• https://www.youtube.com/watch?v=8opna7w-1qi

    şimdiye kadar ve bazen az sonra adı geçecek cenk ile birlikte, arkadaş meclislerinde defalarca anlatmış olduğum bu hikayeyi buraya da yazayım da herkes faidelensin istedim.

    her ne kadar bu konuda pek bir umut beslemesem de tahminen 1997 ya da 1998 yılında eskişehir'de yaşamış olup da süper tv adlı yerel televizyon denemesini seyredebilmiş olanlar, bu programı anımsayacaklardır.

    bu program o dönem ev arkadaşlığı yapma şansına erişmiş olduğum sevgili cenk ve ufuk tarafından, büyük bir girişimcilik örneği gösterilerek yapılmaya başlanmış -evde otururken cenk'in dahiyane "hadi lan gidip şu televizyonda program yapalım" fikrine istinaden, süper tv'ye gidilmiş ve bu fikir yayınlayacak başka haltları olmayan süper tv çalışanları tarafından da büyük destek görmüştü -ve yanılmıyorsam üç bölüm ve de üstelik canlı çekildikten sonra sonsuzluğa gömülmüştü-

    program, cenk ve ufuk'un parodileri ile süslenmiş -ki genelde %10'u yayından bir önceki gece evde, %90'ı doğaçlama usulü canlı yayın sırasında ile yazılmış eserlerdir- stüdyoda konuk ağırlama temasına dayalı bir programdı. şu an hatırlayamadığım bir sebeple ben ve furu ilk programı evden televizyonda izlemek zorunda kalıp, stüdyoya gidememiştik.

    ilk bolumun seyircileri, eskişehir'de o zaman mevcut olan modul kafe ve civarının devamlı müdavimleri olan insanlar ve eş dosttan oluşuyordu, yani stüdyoda birbirini tanımayan insan yoktu. biz de ekran karşısında "aa burak'a bak lan" "aa cem" şeklinde eğleniyorduk. daha sonra programın konuğu sevgili mehmet* alkışlar arasında ağırlandı. programın konuğunun mehmet olmasının sebebi mehmet'in gitar çalabilmesinin yanısıra aynı anda da şarkı söyleyebilmesiydi zira gitar çalmak öyle az rastlanılan bir yetenek değil bilirsiniz. biz yine ekran karşısında "ahah yuh ulan adamlar konuk diye mehmet'i çağırmış" şeklinde gülüşüyorduk, zira mehmet bizim 24 saat beraber takıldığımız insandı.

    neyse, konuk davet edildikten sonra ilk parodiye geçildi. bu parodide cenk kadın kılığına giriyor, ufuk da aklısıra bu kadının sigarasını yakmaya çalışan çapkın erkeği oynuyordu. neden böyle birşeye gerek duyuldu bilmiyorum ama ufuk kadının sigarasını meşale ile yakıyordu. tabii ki oyunun buraya kadar olan anahatları sadece kağıt üzerinde mevcuttu ve provası yapılmamış, hiç denenmemişti. ben hayal meyal onceki gece ufuk'un cenk'e "lan meşaleyi nerden bulucaz?" dediğini hatırlıyorum. cevabı hatırlamıyorum, muhtemelen yoktu. televizyon karşısında seyrediyoruz, parodi başladı. cenk mini etegi ve killi bacaklari ile kırıtarak ekranı boydan boya katetti sonra sigara çıkardı bu sırada ekranda ufuk göründü ve elinde bir sopanın ucuna dolanmış yanan çaputlar vardı, daha sonra öğrendiğimiz kadarı ile üzerine gazyağı döküp meşale elde etmişler. fakat o çaputlar öyle bir yanıyor ki ufuk kolunu bükemiyor. ateşi kendisinden uzak tutmak için o halde iken tutup cenk'in sigarasını yakmaya kalkınca doğal olarak cenk'in saçları yandı ve biz daha buna gülmeyi hazmedememişken, ses teknisyenliği diye bir kavramın varlığından habersiz süper tv ekibinin sonuna dek açtığı mikrofonlardan cenk'in

    - lan ! hay ! ufuk ağzına sıçiim lan yanıyorum lan

    şeklindeki serzenişlerini duyup komaya girdik. ufuk 40 yıllık tiyatrocu olduğu ve rolünü pek benimsediği için hiç istifini bozmadı ve meşaleyi kibrit sallayıp söndürür gibi şöyle bir söndürmek istedi. e doğal olarak sönmedi o harıl harıl yanan meşale. ufuk bir daha söndürmeye çalıştı yine olmadı ve bu sefer telaşlı telaşlı ve

    - lan cenk lan sönmüyo lan, yanıyoruz olm lan lan

    şeklinde söylenerek meşaleyi sallamaya başladı. o meşalenin üzerindeki caputlar etrafa yayılıp lokal yangıncıklar oluşturunca ise iyice zıvanadan çıkıp elini kolunu sallamaya başlayarak

    - kesin ! reklam girin ! yanıyoruz! itfaiye çağırın

    diye bağırarak, alevlerin üzerinde zıplamaya başladı. biz furu ile bu aşamaya kadar zaten ekran karşısında altinci kez komaya girdiğimiz için artık gülmekten yanak kaslarımız ağrıyordu ki gerçekten de reklam girdi. reklam sekansı bir 10 dk filan sürdü ve yayın yeniden başladı.

