• alıntıdır:

    meclis-i geyikanda naklolunur kim ...

    dirler ki, sultan mahmutlardan birine kısmeti bağlı bir adamdan söz etmişler. sultan adamı bir de kendisi denemek istemiş.

    bir koca tepsi baklava yaptırmış. üst tabakadan başka tepsinin her tarafına görünmeyecek şekilde altın dizdirmiş. adamını gönderip ona tepsiyi birinin bir adağı diyerek kısmetsiz şahsa vermesini ve şahsı takip etmesini emretmiş.

    adamımız tepsiyi almış. yolda bir tanıdığına rastlamış. ikisinin de olaydan haberi yok. adamımız hikayeyi anlatınca, "senin," demiş tanıdığı gerçek bir hayırseverlik duygusuyla, "baklavadan çok paraya ihtiyacın var. al şu iki altını, sat tepsiyi bana." teklif adamımızın da işine gelmiş ve tepsiyi satmış.

    sultan hikayeyi duyunca "fesüphanallah!" demiş. adamına adamımızın hergün geçtiği köprünün her gün geçtiği tarafına o gelmeden hemen önce altın dizmesini ve kenara çekilip izlemesini emretmiş.

    adamımız köprüye gelince "ya," demiş, "hep aynı taraftan geçiyorum, bu gün de diğer taraftan geçeyim, bir değişiklik olsun," demiş.

    sultan hikayeyi duyunca, "ya hazreti pir!" demiş. adamımızı yaka paça beylik arazilerden birine getirmelerini emretmiş. getirmişler. adam korkudan tir tir titrerken ona bir kasnak verilmesini emretmiş ve adamımıza, "bu kasnağı atabildiğin kadar uzağa atacaksın. en son durduğu yere kadar olan arazi senin olacak," demiş.

    adamımız kasnağı savurmuş. kasnak havada bir yay çizip gelmiş ayaklarının dibinde durmuş.

    sultan "ya malik el mülk!" diye haykırmış, "getirin onu!" doğruca haziye gitmiş. adama bir kürek verilmesini emretmiş. "küreği daldır, ne gelirse senindir." adam korku ve heyecandan küreği ters daldırmış ve gele gele bir metelik gelmiş.

    sultan "kısmeti bağlı" olmanın ne demek olduğunu anlamış böylece.

    raviyan-ı ahbar, nakilan-ı esrar zikr idürler kim "vermeyince mabud, neylesin mahmut" meselini dahi şol sultan irad buyurmuştur.

    hay, hak!

    --------------------------------------------------------------------------------

    kimine ilam, kimine malumu ilam olmak üzere:

    mabud, "kendisine ibadet edilen" demek olup cenab-ı rabb'ül alemin'den kinayedir. gafil olunmaya.

    http://tr.wikisource.org/…ud_neylesin_sultan_mahmut
  • kaderci bir atasozu. allah istemedikten sonra padisahin bile gucu bir isi yaptirmaya yetmez gibi bir anlami vardir.
  • padişah sultan mahmut bir gün tebdil-i kıyafet ederek halkın içine çıkar
    ve bir yerde iki dilenci ile karşılaşır ve kendisini vezir olarak tanıtır,
    padişah namına sorar padişahımızdan memnun musunuz diye, dilencilerden biri padişahımızın allah zevalini vermesin ondan allah razı olsun diye padişaha methiyeler okur, (tabi osmanlı geleneğinde padişaha methiye yağdırmak bahşişle ödüllendirilen bir davranıştır, zaten şimdilerde yok olmaya yüz tutan el öpen çocuklara para vermek geleneğimiz ordan gelir) bundan etkilenen ve dilencinin haline acıyan padişah saraya gidince bir büyük bir tepsi baklava hazırlatır ve baklavanın altına altın sikkeler döşetir ve askerlerine bunu o dilenciye götürmelerini emreder, askerler baklava tepsisini dilneciye götürerek :

    -al bu padişahımızın sana hediyesidir. derler...

    dilenci tepsiyi almasına alır ama askerler gittikten sonra serzenişe
    başlar :

    -koskoca padişahın hediyesine bak der ve tepsiyi yanındaki bir başka
    dilenciye verir.

    başka bir zaman gene padişah tebdil-i kıyafet ederek halkın içine çıkar
    ve bir de bakar ki aynı dilenci hala dileniyor, dilenciye sorar -geçen
    padişahın sana yolladığı baklava tepsisini beğendin mi, diye... tabi bu
    diyalogtan dilencinin baklavanın içindeki altınları farketmeden burun
    kıvırıp baklava tepsisini başkasına verdiği anlaşılmış, ama dilenci
    giden altınlara üzülmesin diye dilenciye hissettirilmemiş...

    saraya dönen padişah sultan mahmut bu sefer bir kaz pişirtir ve içini
    altın ile doldurup dilenciye gönderir... pişmiş kazı alan dilenci bu kez daha bir hiddetlenir, geçen baklava yolladı bu kez de pişmiş kaz, koskoca padişahın gönderdiği hediye bu mu olur diyerek kazı da bir dilenciye verir, ben bu acıyla bu kazı yiyemem diyerek, yani
    hayal kırıklığına uğramıştır ve padişahtan umduğunu alamadığını
    düşünmektedir...

