• 1. kitaplar ve fahişelerle yatılabilir.
    2. kitaplar ve fahişeler zamanı dokur. geceye gündüz, gündüze geceymişcesine hükmeder.
    3. ne kitaplar ne de fahişeler dakikaların onlar için değerli olduğunu belli ederler. ama biraz daha yakından tanındıklarında, ne kadar büyük bir telaş içinde oldukları görülebilir. biz kendimizi kaptırdığımızda onlar dakikaları saymaktadır.
    4. kitaplar ve fahişeler öteden beri mutsuz bir aşkla birbirlerini severler.
    5. kitaplar ve fahişeler -her ikisinin de onlardan geçinen ve onlara kötü davranan bir erkeği vardır. kitaplarınki, eleştirmenler.
    6. kitaplar ve fahişeler umuma açık yerlerde hizmet verirler - öğrenciler için.
    7. kitaplar ve fahişeler - onlara sahip olanlar nadiren sonlarına tanık olurlar. göçmeden gözden yitmenin bir yolunu bulurlar.
    8. kitaplar da fahişeler de nasıl bu yola düştüklerini anlatan hikayeler uydurmaya bayılırlar. oysa çoğunlukla ne olduklarını kendileri bile farketmemişlerdir. yıllar boyunca "kalbin" sesine kulak verilir; günün birinde sırf hayatı gözden geçirmek için durulan bir köşebaşında kellifelli bir gövde pazarlığa başlar.
    9. kitaplar ve fahişeler kendilerini sergilerken sırtlarını dönmeyi severler.
    10. kitaplar ve fahişeler doğurgan olur.
    11. kitaplar ve fahişeler - "darkafalı yaşlılar, genç orospular." bir zamanların kötü şöhretli kitaplarından ne kadar çoğu bugün gençleri eğitmekte kullanılıyor.
    12. kitaplar ve fahişeler kavgalarını herkesin gözü önünde ederler.
    13. kitaplar ve fahişeler -birinin sayfalarındaki dipnotlar neyse, ötekinin çoraplarındaki banknotlar da odur.

    walter benjamin tek yönlü yol
  • sevgililik ilişkilerinin orijinal, yaşamaya değer herhangi bir insani deneyime denk düşmediğini ve hatta düşemeyeceğini düşünmeye başlayalı; kadınlarla kurulan ilişkilere duygusal yatırım yapmayı her daim gereksiz, enerji emici, insanın fiziksel ve zihinsel gelişimine ket vuran bir deneyim olarak tasavvur etmeye başlayalı yıllar***; bu projeyi kuvveden fiile geçirmeye başlayalı da bir beş ay kadar oluyor. şimdilik iyiyim. [buraya kadar her şey yolunda :)] (en azından bu açıdan, "eskimiş" "bodos" marksistlere benzediğim söylenebilir. devrimden sonra. uslu bir çocuk olup devrimi kotarabilirsek bir gün, belki aşık, hatta sevgili bile olabiliriz. hem de şirineyle!)

    benjamin, tersinden de olsa, bana şu sıralar çok doğru gelmeye başlayan bir şeye işaret ediyor kitaplar ve fahişeler fragmanında diye düşünüyorum. 2. nesil feministlerin ortaya çıkmasına daha 30 yıl kadar var deyip metindeki kırıntı halindeki erkek egemen tınıyı gözardı edersek; ve dahi fahişe'yi bir an için genelleştirir, kadın olarak okursak şöyle bir yere gidiyoruz. tensel zevkin karşılığı ancak para ile, ya da bir adım daha atalım, karşı bir tensel zevk ile ödenebilir. başka bir şeyle değil. hele duygusal yatırımla hiç değil. benjamin bu metni yazarken aşık bir adam olduğu halde -bu fragmanın içinde yer aldığı tek yönlü yol'un okları, ithaf bölümünde ismi geçen "fethedemediği" kadına, lacis'a çevrilidir- metnini kurarken "kitaplar ve kadınlar" demiyor. kadının belli bir mesleki formasyonla donanmış ve ona indirgenmiş hali olan "fahişe" diyor (madde 8).