    ekranda; arkada seyirciler, önde mehmet ortada olmak üzere cenk, ufuk ve mehmet göründü ve sohbet başladı. cenk, mehmet'e sanki michael jackson ile röportaj yaparmışcasına abuk sorular sorarak bizi iyiden iyiye oksijensiz bırakıyordu. biz mehmet'in bu sorular üzerine gaza gelip "lan benim michael jackson'dan neyim eksik" şeklinde bir taraflarının kalkıp kalkmadığını bilemiyoruz, çünkü sevgili süper tv çalışanları cenk ve ufuk'un sonuna kadar açtıkları mikrofonlarına nispet, mehmet'in miktrofonunu sonuna dek kısmışlardı ve biz sadece soruları duyup cevap niyetine mehmet'in dudak hareketlerini izliyorduk. neyse, daha sonra cenk mehmet'ten bir şarkı çalmasını istedi, mehmet gitarı aldı ve çalmaya başladı. artık ekranda sadece mehmet vardı fakat hala ve ısrarla mehmet'in sesi yoktu ve normal şartlarda kısılması gereken cenk ve ufuk'un mikrofonu kısılmadığı için cenk ve ufuk'un aralarındaki konuşmaları duyuluyordu:

    - cenk !
    - ha?
    - olm burnunda sümük var
    - hadi be
    - valla olm sarkıyo burnundan
    - alsana
    - siktir lan sen al

    valla çok inanılası gelmediğinin farkındayım ama abartıyorsam karmam düşsün, dombili taocu olayım.

    artık o zamana dek türlü gülme şekillerini deneyen bizler artık anırmaya başlamıştık. program izleyen dakikalarda cenk'in mehmet'den yine bir şarkı istemesi, arkadaki seyircilerin sıkılması, sıkılan seyirciler arasındaki yavşak burak'ın -ki bu lakabı, günün 24 saatinin 20 saati sırıtması neticesinde almıştır- o zamana dek ekranın sağında duran ve gerçek ebatlarda bir kadın figürüne sahip bir balonu -üzerinde kodak filan gibi fotoğraf makinesi şirketi reklamları olur ya onlardan- göğüslerini ve kalçalarını mıncırarak taciz etmesi ve en son olarak kalkıp, balonu da koltuğunun arasına sıkıştırması ve yayin esnasinda ekrana bakarak sırıta sırıta çıkıp gitmesi ile sürdü.

    bu programı bizden başka sonuna dek seyreden oldu mu bilemiyorum, ama olduysa eminim ki bu olanları programın bir parçası ve özellikle yapılmış şeyler sanmıştır. bu program, sonraki bölümlerde tamamen aynı seyirci ve aynı konuk -evet mehmet, bizim mehmet*- kadrosu ile bir iki bölüm daha yaptı ve sonra varolduğu kadar ani bir şekilde yok oldu.
  • top sakallar adli programla ilgili anlatilanlar akılalmaz bir şekilde komik olduğu için bazılarına uydurulmuş bir hikaye gibi gelebilir. ben programın daimi konuğu mse yani mehmet olarak bu birebir yaşanmış programın sonunun da nasıl geldiğini anlatmak istedim. 3. ve son program'da konuk yine bendim ve muhabbet bursa'dan (konu nereden bursaya geldi şu anda hatırlayamıyorum) açıldı. malzeme bursa olunca cenk ve ufuk ve tabiiki ben dururmuyuz? başladık bursalılar hakkında atıp tutmaya. ardından cenk veya ufuk (şu anda net hatırlayamıyorum) bursanın yukarıdan görünüşü yuvarlakmış, topa benziyormuş şeklinde yaran bir cümle patlatınca hem biz hem de stüdyodakiler kramplar içinde kendimizi yere atıp gülmeye başladık. sonradan kameramanın yanında beliren bir kız elinde reklam yazılı bir karton parçasını bize doğru sallayınca ayılıp "şimdi reklamlar" diyerek programı kestik. reklam arasında süper tvnin telefonlarının kilitendiğini, insanların arayıp 'kim bu münasebetssizler', 'bu programı çoluk çocuk seyrediyo' vs. diyerek çok sinirlendiğini, ve dahası süper tvnin bir ortağının bursalı olduğunu öğrendik. bize programı hemen bitirmemiz söylendi, ve bu 3. program 'top sakallar' adlı televizyon programının sonu oldu. hatıralarıyla birlikte kalbimize gömdük onu.

    daha sonradan programın devamının çekilmesi için bu yerel kanaldan bize bir teklif daha gelmesine rağmen, bu sefer canlı olarak değil, banttan yayınlanacağı için kabul etmedik.
  • benim hala anlamadigim, bu programi neden coluk cocugun seyrettigidir. nasil bir sapik zihniyet coluguna cocuguna boyle bir programi seyrettirir ve dahi ekran karsisina gecip cekirdek yiyerek bu programi kendisi izler? muhtemelen da ali g show tadinda birseyler sandilar.
  • mse'nin entry'sine kadar mümkün değil olmaz böyle şey diye okudum. uzun zamandır ekran karşısında böyle kahkaha atmamıştım. hala daha okudukça gülüyorum.
  • okudukça güldüren tv programı.
  • şukela'da ikinci defa karşıma çıkmış, yine okutmuş, yine güldürmüş, fakat daha izlenmemiş program.

    arşivlerde falan aranmalı. ya da aranmasın, böyle daha güzel.
  • benim de okuyup yarılmak istediğim hadise. ama nasıl?
  • kaydina ulasabilmek icin cok ugrastim, cok ugrastirdim (miocaro) ama maalesef kanal yoneticileri ellerindekinin ne oldugunun farkina varmadan uzerine baska seyler kaydetmisler.

    keske kaydi olsa da coluk cocuk beraber seyretsek.
  • ah be dedirten program. insanın içi gidiyor şöyle maceralı dostları olmadığını okudukça.
hesabın var mı? giriş yap