    bir zaman sonra padişah gene tebdil-i kıyafet ederek halk içine
    çıktığında bu adamın hala dilendiğini görür ve saraya döndüğünde dilenciyi huzura çağırır, dilenci huzura gelir ve padişah sorar ne istersin diye, o da tevazu gösterip padişahım ne münasip görürse der ise kalbinden geçenler hiç de öyle değildir, padişah alır bunu devletin altın dolu hazinesine götürür eline büyük ve derin bir kürek verir:

    -al bu küreği hazinedeki altınlara sapla küreğin içinde ne kadar altın
    kalırsa hepsi senindir der... dilenci küreği öyle bir heyecanla eline
    alır ki, artık dilencilikten kurtulacağı rahat gelecek günlerin hayalini
    bile kuramayacak kadar heyecana boğulmuştur, dilenci o heyecanla küreği öyle bir saplar ki hazineye küreği ters tuttuğunun farkında bile değildir ve bir bakar ki küreğin ters yüzü ile karşılaşır ve üzerinde de bir altın kalmıştır, dilenci padişaha morarmış bir renkle bakar ve o tarihi söz orda söylenir :

    vermiyorsa mabud neylesin sultan mahmut !
  • kral mahmud diye yazılan sıfatın; sultan 2.mahmud olduğuna inanılır.(büyük ihtimal doğrudur.)
  • bence mahmut ile gazneli mahmut kastedilmekte, zira 2.mahmut doneminde osmanli hazinesi oldukca fakirlesmisti ve bu nedenle tasarruflar baslamisti. bu hikaye ancak gazneli mahmut'un devletinin zenginligi ile alakalandirilabilir.
  • "kendisi yeteneksiz (belki biraz da bahtsız), o yüzden onun için yapılacaklar fayda etmez" anlamında kullanılır.
  • tikandi baba mevzuu üzerine sultan mahmut'un sarfettiği sözdür, günümüzde atasözü olarak kullanilmaktadir.

    hikayenin uzun versiyonu şöyledir:

    rivayet odur ki,

    sultan mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. herkes bir şeyler istiyor.

    tıkandı baba, çay getir

    tıkandı baba, oralet getir. vb

    bu durum sultan mahmut'un dikkatini çekmiş.

    hele baba anlat bakalım, nedir bu tıkandı baba meselesi?

    uzun mesele evlat, demiş tıkandı baba

    anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi. tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;

    bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. benimki de akıyordu ama az akıyordu. "benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. bu sefer içimden " onlarınki kadar akmasada olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. ben yine açmak için uğraşırken hızır a.s. göründü ve

    tıkandı baba, tıkandı. uğraşma artık, dedi. o gün bu gün adım "tıkandı baba" ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.

    tıkandı baba'nın anlattıkları sultan mahmut'un dikkatini çekmiş. çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına ;

    hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve ramazan ayı boyunca buna devam edeceksiniz.

    sultan mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. tıkandı baba'ya baklavaları vermişler. tıkandı baba baklavayı almış , bakmış baklava nefis. " uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. yolda giderken "ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya

    taze baklava, güzel baklava ! bu esnada oradan geçen bir yahudi baklavaları beğenmiş. üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. bir bakmış ki altın. şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. ertesi akşam yahudi acaba yine gelirmi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. yahudi hiçbir şey olmamış gibi

    baba baklavan güzeldi. biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş. tıkandı baba da

    peki, demiş ve anlaşmışlar. tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve yahudi de her akşam tıkandı baba'dan baklavaları satın almış. ramazan ayı geçip de bayram gelince sultan mahmut ;

    bizim tıkandı baba'ya bir bakalım, deyip tıkandı baba'nın yanına gitmiş. bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. sultan;

    tıkandı baba sana baklavalar gelmedi? mi, demiş

    geldi sultanım

    peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?

    efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağolasınız, duacınızım.

    sultan şöyle bir tebessüm etmiş.

    anlaşıldı tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.

    baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek. sultan demiş;

    baba senin buradan da nasibin yok. sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış

    alın bu adamı üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. o taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin demiş. padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp üsküdar'a götürmüşler.

    baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. baba,

    niçin, demiş. askerler

    hele sen bir beğen bakalım demişler. baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline

    ne olacak şimdi, demiş

    baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı.demiş. adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. adamcağız oracıkta ölmüş. askerler bu durumu padişaha haber vermişler. işte o zaman sultan mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

    "vermeyince mabud, neylesin sultan mahmut"

    dileriz ki çeşmenizin suyu bol olsun. ancak çok da olsa az da, öncelikle olana razı olun.
  • çoğunlukla yanlış yerde kullanılan ve direk kaderciliğe yorumlanan söz.anlamı normal kadercilik değildir ; yapılabilecek her şeyi yapıp yine de başarılı olamayınca söylenecek sözdür.
    (bkz: murphy yasalari)
  • küresel isinma ve barajlarin doluluk oranindan bahisle, anayasaya gore idarenin planma yapma gorevi oldugu ve bu kapsamda dogal varliklarinin kullaniminin da planlanmasi gerektigi ve susuzlugumuzdan idarenin sorumlu oldugu aciklamasi uzerine soylenmis soz.
    (bkz: ben bugun bunu gordum)
hesabın var mı? giriş yap