• zaman zaman gazetelerde yeniden yayınlanmaktadır. şu sıralar türkiye gazetesinde koca yusuf hakkında bir tanesi var. oldukça ilginç. yaşlılar çok güzel güreş seyrediyorlar diye sevinçten ağlıyor falan...
  • pehlivan tefrikasına örnek olarak "kel aliço'nun güreşleri" ni verebiliriz.
  • çoğu murat sertoğlu' nun kaleminden çıkmıştır. tercüman' dakiler bu yazara aittir.
  • fethiye ören köyünden bir pehlivan tefrikamız, öykümüz var:
    muhtemelen adı koca abdullah olan yörenin yerli pehlivanının galiba kız kardeşi bilinmekte, ve öyküde mini köprü gibi pehlivanın sırtında taşıyarak bir su arkının üstüne indirip yerleştiriverdiği yekpare taş blok da halen ören köyünde yerinde duruyormuş.

    bir pehlivan güreşmek için bir başka pehlivanın, koca abdullah'ın köyüne gidiyor. yolda giderken çift süren bir çiftçiye rastlıyor (güreşeceği çiftçinin ta kendisi). evini soruyor. çiftçi sabanı öküzleriyle birlikte kaldıraç gibi havaya kaldırarak evi (kendi evini) tarif ediyor. misafirin epey gözü korkar, hatta tahmin de eder pehlivanın o olduğunu. akşam eve geldiklerinde çarıklarını çıkartır, merdek deniyordu sanırım, onu havaya tek eliyle kaldırarak -evin çatısını oynatıyor bir nebze, altına çarıklarını koyar.

    ev sahibi pehlivan büyük bir sıkıntının içine girer zira bir ara da kendisi dener orayı kaldırmayı ama bir türlü kaldıramaz. kızı (kız kardeşi) babasının/abisinin bu sıkıntısını görünce nedenini sorar. "ondan kolay ne var, baba sen o işi bana bırak." çözüm olarak da zaten daracık olan evde, kendi yatağını misafirin ayak ucuna yapar. gece boyu da misafir pehlivanın tabanlarına kendi tabanlarını değdirir ve onun bütün gücünü alır (tabanlarıyla emer). hatta pehlivan da bu ayak tabanı birleştirmenin kendisine, gücüne zarar vereceğini, gücünü alacağını bilir ama kadın teninin cazibesine yenik düşer; ayak tabanı kadarcık ten.

    gerçekten de misafir ertesi gün çarıklarını koyduğu yerden bir türlü alamaz, kız onun yerine merdeği kaldırarak alıverir çarıkları. lafı uzatmayalım misafir ertesi gün yenilir.

    fethiye'de insan arasında anlatılan pehlivan tefrikası niteliğindeki öykülerde öykü sonu genellikle güreşin asıl yaşamla [ve zamanla veya ölümle] yapıldığına getirilirdi. canlı rakiplerini yenmekte şaşacak bir şey yok, bakalım ölümü yenebilecek misin? anlayış, rekabet, zor soru biçiminde uzaktan yaklaşıyor. sonra gene mini anekdot/mitlerle bağlarlardı. bir pehlivan varmış, şu kadar yıl sonra mezarı açılmış, bakmışlar bedeni ak buz gibi taze duruyor. dinleyenlerde alkışlama, hayret ve iççekiş nidaları birarada. elin fransa'sından roland barthes bu tema benzerliğini duysa şaşmaz mıydı?

    (bkz: köroğlu/@ibisile)
    (bkz: fethi kabir/@ibisile)
    (bkz: fragments d'un discours amoureux/@ibisile)
    (bkz: perdah/@ibisile)
    (bkz: altta kaldın diye üzülme üste çıktın diye sevinma)
hesabın var mı? giriş yap