• türkiye'deki müzisyenler içinde dokunulmazlığı olan 3-5 kişiden biridir erkan oğur. yüzlerce şey yazılmış hakkında ve neredeyse tek olumsuz cümle yok. kim vardır başka böyle? belki zeki müren, neşet ertaş. aynı kulvarda değiller elbette ama ne kadar düşünsem de aklıma başka isim gelmedi. volkan öktem'i sayabiliriz ama onun durumu biraz daha farklı. volkan öktem'i eleştirdiğinizde bilgisiz, zevksiz falan diye tepki alırsınız belki ama erkan oğur'u eleştirmek günah gibidir. bu neden böyle hep merak etmişimdir. yazının konusu bu değil.

    telvin, erkan oğur'un nüvesi olduğu bir doğaçlama grubu. biliyorsunuz bunu zaten. her ne kadar kendisi bunu caz olarak tanımlamasa da çoğunlukla bu kategoride değerlendiriyor. önemi yok. önemli olan şu; bu grup bir tem üzerine bazen de tem olmaksızın doğaçlama yapıyor. erkan oğur türk halk müziğinde de böyle bir yan olduğunu ve bunu caz müziğiyle ortak bir alan olarak gördüğünü söylüyor. bu müzik bu fikirden doğmuş. sanat her zaman iyi icra olmayabiliyor. bazen fikrin kendisi sanat ürünüdür. charles ives'in the unanswered question'ı mesela . burada işin zanaat ya teknik kısmı değil fikir tezgahtadır. daha önceden söylemiştim füg çalışmak müziği anlamak için önemli diye. neden? çünkü soru ve cevaplardan oluşur füg. aslında müzik dediğin şey çoğunlukla soru ve cevaptır, füg bunun daha çerçevesi belli halidir. ama ives'in eserinde bunu göremezsiniz. mutlaka dinleyin. zeminde dinamiksiz bir yaylı duyacaksınız. bir döngüyü tekrarlar. ara ara da üflemeliler belirir ve kaybolur. üflemelilerin her belirişi bir sorudur fakat müzik boyunca soru bir türlü cevaplanmaz. bu müzikte rahatsız edici olan şey işte bu duymazdan gelmedir. yani bu yapıtı müzik tarihinde eleğin üstünde tutan şey fikirdir, müzik değil. bu müthiş bir şeydir. kavramsal sanat dedikleri şey gülçin aksoy'un zırvaları değil işte tam da budur.telvin'in özgün bir fikir olduğunu söyleyemeyiz, bilakis ıskartaya çıkarılmış bir fikirdir. alelade bir sentezdir. üstelik kulağa hoş gelen bir yanı da vardır. üstelik? üstelik çünkü kulağa hoş gelme durumu bir oltadır. birisi sırtını kaşımaya başlar sen de süngüyü indirir rehavete teslim olursun. hiçbir zorlayıcılığı yoktur telvin'in. bu yüzden kaşağı benzetmesi yerindedir. müzik dinlemeye yeni başladığım zamanlar bayılırdım telvin'e. bu müzikte duyduğum her şey yeni, hazmı zor ve yine de güzel gelirdi. birçokları hala bu kanaattedir. bunda tuhaf bir yan yok. bu müziğe hayran olmak, tekrar tekrar dinlemek, formülünü çözmek ve uzaklaşmak gerek. yolun başındaki tümsektir bu, fazlası değil.

