• üzüntü akabinde sığınılan uykudaki yan roldeki ağır yorgan gibi saran türkü* sıcak sıcak sarıyor insanı ama "esasında bu yorgan altında olmamak da var" diye de düşündürtüyor.
  • feryal hanımdan başkası söyleyince yadırganması muhtemel, onun sesiyle daha bir güzelleşen türkü/şarkı
  • isyerinde kesinlikle dinlenmemesi gereken sarki.
    toparlanmasi cok zor olabilir dar zamanlarda...
  • her dinlediğimde bende delicesine koşma isteği yaratan türkü.
  • "can"dan gelip "can"a giden türkü..."can"la anlamlanacak olan...içimde erittiğim,yaşananları döküp yaşanacaklara kattığım...
    varlığına inandığım deniz...kıyısında diz çöküp yaraları sardığım deniz..inandığım,içimi dışımı salıverdiğim deniz
  • her seferinde her dinleyisimde beni kana kana aglatmaya calisan turku; sebepli sebepsiz.
  • dimdik ayakta dur ne olursa olsun diyor insana bağıra bağıra...isyan etme, dimdik ayakta dur..
  • yıllar öncesinin bir hatırasını canlandırdı bugün; yağmur altındaki kısa yürüyüş sırasında; shuffle edilmiş binlerce şarkının arasından pat diye çıkınca...

    ***

    gidecek deniz bulamamak ne demektir? dörtte üçünden fazlası deniz, kalanın önemli kısmı buz tutmuş deniz olan bir gezegenden bahsediyoruz... her bir ayrılığın ertesinde yeni başlangıçlar olacağından emin olan insan aklından bahsediyoruz... gurbete bile olsa bir yola çıktığında, terkedilen mekanın hala arkalarda bir yerlerde varolduğunun bilincindeki insan aklından... hal böyleyken, kim engelleyebilir ulaşmak için yeni denizler bulmamızı?

    bahsettiğim hatıra, üçbeş sene önce kadıköy sahilde rastlaştığım ihtiyardan bir amca. o zamanlar, kadıköy belediyesi, akla hayale sığmayan bir uygulamayla, "balıkçı tekneleri"ni engellemek için, rıhtım boyunca çit örmüştü. bi yarım ekmek alayım diye o tarafa yürüdüğümü hatırlıyorum, karşıma çıkan demir parmaklıklara öylece bakakalmıştım. yanımda belirmişti o yaşlı amca, benim gibi o da izliyordu parmaklıkları, sarayburnu'nu, ve arada denizi. ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yüzünü benden tarafa bile çevirmeyen o ihtiyarın "deniz'i ne diye hapsetmişler ki?" diye mırıldandığını duydum. belki de sadece iç geçirmişti, benim de duyduğumu bilmeden. tam cevap mahiyetinde mırıldanıyordum ki "belki de bizi hapsetmişlerdir, ne belli?" diye, orada olmadığını farkettim. kim haklıydı acaba? deniz mi hapis, yoksa biz mi? hala düşünürüm, cevap bulamam. tek bildiğim: ihtiyar, o çitin aslında "birilerine hapsedilmiş duygusu yaşatmak" için orada olduğunu benden önce çözmüştü.

    şimdi, bu şarkıyla birlikte tekrar düştü aklıma o amca.

    deniz'i bulamamak, deniz'in tutsaklığını kabul etmek aslında; ulaşamayacağına inandırıldığını; bir yerde, kendi tutsaklığını... çit bitiyor az ileride, bak; al bu dertten yüreğini dalgalara sal...

    not: bilenler bilir, balıkçı tekneleri orada balık yapmaya devam etti. parmaklıkların arasından uzatırdık parayı, aynı parmaklıklardan alırdık balık ekmeğimizi. sonra sonra, aralardan, bazı demirler de eksildi, kafayı eğip eksilen boşluktan teknelere atlamaya başlamıştık... şimdi nedir durum, bilmiyorum?
  • (bkz: deniz turkusu)
hesabın var mı? giriş yap