• "tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?
    insan sadece başkaları için değil, kendi için de bir gizem olmalı. kendimi inceliyorum. bundan sıkılınca bir puro yakıp düşünüyorum: tanrının benimle ne kastettiğini ya da benden ne yapmak istediğini sadece o biliyor."

    kahkaha benden yana (s.68)
  • kierkegaard, otoriter bir babanın sert disiplini altında büyüdü. tüm avrupanın bir iflasın eşiğinde olduğunu söylüyor ve pazar günü hristiyanlığını yerden yere vuruyordu. teoloji ve felsefe bilgisini birleştiren kierkegaard, hegelci felsefenin ele aldığı tüm nesnel doğruların tek başına bir bireyin varoluşunda geçerliliği olmadığını vurguladı. önemli olan nesnel doğrulardan çok insanların yaşamları için anlamı olan doğrulara ulaşmaktı. gerçekten de, bir an için kendimizi yaşamın içinden alıp çıkarsak dünyada olup bitenlerin bizim varoluşumuz için hiç bir anlamı kalmadığını görürüz. böylesi kişisel bir doğruya örnek, dinsel düşüncenin rasyonel ya da doğru olup olmadığı sorusudur. kierkegaard’a göre bu tür önemli sorulara aklımızla değil, ancak inançla yaklaşabiliriz. örneğin bir insanın bizi sevip sevmediğini kesin olarak bilemeyiz. karşılaştığımızda beklediğimiz ilgiyi göstermeyip, yanımızdan geçip gittiğinde günlerce zihnimizi meşgul edebilir bu durum ve uyku tutmaz bizi. tek yapılacak şey öyle olduğuna inanmak ya da ummaktır. güzel bir kadini ilk kez öperken aklımıza ilk gelenler e=mc2 değildir elbet. bu nedenle sevgili kierkegaard, “tanrıyı nesnel olarak kavrayabilir miyim, bilmiyorum ve işte tam da bu nedenle buna inanmak durumundayım” der. asırlardır insanlar tanrıya akıl yoluyla mantıksal tezlerle ulaşmaya çalıştılar, oysa bu yolla inancın ve içtenliğin yitip gideceğine inanıyordu kierkegaard. o, insan yaşamının “estetik aşama”, “etik aşama” ve “dinsel aşama”dan oluştuğuna inanıyor ve ancak çok az kişinin ilk iki aşamayı geçip dinsel aşamaya ulşabildiğine inanıyordu. öyle ya insanda kendine benzemeyenlere kin ve nefret duygularını yeşerten, ruhsal esenliğin ve hoşgörünün bulunmadığı, yalnızca bir takım ritüellerden oluşan günümüz muhafazakar müslümanlığının kierkegaard’ın sözünü ettiği “dinsel aşama” olduğunu kim iddia edebilir. işte bu nedenle dinsel öğretilerle o öğretileri yaşaması gerekenlerin davranışlarındaki tutarsızlık bir çok insanın dine karşı önyargılı olmasına neden oluyor. einstein da benzer şekilde üç farklı din anlayışından sözetti:
    “primitif din” yani korkuya dayanan din, “ahlaki din” ve “kozmik dinsel duygular” ki antropomorfik bir tanrı kavramsallaştırmasının yer almadığı, doğmanın olmadığı bir din anlayışıdır.
  • "insan sadece başkaları için değil, kendi için de bir gizem olmalı. kendime bakıyorum, kendimi inceliyorum; bundan sıkılınca vakit geçsin diye bir puro yakıp düşünüyorum:

    tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?

    ben ne için varım burada? bu dünyada sadece benim yapabileceğim, parmak izim gibi bana ait bir şey var, bir varoluş var. onu iyi kılmanın, değerli kılmanın derdinde olmalıyım."*
  • "en çok yaşamış olan uzun yıllar yaşamış olan değil, yaşamının anlamını en fazla anlamış olan insandır. " - soren kierkegaard
  • "tiyatronun kulisinde bir yangın çıktı. bir soytarı insanları uyarmak için seslendi, ancak onlar bunun bir şaka olduğunu düşünüp alkışladılar. soytarı tekrarladı, ama bu sefer kopan alkış daha da büyüktü. düşünüyorum da, dünya da böyle sona erecek sanırım: bunun bir şaka olduğunu zanneden nüktedânların alkışlarının tam ortasında." demiş. ne güzel söylemiş.
  • ''nefret, başarısızlığa uğramış sevgidir.''
  • "şu kederin çelişkisini kim kavrar:
    — kendini açmamak, sevginin ölümüdür; kendini açmaksa sevgilinin ölümü."
    (felsefe parçaları ya da bir parça felsefe'den)
  • "hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir. fakat ileriye doğru yaşanmalıdır." demiş filozof.
  • "tanrı ile araya mesafe koyarsanız orayı başka şeyler doldurur" demiş insan.
  • "...bütün insanlar sıkıcıdır. tam da bu kelime bir sınıflandırma olasılığının göstergesidir. sıkıcı kelimesi pekâlâ da başkalarının canını sıkan bir insanı tanımlayabileceği gibi, kendi canınını sıkan birisini de tanımlayabilir. başkalarının canını sıkanlar avamdır, sürüdür, ebediyen devam eden insan silsilesinin bir parçasıdır; kendi canını sıkanlarsa seçilmiş olanlardır, asilzadelerdir. ne şaşırtıcıdır ki, kendi canını sıkmayanlar genelde başkalarınınkini sıkar... "

    søren'in enten - eller kitabından.

    ekleme: bu alıntıyı bırakıp bu eklemeyi yazmayı unutmak istemezdim. kitabı yaklaşık olarak 2 defa okudum. yaklaşık olarak diyorum çünkü bazı bölümleri özellikle birkaç defa daha okudum. nur beier'e bu güzel çevirisi için ve elis şimşon'a ise fevkalade önsözü için teşekkür etmeliyim.
hesabın var mı? giriş yap