• ter damlacıkları, alnımdan göğsüme kadar uzanan ince bir çizgiyi takip ediyordu. ilk ter damlacığı yolunu çizmiş, taklitçileri kolaylık olsun diye aynı patikayı tercih etmişti. tüm camları açmıştım ama dışarıda bir tek yaprak bile kımıldamıyordu. salonun ortasına bir tane kardam adam hayali kursam işe yarar mıydı acaba? hayaller ne zamandan beri içine bulunduğumuz durumdan kaçmamızı sağlamışlardı ki? tek yaptıkları umut etmeyi kolaylaştırmak ve gerçeği bir tokat gibi tekrar yüzümüze çarpmaktı.

    sıcağı severdim ama bu kadarını değil. bu sıcak değil, bildiğin cehennem azabıydı. hoş cehennem azabını ne kadar biliyordum ki? böyle bir şey olmalıydı işte; nefes almayı imkansız kılan ama öldürmeyen, can çekiştiren... tanrı, cehennem simülasyonu olarak yaz'ı göndermişti bize. bir de hafıza noksanı olarak yaratmıştı ki bizi, her sene tekrar tekrar bu azabı özleyelim, gelsin diye dövünelim, gözlüklerimizi takıp, kremlerimizi sürüp, kumsallarda arz-ı endam eyleyelim diye...

    ve oradaydı. verdiğim nefesi, 45 derece olarak soluyup tekrar ciğerlerime gönderdiğimde, ağzı bozuk bir kardan adam, kendisini yarattığım için utanmadan bana sövüyordu. oysa o ne kadar nefretle baksa da, ben yaratımımı aşık olmuşcasına sevgiyle süzüyordum. söylediklerini duymuyor ancak bir uğultu şeklinde duyumsuyordum, o ise durmaksızın çatan bakışlarla bana sövmeye devam ediyordu. ancak ağzının son kömürü de düşünce yere, sözler boğazına düğümlendi. herşeyi içine atıp, sıcağın kucağında, kardan adam cennetine doğru yola koyuldu. cehennem, cenneti içine hapsetmişti.
  • nefes aldırmaz, aynı yerde 10 dakkadan fazla oturtmaz, uyutmaz unutturmaz. soğuk havada ısınmak güzeldir, keyiflidir, battaniyenin altına girmek, sobaya yanaşmak insana haz verir. ama sıcaktan kaçma yöntemleri genelde sağlıksız oluyor. vantilatör çarpıyor, klima hasta ediyor.

    neden ilahi dinlerin ateş ile tehdit ve terbiye ettiğini daha iyi anlamamızı sağlayan...

    nem ile birleşmesi ateşin ile barut tan sonraki en tehlikeli birleşme.
  • sıcak ne kelime, vıcık vıcık, usandırasıya boğucu; ruslar bile tiksindi, 'biz gitcez arkadaş' dediler.. aylardan da eylül be raif abi.. çitiledim fanilaları, astım ipe; teftişe çıktım.. abicim o nasıl sıcak öyle; köpekler bile gölge arıyor.. hayrettin amca'nın hayratından iki tas su içtim, bana mısın demiyor.. abi ben buna devam edecem; kural mural orhan kural... çak abi.. sıcak fena...
  • köprü, yol yapımı gibi işlerde beden gücüyle çalışan insanlara allah kolaylık versin deme sebebidir.
  • aşk herşeyi affeder mi şarkısını harika bir şekilde yeniden seslendirmişler. bayıldım. çok samimi söylüyorum. genelde yeni çıkan rock gruplarına ya da eski şarkıları yeniden cins cins söyleyenlere karşı en baştan kesin tavrımı koyar dinlemem (çok da fifiydi onlar için) ama bu arkadaşlar süper çalmışlar. evet çalmışlar, süper söylememişler. klibi izlerken solistin tavırları beni hasta etti. sanırsın bir bon jovi, efendime diyeyim bir freddie mercury. canım, bismillah deyip tutsaydın o mikrofonu. tamam kendinden geçtin, sen azılı bir rockersın, eyvallah da aşırı itici görünüyorsun. burnuna falan sokmuşsun. hoş ve profesyonelce değil.

    yolları açık olsun. kendi şarkılarıyla da ekranlarda görmek isteriz.
  • "sıcak, herkese aittir; soğuk, insanın elbisesine göre değişir." *
  • evlilik yeminlerine iyi günde, kötü günde ve sıcakta diye eklense bu burjuva kurumunu kökünden sarsarak tedavülden kaldırabilecek doğa olayı. hangimiz sarılayım dese, öteki yandım allah git diyor arkadaş.
  • bi deliğini bulup sikmek istediğim şey. sikicem yeter ama ya!
  • giydiğin kotun kıçına yapışması, devamlı elinde tuttuğun kalemin işaret ve orta parmağının arasına yapışması, saçların alına yapışması, sırf rahat olmak, terlememek için giydiğin bir beden büyük gömleğin vücuda yapışması, ayağındaki çorabın bacağa yapışması...

    şu an sadece bunları ifade ediyor bana. sokakta deli danalar gibi ip atlayıp, koşturduğum, terden sucuk olduğum küçüklüğüm gibiyim aynı. bi de akşam eve gidince annemden günlük dayağımı yersem tam olacak.
  • dehşet doğa olayı. ne doğası be, tanımı değiştiriyorum: ağzını burnunu kırdığım insan evladının eseri. salmayacaktık o gazları atmosfore. şimdi dehşet bir hal aldı sıcak, üzerime karabasan çökmüş gibi hareketsiz kalıyorum. donup kalıyorum. bunu söylerken donup kalmak deyimini sevgiyle kucaklamak, içime sokmak geliyor içimden. üşümek istiyorum. sonra çok üşüyünce de yazarım aynı entryi. herşeyin içine edip sonra hepsinden şikayet eden,"ay bu ne bok bir durum" diyen insan ırkındanım ben. nefret ediyorum insanlardan, keşke deniz anası olsaydım. o değil de müfredat değişti mi ki? halen kuzucuklara türkiyaamızın dört mevsimi yaşadığını mı anlatıyorlar yoksa. yalan kuzucuklarım yalan, dört mevsim vivaldi'nin eseridir. o kadar. yoksa nerde öyle başı sonu belli, zamanlı ve ölçülü ilkbahar, yaz, sonbahar, kış. yaz dedikleri olmuş cehennem sıcağı, kışsa sobalı evde büyümüş çocukların üçüncü sayfalara konu hazin sonunun manşeti: donarak öldü. bahara gelince, görmek için can atılan eski sevgili. haa bu yaşadıklarımız kıyamet alameti ise tanrılar çıldırmış olmalı. canım tanrılarım, ne gerek var bu tantanaya, derhal fesih edin şu hayatı olsun bitsin.
hesabın var mı? giriş yap