• bir değil beş değil on değil..
    her ne zaman, hangi starbucks a girsem bunlardan en az birine rastlıyorum..

    bunlar, gözlemleyebildiğim kadarıyla daha ziyade, 30 ların başlarında birkaç yıldan uzun süredir evli görünen çiftler oluyor..
    beyaz türk görünümlü, smart casual giyimli, hani şu -aile klasmanı otomobil- reklamlarından aşina olduğumuz tipler oluyorlar ekseriye..

    karı koca olduklarından da yüzükler vesilesiyle emin olabiliyoruz.. ayrıca sevgili olup da bu kadar renksiz zaman geçiriyor olmaları zaten imkansıza yakın...

    naapıyorlar bu çiftler..
    birkaç versiyonları var...

    dockers pantolonlu adamımız, lap top ına gömülmüş sanki yarınki toplantısı için çalışma yapıyormuşçasına bir hal içerisindeyken, çiftin cins i latif kısmı, elle nebliyim marie claire tarzı dergileri şöyle tek sahife olacak şekilde katlayarak gözünü de dergisinden ayırmaksızın diğer elindeki lattesini yudumluyor...

    bu çiftlere bazı bazı bir bebek arabası yahut ayaklanmış bir çocuk da eşlik edebilmekte..

    vefakat anlamadığım kısım şu ki, çiftimiz birbirleriyle neredeyse tek kelime dahi konuşmamakta..
    iki farklı masada otursalar da olur gibidir yahu...
    ha bu çiftler madem evli, ne diye evlerinde oturmazlar da, ev ortamı rahatlığını sağlamasıyla meşhur bir ortamda otururlar üstelik o kadar da uzun saatler..
    bunu da anlamam...

    bu derece iletişimsiz bir yaşamı, nasıl bu kadar doğal sürdürürler onu da anlamam..
    anlamam da anlamam işte.. tuhaf tuhaf bakarım..
    bir iki de değiller yahu.. çoklar..
  • yan masada şen şakrak eğlenen arkadaş gruplarına pis pis bakar bunlar*.
  • yan masada, allah muhamaza, kahkaha falan atan bir grup var ise, hele hele iki üç ayıpçıl kelime konuşulmuşsa, hemen ortamı terk ettikleri de görülmüştür.. *
  • isimlerin okunma stresi içindedirler. kahveyi alır almaz geçer. valla bak. hala geçmediyse üzülerek söylüyorum,

    (bkz: koşun la koşun kavga var)
  • kızılmaması gereken çiftler.

    genciz, otobüsün en arka sırasına oturan kişilerin karizmatik olduğunu düşündüğümüz ve her fırsatta bu sırayı arkadaşlarımızla beraber işgal ettiğimiz yıllar...daha ses tonumuzu da ayarlayamıyoruz. yaptığımız her espri yüksek ton ve pitch'ten çıkıyor. bazen grupta bir kaç kız oluyor, yüzyüze konuşacak kadar samimi olmadığımız için diğer bir sap arkadaşımıza esprilerimizi baya bi yüksek sesle yapıyoruz ki kız da duysun gülümsesin. hafif bi gülümsesin hemen yavşamaya başlayacağız.

    tabi bu yüksek sesle yaptığımız ve çok komik olduğunu düşündüğümüz esprilerin olgun kişiler tarafından beğenilme olasılığı çok düşük. hadi diyelim beğenilme ihtimali var, yine de adamın tek derdi o olmayabilir. kim bilir kafasında ne fırtınalar kopuyor, nasıl baş ağrısı çekiyor o sıralar. arkasına dönüp hafif bir kızgınlıkla uyarıyor bizi.
    eğer insanlara biraz saygılı bir grupsak sus pus devam ediyoruz yolculuğa, ya da sesimizi kısıyoruz. ama gücünü ergenliğinden alan bir arkadaşımız varsa yanımızda "sanane be, babanın otobüsü mü" diye çemkiriyor belki babası yaşındaki adama. ortam geriliyor.

    işte bazen gücümü ergenliğimden aldığım yıllar aklıma geliyor, bu çemkirmeyi de yaptığımı hatırlıyorum. şimdi utanıyorum. insanların tek derdinin gruptaki kızların dikkatini çekmek olmadığını, çok daha kritik meselelerin insanın kafasını meşgul ettiğini, yolculuğun bunları düşünmek için önemli bir fırsat olduğunu, o yaşlarda yaptığım esprilerin gerçekten de komik olmadığını anlıyorum.

