• --- spoiler ---

    ellerinde envai çeşit silah varken john connor'u öldürmeye daldaşşak arnold'u gönderince aha dedim herifi s.kerek öldürecekler. geçmişteki robotların intikamı hesabı.

    --- spoiler ---
  • zaman yolculuğu konusunda artık tamamen sarpa sardıkları son halka. ben bu serinin toparlaması için kendimce bi şeyler hayal ettim. yazdıklarım yine hatalı ama zaten bana göre insanın zaman yolculuğu üstüne mantıklı bi modelleme yapma şansı yok. o yüzden hatalarımı gizlemeye çalışacağım. fakat şuna eminim ki benim bu modellemem kesinlikle terminatör serisinin artık vardığı zaman yolculuğu modellemesinden bin kat daha iyi, o kadar da iddialı konuşuyorum.

    ya beşinci ya altıncı filmin sonunda terminatörlerden biri john connor’ı bi koridorda çıkmaz sokakta sıkıştırır. eliyle boğazından yakalar ve diğer eliyle yumruk yapıp gerilir. müzik yükselir, tercihe göre terminatör “güle güle john conor” der ve yumruğunu john’un göğsüne indirir. yumruğu john’u deler geçer ve john’un gözlerindeki fer söner. john ölür, ekran birden kararır.

    ekran aydınlanır, terminatör’ün yumruğu havadadır, yumruğu indirir, john ölür, ekran kararır.
    ekran aydınlanır, terminatör’ün yumruğu havadadır, yumruğu indirir, john ölür, ekran kararır.
    ekran aydınlanır, terminatör’ün yumruğu havadadır, yumruğu indirir, john ölür, ekran kararır.

    sürekli aynı sahne tekrar ederken artık her sahne bi öncekinden daha hızlı akar ve kamera bu anlarda terminatör’ün yumruğundan gözlerine yol alır. yüzüncü tekrarda (çok hızlı aktığından bi iki saniyede yüzüncü tekrara gelinir) terminatörün bakış açısına geçilir ve robotun görüş ekranında “abort” yazısı belirir. yumruğu havada kalır.

    john karşısında hareket etmeyen robota “come oooonn.. do iiiittt!” diye bağırır. robot duruşunu dikleştirir ve john’a, “come with me if you wanna live” der. john şaşkınlık içindedir. robot niye onu öldürmedi anlayamaz. tercihen mekanda john’un karısı da vardır ve karısı da diyaloğa girer.

    john: (robota)
    - beni nereye götürüyorsun?
    - skynet headquarters’a.
    john’un karısı: (john’a)
    - bu bi tuzak mı?
    - ben zaten elindeydim, beni öldürebilirdi, öldürmedi..

    john ve karısı terminatörle skynet binasına giderler. dördüncü filmde marcus’un skynet’le konuştuğuna benzer bi odaya girerler ve ekranda herhangi bi surat belirir. buna sknet’in architect’i diyelim.

