• öncelikle yaklaşık bir yıl evvel sokratesla aracılığıyla dinlemeye başladım bu albümü, belirteyim, kendisine de teşekür edeyim. geçenlerde yaşadığım bi hadiseyi de yazarak entry'e girişelim bakalım...
    sokratesla'nın bir pos fan sitesinde okuduğuna göre, bu daniel amcanın en sevdiği albümlerden bir tanesi de faith no more'un album of the year albümü imiş. sağolsun sokratesla çekip netten cd ye kaydetmiş bi ara, kendisine gittiğimde aldım dinledim baya bi bu albümü. dinlerken de, "lan bişeylere çok benziyo lan bu ne acaba?" felan derken, sokratesla patlattı, "olm bu direk pain of salvation!" diye. ben de rahatladım. sonra fenriz'e de dinlettim bu albümü, o da bu kanıya vardı.
    yukarıdaki uzun ve gereksiz paragraftan şunu çıkarıyoruz: daniel amca mike patton hastasıymış, özellikle de perfect element albümünde bu açıkça görülüyor, esinlenme ile direk copy paste arası bi bağ var iki grup arasında. açıkçası 2004 senesinde en çok dinlediğim ve sevdiğim albüm olan the perfect elementin, bu yönünü görmek beni biraz üzdü. ama zaten günümüzde hangi grubun müziğinde ya da albümünde gerçekten özgün bir müziğe, ya da (allah belamı versin kullanıyorum işte o kelimeyi!)sound'a sahip ki....
    albümün uzunluğu(73 dakka 50 saniye) dolayısıyla uzun yol albümüdür bana kalırsa, evden çıkıp iki iş halledicem gelcem diyosanız kasmayın. gece karanlığında odanızda da dinlemeyin, sözlere kaptırıp delirebilir, telefona sarılabilirsiniz. kanımca en iyi pos albümü de budur, özellikle kendisiyle benim açımdan kardeş olan remedy lane'e de 5(beş) basmaktadır. en gaz ve deli şarkısı idioglossia kanımca. ama albümü toparlayan, en bi tüyleri diken diken(tiken tiken de olabilir) şarkı kanımca albüme adını veren şarkı, yani the perfect element'tir. ashes, radyo da çalınmalık bi şarkı, hatta berbat bi klibi de var ama olsun.
    velhasıl mükemmele yakın bi albüm bu. dinleyip de sevmeyeni dışlarım icabında, o kadar at gözlüğü takmış durumdayım.
  • 40 yas uzeri bi abiniz olarak bu albumun cikisini heyecanla bekledigim gunleri ve ilk dinleyisimi hala cok net hatirlarim. hayatimda gerek muzik zevkimin gelisimi gerekse de manevi anlamda en derin izleri birakmis albumlerden biridir kesinlikle.

    ciktigindan bu yana sayisiz defalar dinlememe ragmen buyusunu yitirmedigini farkettigim nadir 3. milenyum eserlerindendir.

    su an dinliyorum da... vay arkadas, 20 kusur yil gecmis. evlenilmis, coluk cocuga karisilmis, haliyle hayat seni o yillardan alip bambaska yerlere goturmus di mi? degil iste, hala ayni seyleri hissediyorum. buyuksun daniel reyiz! ama sunu da soylemeden edemeyecegim: bu albumun ikinci bolumu scarsick gibi bi garabet olmamaliydi haci, cok ayip ettin.
  • çok klişe bir cümleyle başlayacağım sanırım... "bazı albümler vardır..." diyerekten... ya da boşver sözlükçü. böyle bir albümü serdar ortaç şarkısı gibi anlatmak ayıp olur.

    pain of salvation'a beni bağlayan ilk şarkıyı dinlerken yolculuk tribindeydim*. ardından tüm diskografiyi topladım. çoğunlukla remedy lane ve entropia dinliyordum. karlı bir kış günü, yine yollardayım, hava kapalı, her taraf kar içinde, çıkardım cd'leri, the perfect element'i doğru dürüst dinlememiştim o zamana kadar, taktım discman'e, arkama yaslandım. o 72 dakika boyunca albüm beni içine hapsetti resmen. öyle böyle bir tecrübe değildi yani. herhalde mental olarakta tam albümün içine girecek kapasitedeydim. o gün bugündür "bu albüm pain of salvation'un zirve noktasıdır." derim, demeye devam ediyorum, herhalde de öyle kalacak bu düşüncem...

