan bir şey demedi?*
    - aman efendi kaptan ne 2.kaptanı? süvari bey'in emri var ya, siz götüreceksiniz suyu bugün baş altına. zaten geç kaldınız.*
    - haa tamam*, vardı di mi öyle bi şey?* çıkmış kafamdan*.
    - aman diyeyim efendi kaptan, süvari uyanmadan hemen götürün*.
    - ya tabi götürürüm şimdi de*, her gün mü gidiyor bu ya? ne için gidiyor?*
    - şaka yapıyorsun*** heralde efendi kaptan? bilmediğine inanmam vallaha! yav aşçı bile biliyor, sen kesin bilirsin!**
    - ben biliyorum da, sen bir anlat bakalım hele.*
    - tabi anlatayım efendi kaptan, hepimizin bildiği şey!*
    der reis ve başaltında süvarinin atının olduğunu, her gün onu sulamaya bir kişinin gitmesi gerektiğini ve gemi kaptanlarına atları olduğu için süvari bey dendiğini gayet açık, ciddi ve inanmış bir şekilde anlatır. reis bunları o kadar ikna edici şekilde anlatır ki, efendi kaptan jr. bir an bile tereddüt etmez olayın gerçekliğinden. zaten süvari bey ismi nerden geliyor olabilir ki başka? ya da gemiciler 1 haftadır ne için gidiyor olabilirler baş tarafa? ama davar adam sormaz, bu at neden gezmeye çıkmıyor?, kaptan buna nerede biniyor? o zamanlar at kiralayan sapık mühendisler de olmadığı için atın misyonu hakkında en ufak bir fikire sahip değildir çıtır kaptan adayı. at vardır ve sulanacaktır.o kadar...

    alır eline kovayı, bir güzel su doldurur. reis güvertede arkasından tembihler:
    - aman ürkütme!* bir kere kaçmıştı zor yakaladık.*
    - tabi tabi hemen gelirim şimdi. eheh*

    efendi kaptan jr. ürkerek başaltına gelir, kapı açıktır. karanlık bir yerdir. ışık arar, bulur, açar. içeri girer, aranır, at yoktur*. ne yapacağını bilemez. yerde de bir boruya bağlı ve kopmuş gibi gözüken bir halat vardır*. stajer kardeşimizi alır bir telaş, at kaçmıştır!!! denizci usulü olarak eğer bu olayı hemen haber verirse onu üstüne kalacak, saklarsa ilk farkedene patlayacaktır. suyu yere döker, titremesi geçince dışarı çıkar.
    çok hissiyatlı bir mal olduğu için; atın ipini kopardığını, açık olan kapıdan dışarı çıktığını ve bu hapis hayatından sıkılıp kendini okyanusun serin sularına bırakarak aramızdan ayrıldığını düşenmektedir. olaydan süvari bey'in haberi olunca, çok kızacağını ve üzüntüden kendini kaybedeceğini bile hayal etmektedir. ilk limanda gemiden atılacağına, rezil olacağına, denizin onun için artık bittiğine kesin gözüyle bakmaktadır. hatta sanki bir an denizde yüzen bir yular görür gibi olur, iyice darlanır.

    ona en ufak mimik olmayan ciddi bir surat ifadesiyle bakan reisin yanına, yaşam mahalli girişine kadar yürür yavru denizci korku ve endişe içinde. son sözlere yakışacak finale sahip diyalog başlar:
    - naaptın? suladın mı atı?**
    - ee..evevevet... sulaladımm....*
    - nasıl iyi mi bari at? sıkılmış mı?*
    - iyi...*

    tam o sırada gemiciler salon camından stajere ve boş kovasına bakarak sırıtmakta, reisin bir an önce gelip diyaloğu paylaşmasını beklemektedirler:

    - ya reis ben sana bi şey diycem! dayanamıycam valla..*
    - noldu efendi kaptan söyle bakem?*
    - yaa reis!... offff!!...(burada çıtır kaptanın gözler dolar biraz) .....reis at kaçmış!! denize düşmüş!! ama vallahi ben kaçırmadım!!....* *

    (bkz: olaylar gelisir)

