2 entry daha
  • padişah sultan mahmut bir gün tebdil-i kıyafet ederek halkın içine çıkar
    ve bir yerde iki dilenci ile karşılaşır ve kendisini vezir olarak tanıtır,
    padişah namına sorar padişahımızdan memnun musunuz diye, dilencilerden biri padişahımızın allah zevalini vermesin ondan allah razı olsun diye padişaha methiyeler okur, (tabi osmanlı geleneğinde padişaha methiye yağdırmak bahşişle ödüllendirilen bir davranıştır, zaten şimdilerde yok olmaya yüz tutan el öpen çocuklara para vermek geleneğimiz ordan gelir) bundan etkilenen ve dilencinin haline acıyan padişah saraya gidince bir büyük bir tepsi baklava hazırlatır ve baklavanın altına altın sikkeler döşetir ve askerlerine bunu o dilenciye götürmelerini emreder, askerler baklava tepsisini dilneciye götürerek :

    -al bu padişahımızın sana hediyesidir. derler...

    dilenci tepsiyi almasına alır ama askerler gittikten sonra serzenişe
    başlar :

    -koskoca padişahın hediyesine bak der ve tepsiyi yanındaki bir başka
    dilenciye verir.

    başka bir zaman gene padişah tebdil-i kıyafet ederek halkın içine çıkar
    ve bir de bakar ki aynı dilenci hala dileniyor, dilenciye sorar -geçen
    padişahın sana yolladığı baklava tepsisini beğendin mi, diye... tabi bu
    diyalogtan dilencinin baklavanın içindeki altınları farketmeden burun
    kıvırıp baklava tepsisini başkasına verdiği anlaşılmış, ama dilenci
    giden altınlara üzülmesin diye dilenciye hissettirilmemiş...

    saraya dönen padişah sultan mahmut bu sefer bir kaz pişirtir ve içini
    altın ile doldurup dilenciye gönderir... pişmiş kazı alan dilenci bu kez daha bir hiddetlenir, geçen baklava yolladı bu kez de pişmiş kaz, koskoca padişahın gönderdiği hediye bu mu olur diyerek kazı da bir dilenciye verir, ben bu acıyla bu kazı yiyemem diyerek, yani
    hayal kırıklığına uğramıştır ve padişahtan umduğunu alamadığını
    düşünmektedir...

    bir zaman sonra padişah gene tebdil-i kıyafet ederek halk içine
    çıktığında bu adamın hala dilendiğini görür ve saraya döndüğünde dilenciyi huzura çağırır, dilenci huzura gelir ve padişah sorar ne istersin diye, o da tevazu gösterip padişahım ne münasip görürse der ise kalbinden geçenler hiç de öyle değildir, padişah alır bunu devletin altın dolu hazinesine götürür eline büyük ve derin bir kürek verir:

    -al bu küreği hazinedeki altınlara sapla küreğin içinde ne kadar altın
    kalırsa hepsi senindir der... dilenci küreği öyle bir heyecanla eline
    alır ki, artık dilencilikten kurtulacağı rahat gelecek günlerin hayalini
    bile kuramayacak kadar heyecana boğulmuştur, dilenci o heyecanla küreği öyle bir saplar ki hazineye küreği ters tuttuğunun farkında bile değildir ve bir bakar ki küreğin ters yüzü ile karşılaşır ve üzerinde de bir altın kalmıştır, dilenci padişaha morarmış bir renkle bakar ve o tarihi söz orda söylenir :

    vermiyorsa mabud neylesin sultan mahmut !
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap