• ismi ile dalga geçildigi için salacak civarinda beş kişiyi öldüren sahsiyet. *
  • güney afrikalı futbolcu.
  • türkiye'nin ilk seri katilidir. salacak canavarı diyede anılmıştır.

    efendim şöyle ki, bu herifin asılmasını izlemek için yüzlerce istanbullu sultanahmet meydanına toplanır. tam idam olacakken avukatı idamı durdurur. tam tamına 45 gün boyunca idamı izlemek için ahali meydanda toplanır. sabah ezanı okununca, idam olmayacağını anlayıp evlerine dönerler.

    meydan 45 gün boyunca panayır yeri gibi, cıvıl cıvıldır. dolmalar, börekler yapılır. canı sıkılan hatunlar elişi dokurlar.

    idam günü gelir çatar. idam gerçekleştikten sonra en fazla üzüntüyü bu katilin ailesinden ziyade bölgedeki esnaf yaşamıştır. zira idamdan sonra meydana kimse gelmemiştir.
  • bir polisin anilarini okurken ogrendigim olayin faili. arastirinca bu cikti, ekside de yer alsin :
    18 ağustos 1958 günü üsküdar salacak'ta, 30 yaşındaki elif gülcan, kızı zeliha (10), oğlu nusret (7) ve komşularının çocuğu birsen (5) ile avrupa yakasına geçmek için kayığına binerler. o vakitlerde boğaz köprüsü, araba vs. hak getire. ya vapur ya da sandal. bugünkü motorlar bile yoklar ortada. derken biniş o biniş. akşam olduğunda elif gülcan ve yanındakiler evlerine dönmezler. gülcan'ın beyoğlu’nda bir sinemada bekçilik yapan eşi polise haber verir ve arama başlatılır.

    görgü tanıklarına ulaşan polis, gülcan'ın yanındakilerle beraber bir kayığa bindiğini öğrenir. moda, kadıköy, üsküdar vs. derken sonunda salacak'taki kayıkhaneye giden polis oradaki tüm kayıkçıları sıraya dizerek ictima alır ve eksik olan tek kişiyi tespit eder: 27 yaşındaki kandemir sipahipala adlı kayıkçı ve onun 6855 numaralı kayığı.

    derhal kandemir sipahipala için yakalama emri çıkarılır. cankurtaran’da oturan ailesine polis resmi bir telgraf yollayarak yerini biliyorlarsa oğullarını teslim etmelerini ister. bu arada bazı kayıkçılar onun, "kayığım battı, sarıyer'e eski püskü bir tane almaya gidiyorum" dediklerini hatırlarlar. sonunda çember daralır ve 24 ağustos günü sipahipala sarıyer'de bir balıkçı barınağında yakalanır. yakalandığında, polise dediğine göre, suçunu itiraf eder ve "ne yaptığımı biliyorum, cezasını da" der.

    savcılıkta alınan ifadesinde:

    “…kadın ve çocuklar sandala bindiler. kız kulesine doğru açılmaya başladık. dalgalardan kadının bacakları açılıyor, eteği sağa sola savruluyordu. iyice tahrik olmuştum. ilişki teklif ettim. kadın ise çocukları göstererek olmaz dedi. iki tokatla erkek çocuğu ve küçük kızı denize attım. kadın ve büyük kızı birbirlerine sarılıp ağlamaya başladılar. yalvarıyorlar, merhamet istiyorlardı. derken ikisini de denize attım. kadın, canımızı bağışla istediğini yapacağım, deyince kadını ve büyük kızı kayığa aldım. ikisine de tecavüz ettim ve sonra tekrar denize attım. ama yüzme biliyorlar ve kayığın kenarına tutunuyorlardı. kürekle kafalarına vura vura ikisini de öldürdüm. sonra moda taraflarına kürek çektim. orada kayığımı batırdım ve denize atlayarak karaya çıktım. oradaki balıkçılara da kayığımın battığını söyledim ve ardından kaçtım” der

    duruşmalar 4 ekim 1958’de istanbul 3. ağır ceza mahkemesinde başlar. bir sanığı, dört makdülü ve yaklaşık kırk tane tanığı olan dava yıllarca sürecektir. nitekim öyle de olur. ancak şaşırtıcı olan şey ise o güne dek suçu kabul ettiğini söyleyen sipahipala’nın bu sefer suçu inkar etmesi ve masumiyetini dile getirmesi olur. hakime verdiği savunmasında yakalandığı 24 ağustos günü çok sarhoş olduğunu, sarıyer polis karakolunda polislerin onu dövdüklerini, ne yaptığını bilmediğini söyler. hatta kendisinin eşcinsel olduğunu ve kendisine sarkıntılık eden kişiler olduğunu söyleyen tanıklar bile duruşmaya çağırılır. ailesi ise oğullarının akli dengesinin bozuk olduğunu söyler. ilginç olay ise duruşmaların birinde tecavüz anının anlatılacağı esnada sipahipala’nın “utanıyorum” diyerek dinleyicileri dışarı çıkartması olur.