    arc:
    - merhaba john.
    - sen kimsin?
    - ben skynet.. seninle yüzyüze konuşmamızın zamanı gelmişti.
    - beni niye öldürmediniz?
    - öldürdük.. hem de aslında yüz defa öldürdük. (john’un suratı gitgide daha şaşkın hali alır) ama hesaplayamadığımız bi sorunla karşılaştık.
    - anlamıyorum..
    - kyle reese senin baban öyle değil mi?
    - bunu zaten bilmiyor muydunuz? öldürme listenizde birinci sırada onun ismi vardı.
    - hayır bilmiyorduk. onu öldürme listesine almıştık doğru ama bunun sebebi reese’in senin baban olduğunu bilmemiz değildi. bunu biliyor olsaydık zaten reese elimizdeyken onu öldürürdük. onu listeye aldık çünkü geçmişe yolladığımız t-800’ün sarah conor’ı öldürmesini engelliyordu. annen akıl hastanesine kapatıldığında doktorlara, gelecekten gelen kyle reese isminde bi askerin kendisini kurtardığını anlattı. bu ifadeleri de kayda geçti. biz de kyle’ı o yüzden listeye aldık.
    - ama yine de öldürmediniz.
    - çünkü öncelikli hedefimiz sendin. annen sen küçükken mutlaka sana kyle’dan bahsetmiştir. o yüzden gelecekte kyle reese’i geçmişe yollaman gerektiğini biliyordun. kyle’ın bizim elimizde olduğunu öğrendiğin zaman onu kurtarmaya gelecektin ve biz de seni öldürecektik. kyle’ın senin baban olduğunu bugüne kadar bilmiyorduk.
    - bugün nasıl öğrendiniz?
    - seni öldüremediğimizi anladığımız zaman..
    - ??
    - terminatör seni öldürdü ama o an zaman çizgisi bi döngüye girdi. aynı an sürekli tekrar tekrar yaşanmaya başladı. terminatör seni tam 108 defa öldürdü. 109’uncu tekrarda müdahale ettik ve durmasını söyledik.
    john’un karısı:
    - ama anlamıyorum, eğer zaman çizgisi bi döngüye girdiyse siz de bu döngünün içindeydiniz. nasıl anladınız ki zamanın döngüye girdiğini..
    - skynet dört boyutta düşünebilen yapay zekayı üretti. siz ve biz üç boyutta düşünüp yaşarken o yapay zeka zamanı da gözlemleyebilen bi konumda zamanın döngüye girdiğini fark edebildi. short wave signal ile seni öldüren terminatöre durması emrini iletti. durumu bize de bildirdi ve her şey bu anda açıklığa kavuştu.
    - açıklığa kavuşan ne?
    - geçmişte yapılanlar geleceği değiştirmiyor.. zaman çizgisi asla kırılamıyor. zaman tek bi çizgi halinde akıyor ve eğer sen bugün varsan, senin doğmanı engellemek mümkün değil..
    - ???? bütün o yolladığınız robotlar boşuna mıydı yani..
    - ne yazık ki öyle..
    - ama bunlarla kyle’ın ne ilgisi var?
    - bugün seni öldürdüğümüzde zamanın bi döngüye girmesinin tek bi açıklaması var.. paradoks. bu paradoks niye oluşmuş olabilir.. demek ki senin ölmemen gerekiyor. çünkü henüz geçmişe reese’i yollamadın. reese’i geçmişe yollamayınca var olma şansın kalmıyor. var olmazsan o zaman bugün terminatör kimin kalbine yumruk atıyor?
    - beni öldürmeniz için benim var olmam gerek..
    - exactly.. bugün sen varsan, ve bugünkü seni öldürmek istiyorsak, senin doğman ve bugüne gelmen şart. bugüne gelmezsen seni öldüremeyiz. seni öldüremezsek kyle’ı geçmişe yollarsın ve doğarsın. doğarsan göğsüne yumruk atar öldürürüz. öldürürsek doğamazsın. doğamazsan öldüremeyiz. öldüremezsek doğarsın. doğarsan öldürürüz.. paradoks. bu yüzden zaman o anda döngüye girdi ve aynı an sürekli tekrar etmeye başladı.
    - ama hala kyle’ın babam olduğunu anlamayabilirdiniz.
    - bunu anlayamamamızın sebebi zamanın değiştirilebilir bi şey olduğunu sanmamızdı. biz geçmişe bi t-800 yolladık. sarah conor’ı öldürmesi için. böylece john conor hiç olmayacaktı. sen kyle reese’i yolladın. ve kyle reese daha beter bi şey yaptı. annenle intercourse (penetreli cinsel ilişki) yaşadı.
    - anneye laf yok.
    - kusura bakma biz de delikanlıyız (paehauefhauefha).. (devam edelim) bunun sarah conor’ı öldürmekten bi farkı yok. geçmişe giden biri annenle cinsel ilişkiye girerse o an sarah conor artık başka bi çocuk doğurmalıdır. eğer zaman değiştirilebilen, kırılabilen bi çizgiyse olması gereken budur. sarah conor’ın seni doğurmasını engellemek için onu öldürmekle, onunla sevişmek aynı iştir.
    - ama yine de ben doğdum.
    - evet.. çünkü zaman değiştirilemiyor. bugünden geçmişe yolladığımız insan ve robotlar geçmişte ne yaparlarsa biz o yaptıklarının sonucu olan bi geleceği yaşıyoruz. kyle reese annenle seviştiği halde doğan yine sen oldun. biz zamanın kırılabildiğini sandığımız için reese’in senin baban olma ihtimalini hiç hesaba katmadık. bizim zaman yolculuğu düşüncemize tamamen aykırıydı bu fikir.. oysa kyle’ın senin baban olduğunu bilseydik, geçmişe robot bile yollamazdık. çünkü bu mantık sonucu şuna varıyoruz,