    pain of salvation, şu ana kadar geldiği yol itibariyle ikinci döneminde gibi gelmiştir bana hep... be ile bir defteri kapadılar, grubun müzikal açıdan "klasik" dönemi bitti, farklı etkileşimlerin olduğu yeni bir dönem başladı, kadro değişiklikleri oldu, önce kristoffer gildenlöw gruptan koptu, scarsick geldi, o pain of salvation duygusunu bana bir türlü veremedi, bir süre dinleyip albümü rafa koydum, johan langell ayrıldı, leo margarit geldi, basçı konumuna çare bulunamadı... ha, road salt one gerçekten güzel albüm. onu kendi konusunda yazarım artıkın... diyeceğim şudur, bu albüm pain of salvation'un yükselme devrinin zirvesidir. belki remedy lane içine daha kolay girilir bir albüm. be'de über felsefik yaklaşımıyla daha derin yanlar taşıyor. ama the perfect element, o bahsettiğim "duygu" faktörüyle tüm albümlerin önüne geçiyor. bir progressive metal albümüne ilk dinlemede aşık olmazsınız, anormal birşeydir. the perfect element'te bana bu durum oldu. ilk dinlememde albüme hasta oldum. bu tarz progresif albümler sayılıdır benim müzikal geçmişimde... dream theater'ın awake'i de ilk dinlemede hasta ettiydi beni, orphaned land'in mabool'unu da sayabilirim. daha aklıma gelmiyor.

    albümün açılış parçası used'dan the perfect element'in sonuna kadar dünyadan kopuyorsunuz resmen. bu albümde faith no more etkisi yoğun ama asla taklit değil. ilk şarkı used bu etkiyi en fazla gösteren eser, sanki king for a day, fool for a lifetime'dan çıkmışçasına tınlayan yerler var. grup elemanlarının herbiri albümde ayrı ayrı ışıldıyorlar. gitarlar yoğun ve katmanlı, bu yoğun ses duvarına derinlik veren bir bas gitar, apayrı katman ve tat katan klavyeler ve perküsyon olarak destekleyen dinamik bateriler albümün teknik müzikal yapısı hakkında sizlere fikir verebilir. daniel gildenlöw çok eklektik bir vokal, bu albümde mike patton(sav)'dan chris cornell'e kadar birçok vokalin tarzını harmanlayıp, kendisini de katarak sözlere can veriyor. her şarkıyı teker teker anlatmak isterdim ama sıkılırsın sözlükçü. hele albümü dinlemeyip, şu an "neymiş la bu konu?" diye bakıyorsan, sana yazdıklarım zaten anlamsız gelir. kısaca şöyle bir özet yapayım, in the flesh'in 5:39'da başlayan "now she bites the words..." kısmı, idioglassia'nın "as i search for the ashes, for someone to blame..." kısmı, king of loss'un 5:57 sonrası, falling'in ve morning on earth'ün alayı, the perfect element'in ise "once he has forests and mountains..." ile başlayan kısmı bu albümün duygusal açıdan travmasal zirve noktalarıdır. hiçbir şarkıyı ise ayıramam, hepsi ayrı güzel. ya da şunu diyeyim, falling ve the perfect element ölümcül kombodur. çok sakat durumlarda yaklaşmayın, maazallah.

    bir kız ve bir erkeğin, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemlerinde, hayatlarına etki eden olayları baz alarak yazılan konseptte herkes kendisinden birşey bulabilir. zaten albüm kitapçığına da yazmışlar, "merhamet ve empati duygusu olan herkesin bu albümde kendilerini tanıyacağına inanıyoruz." diye... müthiş bir müzisyenliği, çok güçlü beste ve konseptle buluşturmuş, "duygu" kısmını feci derecede nitelemiş, bütün bunları oldukça akıcı şekilde başarmış, örnek alınası derecede, müthiş bir progressive metal albümüdür. awake, operation mindcrime, a pleasant shade of gray, morningrise gibi albümlerle çatır çatır güreşir.

    tek hayalkırıklığım, the perfect element part 2'nun yani scarsick'in bu albümün konseptüel devamını sağlayacak kadar güçlü bir albüm olmamasıdır.