    yani benjamin deneyimlenmeye değer tensel zevkle ancak eşelenebilecek bir kitabı birbirine muadil görüyor (madde 3 5 6 8 10 11). dolayısıyla ikisini, kitaplarla fahişeleri karşılaştırmakta bir beis görmüyor. aşk ya da kadın, bilgilenme ya da haz alanında bulunmuyorlar. aşk, ancak melankolinin sahasında -iyi yönetilebilirse- yıkıcı ve yaratıcı, dolayısıyla anlamlı olabilir, varolabilir benjamin'e göre. walten'in almanca'daki ikincil anlamı "yönetmek, idare etmek" değil mi? yönetilebilir, melankoli'ye dair şeyler ve bodoslama girip deneyimlenen şeyler olarak ikili ayrım. kitaplar ve fahişelerdeki walter'den melankoli'nin ve yaratıcılığın walten benjamin'inine...

    bu bağlamda tek yönlü yol'un ithafı:

    "bu caddenin adı
    asja lacis caddesi
    yazar da
    caddeyi açan
    mühendisin adı"

    mühendis metaforu. "caddeyi açmak". mütefekkirin "eser"ine yakışıyor.

    ***

    tensel zevk ile aşkı birbirinden ayırdık ve tensel zevki her türlü duygusal yatırımın dışına, yerli yerince tasnif ettik.
    son bir adım kaldı.
    benjamin, 1931 yılında intihar etmek istedi. nedeni bilinmeyen şekilde vazgeçti. yaklaşık 10 yıl daha yaşadı ve bu sırada 20. yüzyılın gördüğü en olağanüstü projeyi, pasajlar'ı yürüttü. yani melankolisiyle mücadelesinde, esrarın da yardımıyla, ayakta kalabildiğini bir çırpıda söyleyebiliriz. pekiyi, bir melankoli kategorisi olarak aşkla neden tekrar karşı karşıya gelmedi, yüzleşmedi? onu da idare etmeyi, ona karşı ayakta kalmayı denemedi? başka bir deyişle -bilebildiğim kadarıyla- 31 öncesi 3 defa aşık olmuş benjamin, 31-40 arası neden bir kadına, onu kitaplardan üstün tutabileceği denli duygusal yatırım yapmadı da fahişeler ile yaşamayı tercih etti?

    bunun bir cevabı olduğuna eminim. bu cevabın onu intihardan vazgeçiren sebeple paralel, aynı soydan olduğuna da, eh, eminim diyebilirim. peki o cevabı bilebilir miyiz? sanmıyorum. bu bilinecek bir şey değil. olsa olsa hissedilecek bir şey. ya hissedebilir, sezebilir miyiz?

    kitaplara değil, hatta kadınlara da değil, kendime soruyorum.

    ---
    not: ilk itkiyi, esini verip bu tip düşüncelere dalmamı olanaklı kılan mea maxima culpaya da bu vesilesiyle teşekkür edeyim. beyoğlu'na gaz maskesiz gidilmediği bu zamanlardan çok evvel, takım elbisiz bile gitmenin ayıp olduğu eski zamanlarda, o zamanlarda, sözlükte entry ithaf kültürü varmışmış. son koleksiyonerin, benjamin'in bir başlığında bunun hatırlatılması? tesadüf?
  • "belki kitaplar da bu kadar bağlanmamı istemiyorlar kendilerine. kitaplar da onlara karşı gösterdiğim aşırı ciddiyetimle alay ediyordur. biliyorum, kitaplar da beni adamdan saymıyorlar. fahişelerin, onlara barlarda para yediren tüccarları küçümsemesi gibi hor görüyorlar beni."*
hesabın var mı? giriş yap