    24 eylül 1960 günkü duruşmada savcı son mütaalasını yapar ve sanık için idam cezası ister. birkaç tanığın da dinlenmesi için duruşma son kez ertelenir. 11 kasım 1960 günü yapılan son duruşmada hakim uluer yüceöz kalemini kırar ve sipahipala’yı idama mahkum eder. kararı dinlerken sipahipala “allah yardımcım olsun” diye mırıldanır.

    idam dosyası önce tbmm’den, sonra cumhuriyet senatosu’dan geçer ve cumhurbaşkanı cemal gürsel’in onayına sunulur. avukat yılmaz dereli, cumhurbaşkanına uzun bir telgraf çekerek müvekili için af istese de gürsel’den de onay alan idam 7 aralık 1962tarihli resmi gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer.

    ertesi sabah asılması beklenen sipahipala bir kez daha ipten kaçmayı başarır. çünkü avukatı bu sefer de senato’daki idam onay görüşlerinde meclis iç tüzüğüne göre usulsüzlük yapıldığını iddia ederek, tashih-i karar isteminde bulunur. başvuru yargıtay tarafından incelemeye alınsa da bu inceleme çok kısa sürer ve 18 aralık’ta reddedilir. artık sipahipala için her şey bitmiştir. o tarihlerde türkiye’de idamlar halen meydanlarda yapılsa da savcılık meydandaki halkın olası linç girişiminden ürkerek idamın sultanahmet cezaevi avlusunda ve sadece resmi tanıkların önünde yapılmasına karar verir.

    son saatlerinde sipahipala ile söyleşi yapabilmek ya da idamda hazır bulunmak için cezaevi müdürüne bir sürü başvuru yapılsa da kabul görmez. son bir umut(!) karar değişikliği olur da infaz eminönü ya da beyazıt meydanında yapılır ümidi ile halk bu meydanları doldurur. sipahipala’nın cellatlığını yapmak için kırka yakın kişi savcılığa başvurur. ama savcılık cellat olarak adnan menderes’i astıktan sonra türkiye’nin başcellatlığına terfi etmiş olan kemal aysan’ı ve yamaklığını yapan kardeşi hasan aysan’ı seçer. celladiye ücreti olarak ise 140 lira gibi o dönem için akıllara ziyan güzel bir ücret teklif edilir.

    19 aralık 1962 sabahı, sipahipala uyandırılır ve cezaevi müdürünün odasına getirilir. sipahipala “anladım, sonum geldi artık” der ve durumu kabullenir. imam istemez. kendi başına bir iki dakika dua eder. vakit geldiğinde odadan çıkarılarak idam sehpasının altına getirilir. usta cellat kemal, ipi sipahipala’nın boynuna geçirir. cellata dönen sipahipala “tabureyi kendim devirmek istiyorum”der. cellat kemal bu isteği kabul eder ve geri çekilir. ve sipahipala sandelyeyi devirerek beşinci ve son kez can alır, kendi canını.

    idamdan sonra cellat sadece ip geçirdiği ve sandelye devirmediği için celladiye ücretinin yarısını alabilir ve duruma çok sinirlenir. “bilsem sehpaya ben vurur, o ite bırakmazdım” diye hayıflanır. zaten yarı ücret alan cellat bu parayı yardımcısı ve aynı zamanda kardeşi hasan ile paylaşmak istemeyince iki kardeş cezaevi müdürünün odasında tekme tokat, ağız burun kavga eder ve karakolluk olurlar.

    duruşmalarda oğullarını savunan sipahipala’nın ailesi ise bu sefer toplumsal linç havasına uyar ve cesedi teslim almak istemez. böyle olunca ceset belediye tarafından gömülür. sipahipala'nın idamı, genelde iç sayfalarda birkaç satırla geçiştirilen idam haberlerinin aksine ertesi sabah gazetelerin birinci sayfasında bugünkü deyimle flash haber olarak basılır. günlerce cezaevi müdürü, avukat, gardiyanlarla yapılmış söyleşiler yayınlanır.

    -------------------------------------------------------------------------------------------------

    istanbul'un bir diğer piskopat katili ise börekçi ali diye biriymiş. onada bi bakın isterseniz.. salacak canavarı ile birlikte her ikisininde idamını kemal aysan gerçekleştirmiş. bu cellat menderes ve bakan arkadaşlarınında infazını yapmış. kemal aysan 1960'ların sonuna doğru üsküdar'da bir parkta defalarca bıçaklanmış ve cesedi delik deşik edilmiş olarak bulunur.
hesabın var mı? giriş yap