    müziğin kulağa hoş gelmesi üzerine biraz daha konuşalım. güzelliğin muazzam ayrıcalıkları vardır. bu lafı sık sık söylerim. telvin bu ayrıcalıklar nedeniyle dinleniyor. bunun gibi bazı kolay ve güzel müzikler değerlidir. gitar müziği konuşuyoruz madem örneği de oradan verelim. john scofield'ın a moment's peace albümünde çaldığı throw it away son derece basit bir şarkıdır. abbey lincoln'ün parçasıdır. pop-caz. hiç sürprizi yoktur vs. scofield'ın çaldığı bu basit ve güzel melodi niçin kıymetli? davulu çalan brian blade, gitarı çalan scofield. 240 metronomda, tek elle ve gb'e transpoze edip çalın deseniz "son-ki-üç-dört" der başlarlar çalmaya. 55 metronomda, zerre gösterişe kaçmadan, tek boş nota çalmadan tamamlamışlar şarkıyı. gücünü dizginlemek sanıldığından çok daha zor bir iştir. bu büyük iskender'e bile kısmet olmamıştır. kefenin öte yanında erkan oğur, turgut alp bekoğlu ve ilkin deniz var. kadro kimi zaman değişse de çoğu zaman ekip buydu. bu isimlerin hiçbiri dünya ligine girebilecek kalibrede caz müzisyenleri değildir. böyle bir iddiaları da yok zaten. haliyle bu müzikte hayran olunacak bir teknik bulmak da zordur. peki bill frisell'in müziğini düşünelim. erkan oğur'un tekniği bill frisell'den daha mı zayıftır? tuhaf gelecek belki ama hiç sanmam. peki bill frisell'i dünya ligine sokan ne? gücünün sınırlarını tayin edebilmesidir. frisell'in hiçbir zaman zor partisyonlar çaldığını duyamazsınız. bu çok enteresan bir durum. gençliğinde bile kalkışmamış bu işe. pat metheny'ni gençken zero tolerance for silence'ı çıkarmıştı mesela. frisell de böyle iniş çıkışlar yok. sınırlı meziyetlerinin farkında olan ve var olan meziyetleri pekiştirmeye çabalayan bir adam frisell. bu yüzden son 10 yılın en çok taklit edilen caz müzisyeni. karşı örneği bireli lagrene'dir. anormal bir yetenektir bu herif fakat dinlemeye tahammül edemezsiniz. bilal karaman için yazmıştım; çok sıcak olduğu için tadını alamadığımız nefis bir yemek gibi diye. aynı şeyi lagrene için de söyleyebilirim. gücünü dizginleyememiş bir gösterişçidir bu adam. diskografisine, kariyerine falan da göz atın; şatafatlı başarı döküntüleriyle dolu.

    telvin'in müziğinde fikir, zanaat, irade eksik. geriye bir tek güzellik kalıyor. o da sade gençlikte doyurur tek başına. sonra güzellik yetmez.
  • son olarak erkan oğur, turgut alp bekoğlu ve alp ersönmez'den oluşan grup. 06 mart 2009 da gemi'de verdikleri konserle dinleyenleri zevkten delirttiler. performansları son yıllarda izlediklerimin en iyisiydi. -ki mekanın küçük olmasından, sigara dumanından vs. dolayı pek moda girebileceklerini sanmamama rağmen. ertesi gün * hala daha arkadaşların "olm hakketten çok iyiydi ya" demeleri de sanırım benim bu savımı destekliyor. konserin benim açımdan en güzel tarafı da gruba yaklaşık 1 metre mesafede olmamdı. bu sayede bi ara yüzsüzlük yapıp "bahçalarda zerdali'yi çalar mısınız erkan abi?" bile dedim. üstad da kırmadı ve bir gülümsemeyle parçaya başladı. e tabi bizde yüzsüzlük bitmez. son olarak bis parçasını da yanımdaki onur isimli utanmaz arkadaş "abiii lütfen kervan'ı çalar mısınız? lütfeeen" diyerek belirledi. gruba gelirsek; alp ersönmez gruba çok yakışmış. mütevaziliği, enstrümanına olan hakimiyeti, çalarken kendini kaybedip transa girmesi tam telvin trio'luk. konser sırasında "iyi ki varsın erkan abi" demesi de hepimizin ortak görüşüydü. konser bitimi sohbet etme imkanı bulduk, tebriklerimizi ilettik. ayrıca ben üstün zekamla çok iyi çalmalarının sebebinin aslında enstrümanlarının iyi olması olduğunu, enstrümanları çok iyi olmasa bu kadar iyi çalamayacaklarını söyledim. o da bu konuyu kimseye söylemememi rica etti. kırmıyorum kendisini. turgut alp bekoğlu herzamanki gibi nefis tuşesi ve cümleleriyle davuluyla bütünleşti. turgut abi'ye de aynı şeyi söyledim. ama o bana iyi bi psikolog arkadaşı olduğunu onunla mutlaka görüşmem gerektiğini anlattı. neden bunu yaptı anlamadım. erkan oğur da ehh işte. fena değildi....desem sanırım hepiniz söversiniz. yav anlayın işte delirdik dinlerken, delirdik.

