• sanırım en korkunç olanı ve hiç de farkında olamadan düştüğümüz şu aczımızı göremeyişimiz, kibirli ve müstağni nefislerimiz..

    ve işte ayette de geçiyor, bütün ağırlığıyla yüreğime oturuyor, sancıyor.. ciğerlerimi kanartıyor, yankılanıp duruyor dimağımda, iliklerime kadar işliyor.. korkutuyor.

    ...
    "kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü?"... [25- fûrkan/ 43]

    esirgesin mevlâ..
  • allah bilinmek istedi, biilinmeyi irade etti, bilinmeyi sevdi ve kainatı yarattı.

    kainatta allah'ın tüm isimleri açığa çıkar.

    mesela, canlıların yaratılması ile onun yuhyi(hayat verici) olduğunu, hayat/canlılık denilen bir kavramın varlığını biliriz. ancak bu noktada katalizör, mümit(öldürücü) ismidir. ölüm olmasaydı hayatın tam olarak ne olduğunu anlayamazdık. balıkların suyun ne olduğunu bilememesi gibi...

    kısıtlı bakış açısı sebebiyle biz takdir edemesek de; zulüm, ölüm, vahşet, hastalık ve benzeri tüm menfiliklerin sistemde önemli görevleri vardır. bunlar sadece yüzeysel bakış açısı ile çirkindirler. eğer mevzuyu daha derinlemesine ele alırsak aslında bunların çirkinlik olmadığını anlarız. menfi kutup olmazsa sistemin çalışması da mümkün olmaz.

    eğer sistem sürekli bir şekilde düzenini koruyamazsa hiçbir canlının hayattta kalma şansı yoktur. buradan da "kainat işletim sisteminin" kodlayıcısının hakîm, alîm, adl, hakem olduğunu açıkça idrak edebiliyoruz. diğer tüm esma da aynı şekilde bilinirler.

    tabii bu noktada tüm bu değerlendirmeleri yapabilecek yüksek bilinç sahibi bir canlıya ihtiyaç vardır ki, o da insandır. insan, kainatın gözbebeğidir. insan olmadan kainatın da bir anlamı olmaz. insanın başlıca vazifesi kainatı mütalaa etmek, dikkatli bir göz olmak ve önce ilahi isimleri, sonra da allah'ı tanımaktır.

    diğer canlılarda "benlik" olmamasına rağmen, insanda vardır. diğer canlılar basitçe görev tanımındaki işleri yaparlar ve varoluşun asla şaşmayan bir dişlisi olurlar. insan ise benlik sebebiyle varoluştan kopup kendine sahte bir gerçeklik yaratır. işte tüm acıların kaynağı bu sahte dünyadır.

    normalde ilahi marifetin anahtarı olması için bir gölge varlık olarak insana verilen "benlik", insanın suistimali sonucu şirazesinden çıkarsa dark side kapısı açılır ve alternatif ve sahte bir gerçeklik üretimine yol açar.

    insanın temel karakteristiği "acz" ve "fakr"dir. acizdir çünkü varlıktaki tüm faaliyet başkası tarafından gerçekleştirilir, insanın bu işleyişte hiçbir dahli yoktur. bırakın harici alemi, kendi bedenimizde bile bu böyledir. mesela kalbimi ben çalıştırmıyorum. sığ bakış açısıyla kendi kendine çalışıyor; gerçekte ise varoluş simülasyonunun bir parçası olarak allah tarafından çalıştırılıyor. diğer her şeyi buna kıyas edebilirsiniz, galaksiden dünyaya, kurttan kuşa kadar...

    fakirdir çünkü tüm varlığın sahibi yine başkasıdır. insanın bir şeylere sahip olması mecazendir. bunu malikiyetinin geçici olmasından anlıyoruz. ülkenin sahibi padişah olsan bile, kısa süre sonra gideceğin yer kara toprakda dilencinin yanıdır. toprak, dilenci ile padişahı eşitler.

    insan sahip olamaz role play yapar. sahipmiş gibi yapar, güçlüymüş gibi yapar, zenginmiş gibi yapar, patronmuş gibi yapar, babaymış gibi yapar, anneymiş gibi yapar...

    peki son tahlilde ne yapar?