    edit: not al arkadaşım, maskot ben değilim!!
  • gemiye yeni katılmış güverte stajerinin makine dairesine yollanıp çay demlemek için dümen suyu istetilmesi ve yine yine aynı yavrucaga makine dairesi sintinesinde oltayla balık tutturulması da gemilerde sıkça yapılan şakalardır.
  • beynelmilel kullanılanları da olan, sosyopsikolojik zıbık türevleridir.
    en meşhurlarından biri de, ingiliz gemicilerin icadı olan "ekvator nişanı", "sir" ünvanıdır.
    türk versiyonunda hain plan şu şekilde işler:
    taze tosunlardan biri sıkı takibe alınır. saflık, çekingenlik ve tecrübe düzeyleri itinayla ölçülür. etkili olabilmesi için şaka, civcivin gemiye fazla ısınmadan ve soru sorup bir şeyler öğrenmeye çalışma safhasına gelmeden yapılmalıdır. yine teşkilatlı bir şakadır. ama okyanusta vakit bol olduğundan her şey özene bezene hazırlanır.
    kuzey yarımküreden, güney yarımküreye yapılan bir sefer* sırasında şapşal ördek yavrusuna kilitlenilir. geminin demirbaşı olan yılbaşı süsleri kuşanılır, photoshop veya powerpoint marifetiyle güzel bir diploma hazırlanır. diplomanın altına kaptanın adı soyadı ve taklit imzası çakılır, üstüne nal gibi "ekvator geçti belgesi" yazılır. ekvatordan geçiş anında* bir curcuna ve patırtı eşliğinde, alkışlar ve ıslıklarla taze denizcinin yanına varılır.*** hemen omuzlara alınır, "helal sana!" "hadi hayırlı olsun!" "yürü be olm! kim tutar seni!" ara gazlarıyla balon şişirilir. toy denizci olayı çakamaz. ama 10-15 adamın onun için bir kutlama hazırladığını, herkesin onu alkışladığını görünce iyi bir bok yediğine kanaat getirir. gürültü kesilir, reis uzun soluklu bir konuşma ile civcivi tebrik eder ve ekvator geçti belgesini kendisine takdim eder. ortalık yine tezahuratlardan yıkılır. süvari bey gürültüye uyanmadan seremoni kesilir. eğer çıtır, olayı burda keser, bu konunun bir makara olduğunu çözerse oyunumuz tek perde olarak o saniye sona erer.
    ancak genelde toy denizci; otuzlu-kırklı yaşlarda olan ve bu kadar ciddi görünen adamların sırf kendisi için dalga-dümen yapacaklarına inan(a)madığından, olayın gerçekliğine kendini kaptırır.
    civcivimiz büyük bir özen,şefkat ve gururla başarı belgesini kamarasının kapısına asar(gemideki tüm onuru, karizması ve geleceği ile birlikte).
    ve neşeli bir sirk müziği eşliğinde, aniden 8 perdeye uzayan oyunun ikinci perdesi başlar....
    tadından yenmez.

    (bkz: yazik)
  • tecrübesizlikten fayda sağlamaya yönelik olanları da vardır.
    stajer, gemiye katıldığı ilk hafta içinde gemicilerin oluşturduğu bir kuyruk görür. ne olduğunu sorar. ellerindeki çakma kağıtları fatura olarak tanıtan gemiciler, elektrik-su parasının ödeme günü olduğunu, biraz sonra reisin gelip paraları toplayacağını söylerler. içeriden muhabbeti sinsice dinleyen reis, elinde sahte faturalar ve dekor dolarlarla hemen salona girer. gemicilerden birine de "bir tek çarkçıbaşınınki kaldı. süvari beyi 2.kaptanı, zabitleri ve mühendisleri topladım. onu da sen al akşama" gibi bir lafla stajeri yemler. stajer %90 yemi yutar. hemen atlar: "e ben?" der. reis "efendi kaptan sen daha yeni geldin. haftalık alıyoz. seninkini 4-5 gün sonra alıcaz" der. akabinde gemiciler paralarını vermeye başlarlar.
    4-5 gün kadar sonra stajer kamarasının kapısının altından atılmış ve totali minimum 100 dolar olan faturaları bulur. şok içinde reise koşar. reis "aman efendi kaptan sana denizin ortasında tatlı su, geminin üstünde elektrik sağlıyoz. kolay mı bunları yapmak? sen iktisatlı kullancan, hesabını bilcen. hepimiz ona göre yaşıyoz" der.
    sonuç olarak stajer eğer bunların hiçbirini sorgulamaz zabit/mühendis abilerine danışmazsa; 6-7 ay boyunca hem pis, hem de karanlık bir gemi/kamara hayatı yaşar. üstüne de para verir.
    belirtmek de lazım tabii ki: geminin tüm elektriği jeneratörlerden sağlanır, herkese hediyedir. tatlı su ise küçük gemilerde ikmalle, büyük gemilerde evaporator marifeti ile denizden sağlanır. bu da sebildir. ama akıl ve mantık sebil olmadığı ve gemiciler de bunu bildikleri için okyanus ortasında bile bu gibi yöntemlerle ayda 300-400 dolar para kazanabilmektedirler. türk gemicilerin büyük çoğunluğunun da karadenizli olduğunu belirtmek isterim.

    (bkz: karadeniz insanı)
  • türk balıkçıların kendi aralarında muhabbet ederken yunan kaptan-ı deryası adonis sakalari'den söz edecekleri zaman kullandıkları sıfat tamlaması.
hesabın var mı? giriş yap