• kardeş katli mubahtir başlığında irdelenmiş fatih sultan mehmet fermanının sebebi.

    "nizam i alem içün kardeş katli vaciptir!" şeklindedir. ha bu kanunun evvelinde kardeş katli olmamış mıdır? olmuştur, ama meşru değildir. fatih'in kendisi öldükten sonra, güya kardeşler arasındaki paylaşım veya kavgalar yüzünden devletin bölünmesini engellemek için koyulmuş bu yasanın esasen hiç birşeye yaramadığı gözümlenebilir; en basitinden cem sultan olayı hatırlanırsa.

    aynı zamanda siyasi bir cephe olarak dinci kesimde "nizamı alemciler" vardır, korkulur...
  • daha çok büyük birlik partisi tayfasının fetiş kavramı.
  • nizam-i alem ocaklari vardir ülkemizde (birkaç sene evvel epey su üstündelerdi). düzenli yayinlari vardir ayrica.
  • kanunname i ali osmani'nin icinde yer alan "evladı iyadımdan her kimesneye saltanat muesser ola nizamı alem icun karındaslarını katli munasiptir" seklinde duzenlenen fatih sultan mehmet tarafından hazırlatılan kanun maddesi,iktidar hırsının arkasına saklandıgı sozde nizamı alem icin kundaktaki bebeler,minicik yavrular katledilmistir rekor yanlıs hatırlamıyorsam 19 kardesle 4.mustafa'nındır
  • "nizami alem" isminde bir $ahsın nizam-ı alem ocaklarına gitmesi ne harika bir rastlantı olurdu.belkide bu vardır.
  • alem'e yani dünyaya nizam vermek, düzen getirmek demektir. türklerin dünyayı hale-yola koyma projesidir. emperyalizme karşı gerçek anlamda adaleti, eşitliği getiren alternatif bir sistemdir. osmanli tarafindan 500 sene basariyla uygulanmistir. hatta öyle bir adalet getirmiştir ki, yunanlılar 500 sene türk yönetiminde barış içinde yaşamışlardır. ancak emperyalizmin amaçlarını gerçekleştirmek üzere kukla olarak anadolu'yu işgale kalkıştıklarında, türkleri 1 sene dahi yönetememişlerdir.
  • kaynağı için (bkz: fatih kanunnamesi)
    yorumu için (bkz: soysuz/@kasagi)
  • dönmek üzerine kuruludur. semah hesabı. güya.
  • sabah nizam akşam alem şeklinde tezahür eden iki yüzlü anlayış. iktidar sahibi düzen uğruna can almak meşrudur diyebilecek kudrette görürken kendisini iktidarın kurbanı olduğunu göremez elbette. gece yastığa koyunca başını vicdan hesabı girer ki işin içine ölen kardeşin hesabını vermek zordur. sabah nizama boyun eğer ve suçu yine ona atar insanoğlu sanki nizamı var kılan kendisi değilmişçesine.
  • nizam- alem kavramının bir dünya düzeni, türklerin dünyaya düzen götürmek için varolduğunu osman turan'ın türk cihan hakimiyeti mefkuresi kitabına borçluyuz. kitap 1969 tarihlidir. ancak 70'lerde yankı yapar ve bu, dönemin siyasi konjonktüründen bağımsız değildir; yükselen, toplumsallaşan solun osmanlı nedir, ne değildir, onu nereye koyabilirizin (en billur hali olarak ki bence türk entellektüel tarihinin en zengin tartışmalarından olan atüt tartışmaları) karşısında sağa bir çeşit özgüven takviyesi anlamında osman turan bu kitabı yazar.
    aslında resmi milliyetçiliğe, bir çeşit taşra asabiyeti olarak avam milliyetçiliğini 30'larda ilk kıpırtıları görülen eklemleme çabalarının, bir başka deyişle resmi olanı popüler olanla buluşturma çabasıdır kitap. bu, bir tür devlet-millet kaynaşması amacına matuf, yabancıya (komüniste) devleti, milleti ve onun değerlerini bırakmama azminin anakronizmle barışık bir zorlamayla, adeta yeni baştan bir tarih imal etmenin yordamı olarak retrospektif bir bakışla tahkim çabasıdır