    tüm bu role play esnasında allah'ı tanır, marifet sahibi olur. insanın varoluşundan gaye de budur. bu oyunu fazla ciddiye alıp gerçekten sahiplik, güç iddia eden kimse ise oyun bozandır, mızıkçıdır. sistemde tanımlı sonuca(ilahi marifet) kendisi ulaşamadığı gibi başkalarına da hastalığını bulaştırır. bu sebeple oyun kurucu, bu tür virüslere tahammül etmez; asla affetmez.
  • konya mevlana türbesi'nde sıklıkla rastlanabilecek eylem. kadın mezarın önünde diz çökmüş yalvarıyor, "yardım et ya rumî" diye. (bkz: dinin çok güzelmiş canım güle güle kullan)
  • kur'an'ın ana konularından en önemlisidir. bütün bir insanlık ve dinler tarihi şirk-tevhid mücadelesinden ibarettir. artık hiçbir hocanın bahsetmediği, hiçbir cuma hutbesinde duyulmayan, sanki şirk demek sadece taştan tahtadan oyulmuş heykellere tapınmak demekmiş ve bu da tarihin derinliklerinde kalmış bir şeymiş gibi üzerinde hiç durulmayan bir konudur. o sebeple tüm müslüman ülkeler müşrik müminlerle dolu. müşrik mümin ne demek? "onların çoğu ancak allah'a şirk koşarak iman ederler" yusuf, 12/106.

    iman ettim deyince şirkten uzak kaldığını zannedip şirki putperestlikten ibaret zannedenlerin bu ayeti çok tefekkür etmesi gerek. mekkeli müşriklerin allah'a imanı bugünkü müslümanların çoğundan daha kuvvetliydi. ebu cehil'in kabede ibadet ederken hüngür hüngür ağladığı nakledilir.

    edit: favlanınca haberim oluyor bu entrylerimden. uzun zamandır hiçbir inanca sahip değilim. illa bir kalıba sokmak istiyorsanız agnostik - apateist arası bir şey. din veya tanrı umurumda da değil. kalan süremi tamamlayıp hiçliğe doğru siktir olup gitmek temel amacım.
  • islamdaki tevhid inancının tersidir. o yüzden şirki daha iyi anlamak için tevhidin de ne anlama geldiğini iyi bilmek gerekir. günümüz ilahiyatçılarına kadar düşmeyip kelimelerin etimolojik köklerine bakan biri müslüman olmasa da bu iki kavramın ne anlama geldiğini pekala kavrayabilir. tevhid kelimesinin etimolojik kökeni birlik, tek olmak, bölünmemiş bir bütün olmak gibi anlamlara geldiği halde şirk kelimesinin kökeni ise şirk kelimesinden türemiş şirket, iştirak ve müşterek gibi sözcüklerden de anlaşıldığı gibi bütünden ayrılıp bölünmüş olma gibi durumları tanımlar. eğer bir yerde insanlar, birbirinden, doğanın bahşettiği ve sorgulanamayan bedensel, zihinsel veya ruhsal bölünmüşlüklerin haricinde soylu-soysuz, efendi-köke, zengin-fakir gibi çeşitli sonuç ve onları meydana getiren sebeplerle birbirlerinden ayrılmışlarsa orada açık şirk veya günümüzdeki gibi gizli şirk hükmünü sürdürür.
  • "bir mümin, aç bir mümini doyurursa, allah da o kimseyi cennet meyveleriyle doyuracaktır." buyruğuna rağmen ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyen kişinin; "dolarlarınızı bozdurun" diyen hükümdarın sözü ile dolar bozdurduğuna dair makbuz ibraz eden kişiye bedava ekmek, yemek vs vermesidir.

    "göklerin ve yerin hükümdarlığının allah'a ait olduğunu bilmez misin? allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur"
  • arapça, ortaklık (ve özel olarak allah'a ortak koşmak).
    şirket, iştirak, müşterek gibi kelimelerin kökü.
  • ikiye ayırıyorum. şirk koşmak ve şirke bulaşmak. ikisi aynı şey değil. yoksa durum çok vahim olurdu.

    hem teorik hem de pratik olarak mümkün değil şirke bulaşmamak. hadi diyelim manevi alemin yeganesi allah, orda hata yapmıyosun ama ya maddi alem? gün geliyo, şartlar sıkıştırıyo, ferasetini kaybedip başka bi hükümranlığın muti bir kölesi olabiliyosun. ancak bu durum masum biraz, inat etmiyosun, şirk olduğunu farkedemiyosun bile. bulaşmış oluyosun sadece.

    şirk koşmak ise bambaşka, deizm bildiğin. tanrıya inanıyosun, büyüklüğünü kabül ediyosun, ama onu aldatıyosun başka şeylerle ve olayın farkında olarak inat ediyorsun.
  • evet ben müslümanım diyen kelime-i şehadet getirmiş bireyleri cehenneme bir bir gönderecek en büyük günah. işin en acı boyutu hayatın her alanında insanlar bilmeden şirk koşmaktalar. insanları putlaştırmak, ben büyüğüm demek şirke götürür; ve bir kez şike girdiğinizde geri dönüş yoktur. müslümanların günümüzde en çok korkmaları gereken şey şirktir.
  • 100 metrede en iyi koşanının akpliler olduğu şey.
hesabın var mı? giriş yap