    ekrem abi * sana da teşekkürü borç biliyoruz. böyle bir gece geçirmemize vesile olduğun için.
  • dün haber geldi albüm çıktı diye.dinleyicileri olan özel insanlara hayırlı olsun diyorum.iki cd lik bişey yapmışlar.konser ve stüdyo kayıtlarından oluşan.onbeş yıl sonra dinlemelik mi yazsak diye bişeyler konuşmuşlardı yazmışlardır belki.yarın alacağım ama dinleyenler manyak bişey dediler ve bu yapılması gereken yorumdur zaten.bu arada lütfen,yalvarırım korsanını almayın.bu tarz albümleri özellikle,kopyalamayın,çalmayın.bu alın terinin karşılığı o para bile değildir ama orjinal alıp parasını vermekle onun devamına destek olmaktır asıl önemlisi.
  • 28 kasım 2004 akşamı izmir'den yola tekrar koyulurken ortalığı saf enerjiye bulamış gruptur. özellikle erkan oğur ve turgut alp bekoğlu'nun deliliğin sınırına gidip gelen çalışlarını düzgün anlatabilecek bir övgü şu an literatürde mevcut değildir.
    öyle doğaçlamalar söz konusu olmuştur ki elazığ-gaziantep yörelerinden derlenen temalar, mars yöresine kadar uzanmıştır.

    dün verdikleri konserden bir anekdot:

    erkan oğur: "yaş olmuş bilmemkaç...hala gitarı böyle yukarı kaldırıp çalmalar falan... müzisyen olanlar bizi anlayacaktır."
  • 2001 yılında ankarada konser vermiş olan gurup.ki o tarihten itibaren bir daha ankarada görülmemiştir telvin trio.
    bir özet verilecek olursa: ankara karanfil metro çıkışından sevgili ile girilirken birden erkan oğura benzeyen bir fotoğraf ile karşılaşılınır, kız arkadaşın umursanmadan eli bırakılır ve koşarak afişe yönelinir.o afişten sadece erkan oğur tanınılır, grup hakkında hiç bir malumat yoktur.afişte erkan oğur : gitarlar ve kopuz şeklindeki ibare ile türkü konseri olduğu zannedilir.aileye söylenilir ve onay alınılır.konser günü gelir ve ankara saklıkente aile birlikte gidilir. baba ve saklıkent görevlilerinden bir kaçı oraya çilingir sofrası kurar. rakılar yuvarlanır *. erkan oğur ve arkadaşları * * sahneye bir saat gecikme ile çıkarlar. ve ondan sonra anlaşılır türkü konseri olmadığı. erkan oğur kendinden geçmiş bir şekilde * vurur gitarın tellerine. baba ve arkadaşlarının çilingir sofrası dumur olmuştur. ki olayı anlatan genç en önden hayran bakışlar içinde dinlemeye ve kendinden geçmeye devam etmiştir. ki hala gelememiştir kendine.
    not: o konserde görülmüştür ki erkan oğur turgut alp ve ismail soyberk solo atarken sahnenin ortasında,onca gürültüye rağmen bozulan gitar akordunu tekrar yapmıştır.
  • 19 mart da ankara gölge pub da konser verecek olan grup. emprovizenin dibine vurulacaktır.
    ayrıca kasette mix bitmek üzeredir. nisan ayında gönüllere sunulacaktur.
  • iki saatliğine de olsa cenneti yaşatmış gruptur. nefesin tükendiği anlar yaşanmıştır *. ömürden zamanlar çalmıştır. kelam yoktur anlatmaya. turgut alp bekoğlu aksak vurdukca davula nefesim aksak çıkmıştır. ilkin deniz elektro kontrbasa dokundukça beyinde fişekler patlamıştır.
    ve erkan oğur ne yaptı , nasıl yaptı, ne dedi anlamadım. bana düşünceler aşıladı. kendi içimde dakikalarca düşünmeme gark etti madde mi ağır yoksa mana mı. ömürden zamansızca, mekansızca, anlamlıca çalmıştır. nefes kesmiştir. muhabbetiyle, insanlığıyla, müziği severliğiyle...
    konser süresince okan murat öztürk gözüme çarptı. halk müziğini neredeyse katı kurallarıyla benimsemiş olan kişi davulun ritmiyle kendini ve beynini nasıl sallıyordu.
    erkan hoca klasik gitara bağlama teli takarak çaldığı eserde ikiyüz kişi nefessiz kaldı. attığı sololar ayakları kesti yerden.
    ağlamaklı ve ağlanılan zaman: 140 yıllık kopuzu çıkarıp caz müziğe nasıl eşlik etti hala mana verilememiştir. kendim dahil izleyenlerin hepsinin gözleri dolmuş ve dolan gözler boşalmıştır.iç dünyada kıyameti koparmış sonunda cenneti yaşatmıştır.
    emprovize çalınan bir eseri mekana uygun olarak adını gölge * koymuşlardır.
    konser sonunda mahçup,heyecanlı,akıl beş karış havada ve hafif meraklı gidilen kuliste muhabbet öyle sıcak geçmiştir ki gece gök yüzünde ay olmuşumdur. turgut alp bekoğlu turne dolayısıyla baget sıkıntısı çelmese bizlere dağıtacaktı neredeyse bagetleri. ilkin deniz tesisatı toplamaya yardımcı olurken gittiğimizde yanına muhabbetiyle güldürmedi sadece düşündürdü. erkan oğur ile oturduğumuzda sadece o manalı gözlere bakmak yetti. konuşulanlar ilk an da hatırlanılmıyor bile.
    konserde çalınanlarla ilgili söyleyecek kelam yok. emprovize yazmak gerekiyor, bu geceden sonra emprovizenin yapılmasıda güçlük veriyor...
  • http://www.telvin.info/ resmi adresi olan triodur.
  • dünyaca ünlü caz festivallerine davet edilip orada canavarlar gibi çalan, sonra hiçbirşey olmamış gibi ülkemize dönüp 50-100 kişilik topluluklara çalan, abartmıyorum ömrümde ne kadar konser izlemişsem her birini gözden geçirip sonunda en öne koyduğum grup.

    beş konserlerinde filan bulunmak nasip oldu bu zamana kadar. her biri de ayrı deryadır, ayrı denizdir.
    turgut abi'nin ağzını yüzünü kasarak yaşadığı kopuşlar, erkan baba'nın ağzının suyunu perdesizine akıttığı o kendinden geçmeleri, sonra yeniden kendine gelmeleri, ilkin deniz ve bazen alp ersönmez'in enstrümanlarındaki muhteşem hakimiyetlerine şahitlik etmek bizi dinlediğimiz ve kör topal çalmaya çalıştığımız enstrümanlara aşkla bağladı. erkan hoca'ya bir konser çıkışı, "hocam allah razı olsun ya, ne çaldınız" demiştim. o da "yok ulan o kadar da değil" der gibi her zamanki pamuk dede gülümsemesiyle karşılamıştı beni ve "yok canım sağolasın" demişti.

    bizim ülkede müzik olayını böyle anlayan adamlardan çok çok az kaldı. allah bu adamlara zeval vermesin.

    edit: jazz cafe'deki bir konserde klavyede genco ari vardı. çok iyi müzisyen. çok güleryüzlü iyi bir abidir.
  • özellikle son bir kaç yıldır müzik piyasasında belli bir kitleye hitap etme sansını bulmuş erkan oğurun asıl dinleyici kitlesine ulaşma cabasıdır telvin.çünkü içinden geldiği gibi jazz emprovizasyonları yapma konusunda sınırsız yetenek sahibi olan erkan oğur;bizat kendi dinleyeci kitlesi tararafından "türkücü" olarak bilinmekte ve nitelendirilmektedir ki gözden kaçırılan sudur;erkan oğur bir cazcıdır ve telvin de erkan oğurun hem kendini hemde "biz ha isek sizde hasınız,biz hu isek sizde husunuz,haydan gelen huya gider" mantığı ile kendi gibi olanları bulma cabasıdır.
hesabın var mı? giriş yap