    demem o ki, konuşmadan oturan bu çiftler de yaşayacaklarını yaşamışlar, eleklerini asmışlardır. nezih bi ortamda bir saat oturup beraber kafa dinlemek en önemli ihtiyaçlarından biri olabilir. zamanla onları anlayacak duruma da geliriz belki. yani belki diyorum bak, kesin bir şey demedim.
  • iç sesleri yüzlerine vurur bunların

    iç ses er - anasını satayım evde içsek 5 kuruşluk türk kahvesine dünyanın parasını veriyoruz. dünyanın kahvesini içerim lan ben o paraya 10 gün kahve içerim ama neymiş dışarı çıkmak gezmek istiyormuş hanımefendi. frappucino mu, mocca mı, latte mi? törkiş kafi anasını satayım ne lan bu... tohumuna paramı saydık bu kahvelerin. cup cake, brownie, muffin ne bildiğin börek çörek allaaaam ya. maç özetlerini de kaçırdık. şu kahveyi ekran başında içme zevkini çok gördü bana gıcık
    iç ses dişi - zıkkımın pekini iç... pis alaturka ne olacak. o kadar dedik bi muffin almadı. anlıyo sanki kültürden öküz. iki kuruş para verdi diye yaptığı surata bak. sıfatına tüküreyim senin. seninle evlenende kabahat. şimdi otursa 90 dakikanın başına 2 saat izler kıçını kaldırmadan. ulan programın adı 90 dakika ama uzatmalar dahil iki saati geçiyor. yapsak kahveyi zevkten dört köşe izler ama gıcık.
  • adam (içses) : osman' ı dinlemeliydim osman' ı. ilk buluşmada bilmediğin yere gelirsen böyle olur işte. 2 kahve 24 lira olur mu lan! insaf. bir de diyorum ne içersin? osman dediydi listo* alıverirsin 2 tane ucuz olur dediydi, o değil allahın topkekine 7 lira aldı herif.

    kadın (içses) : harbiden pis girdi çocuğa, burası ne garip ya karton bardak falan.

    a (i) : yesene lan o keki, yeme de bak ne yapıyorum ben sana.

    k (i) : bu kek hiç olmamış ya, kabartma tozu fazla gelmiş, o değil bu kahve neden şekersiz?

    a (i) : harbiden lan, benim kahve de şekersiz!

    adam : sıkıldın mı?
    kadın : yoooo
    a (i) : bi dockers pantolon alsam bana gider be.
    k (i) : şu adamın kıçında dockers yazıyo ne demek acaba?
  • akıl çağı'ndan çıkmıştır bu insanlar. belki bir kürtaj salonundan gelmişlerdir. belki de oradan gelmiş gibi görünmek istiyorlardır sadece
  • sıradan olan günlük ihtiyacını gidermeye giden tiki çifttir. fazla söz etmeye gerek duymazlar, kahveler içilir ayrıca yanında da mutlaka marlboro light olmalıdır ve sigara paketi 3-5 mp*'lik cep telefonuyla bitişik durmalıdır masada. çiftten kız olan koltuğa babasının malı gibi yayılır birde bacak bacak üstüne atar, kahvesini elinden bırakmaz, erkek olan ise; masaya genellikle daha yakın durur arada bir sigara yakar, sonra hafif rahatsız olunca arkasına yaslanır o da bacak bacak üstüne atar, ama tam bacak bacak üstüne atma değildir, bir bacağının ayak bileği kısmını diğer bacağının üstüne koyuverir. kahveleri bitince elele tutşup mutlu mesut yol alırlar. muhtemelen biraz sonrada sinemaya gideceklerdir. film afişlerine bakarken bulabilirsiniz bu çifti.
    ayrıca belirtmek gerekirse kız olan sarışın olur böyle çiftlerde*. erkek olanlar ise niyeyse irice oluyolar.
  • kafa dinlemeye kahve icmeye gelen ciftlerdir... cevreden gelen gurultuden dolayi rahatsiz olan ve masadan kalkan ve ortami terkedebilen ciftlerdir. (bkz: gayet normal)
hesabın var mı? giriş yap