    kavramın bir dünya düzenini mi yoksa osmanlı sınırları içindeki düzeni mi kastettiği belli değildir. ya da en azından bu konuda tarihçiler anlaşamazlar. örneğin solcu mehmet ali kılıçbay bunun ideal bir dünya düzeni algısı taşıdığını ve haliyle osmanlının bunu yaymak amacı taşıdığını belirtir. osmanlı devleti'nin mükemmel bir platonik model olduğunu da ekler. sağcı ahmet yaşar ocak ise kavramın, osmanlı sınırları dahilinde düşünülmesi gerektiğini, nizam-ı alem kavramlaştırmasının yukardaki taşra epiğine ivme ile heyecan levazımatı sağlama anlamında zorlama hatta manipülasyon olduğunu söyler, fetihlerin ise başka bir olgu olduğunu da belirtir.

    ama şu kesin, osman bey'in en başından bırakın bir dünya imparatorluğu kurmayı bir devlet kurmayı bile düşündüğünü ciddi hiç bir tarihçi kabul etmese de memleketin emekli olunca tarihe sardıran vasat okur-yazarları, kendi muhayyel osmanlısını yaratma iştahlıları bunu ispat bile ediyor.

    14. yüzyıl anadolusu doğurganlığa hazır bir birikimi içinde taşır ve bu birikim; çözülmekte olan iki gücün(d. roma, türkiye selçukluları) adeta no mans land olan sınır bölgesinde ticaret yollarını açık tutmaya, iç bölgelerden gelen nüfusu d. roma'ya gazayı, yağmayı, akını teşvik ederekten kanalize etmeye çalışan, en büyük rakip germiyan'a da bağlı bulunan konya'ya da dikkat kesilen, eşitler(beyler, gaziler, nökerler, alpler) arasında birinci olmaya çalışan ve olan, ilk hedefi kalıcı olmak, varolmaya çalışmak olan pragmatist kesinlikle aksiyoner tarihi bir figür olarak osman bey'i ortaya çıkarır.
    dolayısıyla onun nizam-ı alem gibi bir derdi olamaz. derdi olduğunu kanıtlayana yüzyılın tarihsel gerçeği keşfi ödülü verilebilir pekala. göğsünden çıkan ağacın dünyayı kapladığı rüyasını gerçek diye bellerseniz, romayı kuran romus ve romulus'u emdiren kurtla türklerin atası aşina arasındaki on benzerliği bulun derim size. bunlardan iyi edebiyat, film falan olabilir ama tarihçilik olmaz. mustafa altıoklar belli ki fellini olamayacak ama bu, başkalarından satyricon ayarında bir film beklemiyoruz anlamına gelmez.
    bu efsanelerin gerçek olup olmadığından ziyade bu efsanelerin nasıl bir işlev gördüğüyle ilgilenmek için sahip olunması gereken mitolojiden antroplojiye, etnolojiden filolojiye, psikolojiden semiyolojiye kadar ki geniş yelpaze tarihçi için zul olduğundan, iş gerçek mi değil mi'ye takılıp kalıyor.

    peki ne iş görür nizam-ı alem ve devlet-i ebed müddet? çok büyük bir ihtimalle yarı-göçebelikten yerleşikliğe, şifahi kültürden kitabı kültüre, beylikten devlete, heterodoksiden ortodoksiye geçerken yeni durumlara uygun bir imge ihtiyacının, devletin kendisini nasıl algıladığı, anlamlandırdığı, varlık nedeninin ne olduğu gibi "ideolojik" ihtiyacın ürünüdür.
    işte osmanlıların kendilerini kayı boyuna bağlamasından osman bey'in rüyasına, gaza ideolojisinden nizam-ı aleme, adalet teorisinden devlet-i ebed müddet kadar bütün bu tanımlamalar bu ideolojinin içeriğini oluşturur. bu ideolojik içerik devletin kendisine bu evren içinde ne işlev veriyor, nereye koyuyor gibi sorulara cevap niteliğindedir. ve bunların hepsinin tarihselliklerine epey vakıf olduğumuz görünürlük kazanması, kurumsallaşması tıpkı osmanlıların ilk düzenli yazılı kayıtlarını tuttukları zaman dilimi olan 15. yüzyıldan itibaren gerçekleşir.

    işte bu yüzden halil inalcık başta olmak üzere menkıbe değil bilim üreten tarihçilerin hepsi devletin "gerçek" kurucusunun fatih olduğunu söyler.
hesabın var mı? giriş yap