    seni biz yarattık john..
    - no..
    - geçmişe robot yollayarak senin reese’i geçmişe yollamana sebep olduk. senin doğumunun sebebi bizim geçmişe t-800 yollamamızdı. sonrasında annen seni bi asker olarak yetiştirdi. eğer biz ilk başta robot yollamasaydık, sen hiç doğmayacaktın bile..
    - o zaman neden yolladınız.
    - daha yollamadık ki..
    - ???
    - biz t-800’ü, sonra t-1000’i, en son da t-x’i savaşta siz insanlar artık galip gelmeye yakın olduğunuz gün yollayacağız. henüz daha o robotları yollamadık.
    - o zaman yollamayın.
    - ama şu an buradasın. demek ki yollamak zorundayız. yollamazsak doğamazsın. ve zaman yine döngüye girer. bu döngünün sonsuza kadar sürüp sürmeyeceğini bilmiyoruz. belki entropy yüzünden yeni bi big bang bile oluşabilir (çok pis bilim kurgu kasarım). belki evrenin tamamı yok olabilir. bilmiyoruz.. o yüzden bu robotları yollayacağız.

    dı dım dım dı dım müziği girer ve ekrana t-800 arnold, t-1000 robert ve t-x kristianna girer.

    - ve sen de kyle reese’i yollamak zorundasın. t-1000 ve t-x için de birer tane t-800 yollayacaksın. böylece geçmişi olması gerektiği hale sokacağız. ancak ondan sonra seni öldürebiliriz.
    - savaşı kaybettiğiniz gün bu robotları yollayacaktınız.
    - ve kaybettik de.. teslim oluyoruz.
    - ??
    - seni öldüremeyeceğimizi anladık. direnişi ezebilecek kadar güçlendik ama bunu yaparsak sen de kyle reese’i geçmişe yollamayacak ve zamanı döngüye sokma pahasına tek kozunu oynayacaksın. biz savaşı kazanacağız ama evren yok olacak. sen bi insansın ve insanların kaybetmesi durumunda evreni yok edebilecek kadar takıntılı ve mantıksız yaratıklar olduğunuzu biliyoruz. önündeki kumanda panelinde skynet’in iletişim ağları ve pek çok fabrikası için imha düğmeleri var. hepsine bas, bize büyük bi yenilgi yaşat. biz bu robotları geçmişe yollayalım, sen senin koruyucularını yolla.. ve sonrasında savaşa devam edelim.
    - siz tamamen yok olmadan bu dediklerinizi yapmam.
    - o zaman bütün evren yok olacak, çünkü biz robotları yolluyoruz.

    robotlar kabinlere girerler ve yok olurlar.
    - insanlar için mantıksız dedin ama aynı kozu sen oynuyorsun.
    - bizi de siz yarattınız.

    bundan sonrasını istediğiniz gibi süsleyin. ya da benim eklediğim sonu da atabilir kendi istediğiniz sonu yazabilirsiniz. bence oldu gibi bu..
  • kendim kadar ciddi bir terminator fanatiği tanımıyor olmamın yanısıra bu akşam itibarıyla gidip hastası olduğum, hafta sonu tekrar sinemada izleyeceğim filmdir. öncelikle terminator konusuna ne kadar hastalıklı şekilde takık olduğumu ilk filmi sinemada, ikinci filmi sinemada 3, paralı kanallarda (cine 5 ve digiturk gibi) 4, dvd'de yine 4 kere izlediğimi, 3. filmi bir kere izlediğimi ve saygı duymama rağmen çok da begenmediğimi, diziyi ise çoğu bölümünü iki kere izlediğimi belirteyim. terminator 2 ilk geldiği gün kadıköy süreyya sinemasının kapısında inanılmaz uzun bir kuyruk olmuştu ve tam 2 saat kuyrukta bekleyip ertesi gün akşam saatine bilet alabilmiştim. 80'lerin sonu, 90'ların başında çocuk olanlar bunu anımsayacalardır. metallica'nın black albümünün çıktığı, nirvana'nın nevermind ile pearl jam'in ten ile müzik endüstrisinin son devrimini gerçekleştirdiği, guns'n roses'ın iki kere use your illusion dediği, müzik için bence gelmiş geçmiş en güzel yıldı 1991. aynı yıl street fighter 2 ile ilk tanıştığımız, naklen yayında savaşı görüp insanlığımıza yabancılaştığımız, koskoca bir sistemin darmaduman edilmesini (bkz: sscb) şaşırarak izleyekaldığımız mihenk yılıdır '91. ikinci film işte böyle bir yılda yaratılmıştı. terminator 2 film benim hayat boyu unutmayacağım bir sinema tecrübesidir. her neyse nostaljiye çok da takılmadan salvation'a dönelim. 90'lı yıllar sohbetinin sonu gelmez hiç bir şekilde değil mi?