    progressive metal dinliyorsanız, bu albümü dinleyeceksiniz. seversiniz, sevmezsiniz. ama dinleyeceksiniz. kaçarı yok.
  • resmen bir başyapıttır. dinlememiş insanların kaybı tarifsiz.
  • gitar tonlari, geri vokalleri, soz yazimindaki sairane uslubuyla metal muzigin en asillesmis halidir bana gore bu album.

    gaz bir album degildir, huzunludur ama arabesk degildir, bunalim takilan genclere hitap etmez, insana adrenalin salgilatmaz(zira kosu yaparken falan dinlemeyin abes olur), gercekten muzik dinlemek (notalari, sololari, vokalleri hissetmek) istedigimiz zaman takip dinleyecegimiz bir albumdur tpe!

    keyiflidir yani tpe yi dinlemek, o yuzden geyik bir ortamda elinizde biralarla veya ogrenci evinde vodka seanslari yaparak sarhos olurken dinlemekle zevk alamazsiniz bu albumden. yorgun bir gun mu gecirdiniz iste, veya finalleriniz bitti eve geldiniz aileniz evde yok, ustunuzdekileri degistirmeden salondaki buyuk muzik setine tpe cd sini takin, kendinize bir bardak viski koyun ve sadece muzik dinleyin...

    iste boyle dinlenecek bir albumdur tpe!
  • albümü dinlerken; bir albüm degil de, tek bir sarki dinliyormussunuz hissini yaratan mükemmel pain of salvation albümü.
  • tüm vokalleri temiz duymak imkansız ama üstüste binen sözleri şöyle gider...

    yesterday found him today
    caught him at his last breath
    these walls built to stand come-what-may
    lie shattered in the ashes
    his skin against this dirty floor
    eyes fixed on the ceiling
    he has stretched those chains of sin
    far beyond all feelings
    still, so still...

    in his head a thunderous
    cry of desperation
    tearing voices from his past
    scream for his attention
    behind those eyes a world explodes
    no one there to save him
    all pain that he's been passing on
    answers to his craving
    once more

    i will never leave this shame...

    falling beyond the point of no return
    nothing to become and nothing left to burn

    stealing meaning from this child
    we took away his reason
    his soul put under lock and key
    his heart blackened from treason
    but if you take from those you fear
    everything they value
    you have bred the perfect beast
    drained enough to kill you

    falling beyond the point of no return
    nothing to become and nothing left to burn

    watching unseen untouched bleeding
    empty exposed dying eyes closed

    once he had forests and mountains
    that were only his - listening to him
    once he would run through the summer days
    catching memories for ages to come
    now he is dressing this naked floor
    with his flesh and blood, and times passes by
    his trade of pain might just have lead him
    to deal with consequence
    for some change as time passes by

    i am the waking child
    (lingering, climbing, clinging, clutching
    craving, clawing, hurting, falling down)
    i, the wayward son of a mountain lake
    (of icy liquor tears, of a silent earth)
    (of a rusty lid, of a wingless wind)
    (of an eyeless storm, of fallen gods,
    who lost their way)
    i set myself on fire
    to breed the perfect element

    will i ever walk again?

    falling far beyond the point of no return
    nothing to become and nothing left to burn

    (this is the end)

    nothing left to say,
    the pain will go away
    now you must surely see,
    that you are killing me
    you are killing me
    now you are killing me
    (you must never leave this shame)
    now you are killing me
    (you must never leave this shame)
    now you are killing me
    (you must never leave this shame)

    is this more than you want?
  • falling isimli parçanın sonu ile bağlanan muhteşem giri$i insanın tüylerini diken diken eder.
  • pain of salvation'un 2000 yili cikisli albumu.oldukca kaliteli bir pogressive albumudur.huzunlu melodilere sikca rastlanabilir.yer yer bayan vokallere de yer verilmistir.oldukca guzel bir kapagi vardir.
    parca listesi ise soyledir:
    1-used
    2-in the flesh
    3-ashes
    4-morning no earth
    5-idioglossia
    6-her voices
    7-dedication
    8-king of loss
    9-reconciliation
    10-song for the innocent
    11-falling
    12-the perfect element
  • sanırım hayatımın albümü. sevdiğim, dinlediğim çok albüm var, evet. ancak bu albümü ne zaman dinlesem bambaşka oluyor her şey. hikâyesi falan, ne bileyim, inişleri çıkışları, baştan sona dönüp duran o ana melodi, bu kadar mükemmel bir şey ben görmedim, bilmedim, dinlemedim.
hesabın var mı? giriş yap