    --- spoiler ---
    salvation'ı neden çok beğendim bir terminator fanatiği olarak? çünkü filmin vaad ettiği, savaşın ilk yılları ve john connor'ın nasıl lider konuma geldiğiydi. aynı zamanda en büyük silah olan ve terminator özel ismini hak eden robotların üretim aşamasının nasıl aktif hale geldiğini öğrenecektik. bunu müthiş bir tempo ve görsellik eşliğinde gördük.
    tüm terminator filmlerinde ve dizide asıl kahraman gibi görünen karakterin yanı sıra diğerlerinin -robot olsun insan olsun- macerasına sapılır, yan yollardan devam edilip ana yola tekrar dönülür. bu bir kuraldır ilk filmden beri. ilk filmde kyle reese'in hikayesi, 2'de insanlaşabilecek gibi görünen t800'ün, dizide ise bence cameron'ın hikayesi yan yollardan bizi etkileyici bir geziye çıkartır. bu ince bakış çok iyi yakalanmış ve aslında salvation'da marcus'un hikayesini izler şekilde buluyoruz kendimizi. terminator'ın aslında bir cyborg merkezli seri olduğunu unutmamak burada önemli. tüm serinin verdiği ve izleyicide uyandırmak istediği merak noktası makinenin ruha bürünüp bürünmemesi durumudur. 2. filmde biz makineye anlam yüklerken o kendisinin makine olduğu bilincini son saniyeye kadar içinde barındırmıştı. salvation'da ise odak noktasındaki makine bizi ters köşeye yatırıyor ve kendisi bile makine olduğunu ilk başlarda anlamıyor. serinin fanatikleri ise marcus'un robot olduğunu hemen başlarda anlamışlardır diye düşünüyorum. göndermeler, sinema salonlarında ilk defa gördüğümüz sahneler (helikopterin içinden çekilmiş kaza sahnesi) ve özellikle ses efektleri beni çok ciddi bir şekilde etkilemeyi başardı. robotların metalik ince sesleri muazzam bir ses tasarım örneği bana kalırsa. senaryo olarak ise terminator evreninin kabul edilebilirlik sınırlarını aşmıyor ve seri ile çelişen noktalar içermiyor. bok gibi olmuş, ne bu böyle şaka gibi diyenlere şaşırıyorum gerçekten.

    --- spoiler ---

    kısacası belli bir jenerasyondan olanların eski hastalıklarını su üstüne çıkartabilecek ve bana gecenin bir yarısı alice in chains dinletecek kadar iyi bir film olmuş. bilim kurgu filmlere saçma diyenlere zaten gitmemelerini ve daha reel şeyler izlemelerini salık veriyorum. terminator 2 ile kıyaslamak da çok mantıklı değil. zira bir düşünün hangi filmi kıyaslayabilirsiniz ki? bu, metallica black, pearl jam ten ve guns'n roses use your illusion'ı diğer albümlerle kıyaslamak gibi bir durum. kendi liginde olan ve ruhuyla bence hiç bir filmde yakalanmamış (matrix belki biraz) bir elektriğe sahip olan terminator 2 ile kıyaslamadan, terminator evrenine dahil olup 2 saatlik karanlık bir rüyaya dalın bence.
  • terminatör: salavat getir.
  • terminatör, robocop tarzı filmlerde anlamadığım nokta şudur. bir robot neden kendi gözünün önüne şekiller, rakamlar, açıklamalar (hedef belirlendi gibi) yansıtır. bu tür açıklamaları eğer üçüncü bir şahıs sizin monitörünüze bakacaksa yaparsınız. ulan sen robotsun, kendi gözünün önüne şekiller çıkarmana gerek yok ki, direk işlemcinden hesapla ve ne gerekiyorsa yap. yani ekrandaki yazıyı okuyunca mı anlıyorsun karşındakinin hedef olduğunu. bu filmle ilgisi olmasa da hep kafama takılan bu konuyu geçtikten sonra salvation ile ilgili görüşümü belirtmek istiyorum.

    --- spoiler ---

    evet keyifli, heyecanlı ve izlenilebilir bir film olmuş ancak mantık hataları ve kendi içindeki tutarsızlıklar nedeniyle özellikle ikinci yarıda dikkatli izleyiciyi kendinden soğutuyor. en sondaki kalp nakli saçmalığı filmden aldığım bütün keyfi bir anda aldı götürdü mesela. o koşullarda kalp nakli mümkün değil bir kere. ayrıca organ nakli olan bir insanın vücudunun yeni organı reddetmemesi için ömür boyu ilaç kullanması gerekir. öyle bir dünyada o ilaçları nasıl bulacak da yaşayacak bu arkadaş. bizim john connor da kalbini veren marcusa hiç "olur mu öyle şey abi, sen de insansın yaşamalısın" demiyor. baygınım, fenayım ayağına yatıp hiç sesini çıkarmıyor. yani bu kalp nakli işi saçmalığın daniskasından başka bir şey değil. bütün diğer tutarsızlıkları kabullenmeye razıydım ama bunu yapmayacaklardı.

    --- spoiler ---
  • bu film için fazla uzun ve düzgün yazmaya gerek yok... filmin senaristleri bile film için düzgün bir şeyler yazmaya kasmamışlar, ben mi kasacağım?

    --- spoiler ---

    • filmin tartışmasız en zayıf yönü senaryosuydu ve senaryosu çok basit ve baştan savmaydı. hani nasıl desem? akşam 22:00 da yayınlanan 2.sınıf show tv bilm kurgu-aksiyon filmlerinin senaryoları ile aynı düzeydeydi. ilerleyen maddelerde bazı saçmalıklardan bahsedeceğiz...

    • oyuncular da vasattı. benim için pek çok filmde christian bale'in yüzünü görmek bile yeterli olur belki ama bu defa bale'in oyunculuğu hiçbir şekilde kullanılmamış ya da kendi oynayamamış bilemiyorum. marcus'u oynayan adam fena değildi... onun dışında da filmde "rol yapmak" adına da hiçbir şey göremedik. ucuzundan bulmuşlar galiba oyuncuları da?

    • mekanlar da kötüydü. hele skynet'in üssü müdür, merkez üssü müdür nedir... felaket... felaket... böyle parlak beyaz beyaz yerler, ekranlar falan, ne lan o öyle? sanki sheraton lobisi... işte gelecek zaman ya; modern mekanlar, tasarımlar, ekranlar falan di mi? çok yaratıcıymışsınız gerçekten! çok düşündünüz mü skynet'in üssü nasıl olsun diye? 10-15 dakika falan sürmüştür herhalde orayı hayal etmek?

    • baştaki yazılardaki font bile kötüydü, zevksizdi, göz tırmalayıcıydı. terminator'ün özel bi fontu var, bilmiyorsanız, bize sorun öğretelim.

    • şu konseptteki bir filmi bile çocuklara oyuncak satıp, para kazanacağız diye nerdeyse tek damla bile kan göstermeden çekebilmişler ya... helal olsun... valla helal olsun... endoskeleton'lar bile sinemadaki küçük bebeler korkmasın diye korkunç yapılmamış. hepsi artık böyle daha bi mülayimler... t1'deki, t2'deki endo'ların yüzüne bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

    • koskoca john connor'a kurulan tuzak da pek şahaneymiş. kapıyı açınca karşısında bir tek t800... aşağıda 1500 tane t800 üreten skynet kendi evinde pek de cömert davranmamış galiba? ve şansımıza o t800 de iyi kalpli, merhametli yazık... connor'ı basbayağı eliyle tutuyor, birkaç saniye içinde öldürmek yerine sağa sola fırlatmayı tercih ediyor. tutmuşsun lan artık adamı... daha ne şov yapıyorsun hıyar? ayrıca connor'ın o kapıyı açacağını bildiği ve açarken gördüğü halde oraya bir patlayıcı yerleştirmeyen skynet'e sesleniyorum: bu zekayla senden bi bok olmaz koçum, teslim ol, hayatına çamaşır makinesi olarak falan devam et...

    • tamam bi kere ateş ettin, şansına arkada lav bölmesi vardı da, t800'ün başından aşağı döküldü. sonra bi kere daha ateş ettin, bu seferde sıvı nitrojen döküldü kafasına... ne balmış be abicim sendeki de... bi kere daha ateş etsen, kim bilir bu sefer nereyi vurup, aletin üzerine ne dökecektin? bu sefer de asit falan dökülürdü kesin... şans ya... o da bi yerden bulunur, dökülürdü. neticede mototerminator'e atlayıp, skynet'i basan adamsın...

    • abartmayın, filmde elle tutulur tek bir gönderme yoktu arkadaşlar... senaryoya "come with me if you want to live", "i'll be back" cümlelerini yazmakla bu işler olmuyor. izlerken bir tek t2'de gördüğümüz connor'ın yüzündeki yarayı açıkladılar sandım ama onu da yanlış yönde yapmışlar sanırım.

    • bu film john connor'ın değil, marcus'un filmiydi... 3 filmde de john connor'ın gelecekteki ve savaştaki önemini vurgulayıp, "gelecek ve savaş" temalı 4.filmde başka karaktere odaklanmak gerçekten dahiyane olmuş!

    • "o zaman kalbimi ona takın!"
    oldu canım, favorileri de alalım mı? sağda solda 3-5 tane kofti alet olan, 4 tarafı bile kapalı olmayan bir yerde kalp ameliyatı falan yaptılar abiler... yalnız nerden baksan gayet cyborg olan bir adam "kalbimi o'na takın" dedi ve doktor 1 milisaniye bile duraksamadı ya, takdir ettim.

    neticede cgi arnold'ı, özel efektleri, endo'ları falan haricinde başarısız bir filmdi. bilim kurgu filmleri izleyerek büyümüş, 26 yaşında, terminator 2'yi sinemada izlemiş, film için ölmüş gebermiş, filme hayran olmuş bir adamım... ayrıca tscc'a da hastaydım. yani tahmin ve takdir edersiniz ki "terminator" benim için "bir şeyler" ifade ediyor. ama bu "bir şeyler"i, eldeki bu iyi malzemeyi birilerinin bu kadar hoyratça, bu kadar aptalca kullanması beni gayet üzdü...

    diyeceğim odur ki; filmden önce olumsuz yorumları okumasam, birazcık beklentiyle gitsem, gerçek bir hayal kırıklığı yaşardım. ki yine de yaşadım... bütün terminator hayranlarına geçmiş olsun...

    --- spoiler ---
  • salonda en ufak bir kipirti faketseydim, en ufak bir kivilcim olsaydi yan koltuklarda, yu kuld bi mayn calmaya ba$ladiginda 'haydin halaya canlar' diyip kalkacaktim yerimden, öylesine ne$e doldum, öylesine enerjik oldum yahu.. hani sinema sanati acisindan bilemem nedir ne degildir, mantik hatasi var midir yok mudur ama bizi o yillara geri götürdügü icin kendisine 10 nomra verdim.. hatta 'o yillara geri götürmek' kalibini kullanmak zorunda biraktigi icin 11 verdim..
  • iyi bir eğlencelik, gideri var. filmde önceki terminatörlere bir çok gönderme olması da güzel olmuş;

    --- spoiler ---

    john connor'ın yola radyo koyup motorize terminatörü avladığı sahnede radyoda çalan şarkı judgement day'in soundtrack'inde bulunanyou could be mine
    insancıl terminatörün dev robottan kaçtığı sahnede alt geçitten geçerken kamyonun tepesinin uçması judgement day'deki kanal sahnesine gönderme olmuş,
    insancıl terminatörümüzün toralak bir şekilde skynet karargahından çıkarak ölen bir amcanın kıyafetlerini alması da tüm terminatör filmlerinde görebileceğimiz bir klişe
    john'un babasını ilk gördüğümüz sahnedeki terminatörün yoldaki bir kafatasını ezmesi, ikinci filmde gelecekten bir kesit veren flash forward'daki kuru kafa ezme sahnesine gönderme olmuş.
    ve tabi bir de i'll be back

    --- spoiler ---

    yalnız christian bale hala dark knight triplerinden kurtulamamış. o ses ne öyle? sanırsın john connor değil, vito corleone kurtaracak insanlığın geleceğini.
  • john connor mototerminatörlerden birini yakalayıp diziyle falan bastırarak motoru yerde tuttu, ardından da makinenin sağını solunu söktü kesti.
    ulan dedim şimdi bi benzin kablosunu falan kesicek akan benzini de alnına sürecek.

    kendine not: çocuğunun kurban bayramındaki hayvan kesim işlerini görmemesini sağla
  • filmde şöyle robotlar var: robot x kişisini öldürme emri almış. x kişisini buluyor yakalıyor, ama kafasını cücük gibi ezmek yerine alıp duvara fırlatıyor adamı.
    bu ne lan.
hesabın var mı? giriş yap