• (\_(\ büyümeyi yanlış anlayanlar hariç, her
    (=' : ') yaştan insanın keyifle izleyebileceği
    (,(“)(“) filmdir.
  • ilerde bir çocuğum olduğunda ve 3-4 yaşlarına geldiğinde ilk izleteceğim anime olacak filmdir. ben ki çocukların içi boş vizyonsuz televizyon çizgi filmlerini izlemelerine karşı olan birisi olarak miyazakinin filmlerinin her birinin belli yaşlara göre sınıflandırılıp çocuklara izletilmesi gerektiğine inanıyorum. bu filmlerde ırk, din, insanları ayıran farlılıklar gibi kavramlar ön plana çıkarılmıyor, sadece saf sevgi, içtenlik, saygı, sorumluluk bilinci ve bolca hayal gücü var. çocuklarım da iyi bir çocuk olurlarsa şirinleri değil totoroyu görsünler.

    komşum totoro da sevgiyi, dostluğu, aileye ve çevreye karşı tutumu, doğa sevgisini en güzel şekilde anlatan, 88 yapımı olup eskimeyen bir anime. *
  • duyguları açıklamak gerçekten zor bir iş. mesela gülmeyi mutluluk, ağlamayı üzülmek olarak tanımlasanız bile acıyla gülmek ve mutluluktan ağlamak gibi kavramlar var. ki bunlar bile açıklanabilir bir yere kadar. ancak hayatın doğal akışı içinde karşılaşılan zorluklarda bir arada durmak, bu birlikten gelen huzur, kabulleniş, mutluluk, zorluk ve güzellikle aynı anda karşılaştığı için ağlamak diye bir kavram yok. ancak olmayan bu garip kavramın filmini yapmayı başarmışlar.

    hayao miyazaki'nin bu muhteşem filmi mononoke kadar sert ya da yürüyen şato kadar romantik değil ancak o kadar etkili bir anlatımı var ki kaç yaşında olursanız olun filmi izlerken olgunlaştığınızı hissediyorsunuz. biz de bu cumartesi gününde miyazaki'nin bu filmini bir hatırlayalım.

    --- spoiler ---

    filmin en farklı noktası şu; bütün konu çocukların bakış açısıyla anlatılıyor ancak bu "çocuk işte ne anlar." tarzında yapılmıyor. daha çok çocuklara özgü yeteneklerin ve heyecanların öne çıkarılmasıyla yapılıyor. mesela filmin hemen başında mei ve satsuki'nin yeni evlerine taşındıklarını görüyoruz. evin yeri çok güzel olmasına rağmen ev biraz eski olduğu için kusurları var. ancak bu iki kız kardeş hayıflanmaktansa mesela çürümüş bir tahta parçasını sallayıp dökülen talaşlardan kendilerine eğlence çıkarıyor.

    ayrıca taşınmalarından kısa süre sonra mei ve satsuki evde susuwatari denilen küçük ruhların varlığını fark ediyor. normalde bir evi ruhların basması çok hayra alamet değil ancak susuwatari'ler hem zararsız hem de çok sevimli. bir de nanny'nin de söylediği gibi onları sadece çocuklar görebiliyor. bu da çocukların, yetişkinlerin sahip olmadığı yeteneklere sahip olduklarını gösteriyor bize.

    karakterlerimiz evlerine yerleştikten sonra filmin asıl hareket noktasını öğreniyoruz. mei ve satsuki'nin anneleri hasta. burada yine çocuk bakış açısı devreye giriyor ve hastalığın ne olduğu bize söylenmiyor. bu ağır geçen bir soğuk algınlığı da olabilir daha ciddi bir şey de. ancak çocuklar için bunun bir önemi yok. annelerinden uzakta olmaları onlar için yeterli bir sorun. ancak bu sorunu sert bir şekilde işlemiyor miyazaki. hem babanın her an çocuklarının yanında olması hem annelerinin bir an bile umutsuz görünmemesi nedeniyle mei ve satsuki de ajitasyon ögesine dönüşmüyor filmde.

    ancak filmin bir noktasından sonra yetişkinlerin dünyası ağır basıyor. satsuki okula başlıyor, baba karakteri de üniversitedeki işine dönüyor. bu nedenle mei yalnız kalıyor. miyazaki, yetişkinler dünyasına kayan bu ağırlığı dengelemek için de animasyon tarihinin en sevimli karakterlerinden biri olan totoro'yu getiriyor. totoro evin hemen yanı başındaki ormanın ruhu. vaktini genelde ormanın kalbi denilebilecek bir kovukta uyuyarak geçiriyor. uyanık olduğu zamanlarda ise sihirli palamutlar ile ormanın büyümesine yardım ediyor ve etrafında ne varsa koruyor.

    totoro, mei ve satsuki ne zaman yardıma ihtiyaç duysa ortaya çıkıyor ve sorunları çözerken beraber sihirli maceralara atılıyorlar. burada da sinemanın hatta belki de anlatı tarihinin en ilginç macera anlayışlarından biri var. normalde macera yazmak kolaydır. aşılacak bir engel ve o engelin altında kalan bir karakter yazarsınız. sonra karakterinize yavaş yavaş bu engeli aştırırsınız. engeli nasıl aştığınız ise hikayenizin tarzına kalmış bir şey. ancak temelde mücadele edilecek bir şeye ihtiyacınız var macera hissini yakalamak için.

    işte bu filmde macera hissi bu zorluklar yazılmadan yaratılmış. yenilen ya da kazanan bir taraf yok mesela. annenin kaybı ihtimali var ancak bu sadece çocukların düşüncesi. çünkü gerçekte annenin hasta olmasıyla değil, anneyi kaybetme korkusuyla mücadele ediyor çocuklar. bunu da babalarından ve birbirlerinden aldıkları destekle aşıyorlar.

    bu sayede miyazaki size korunaklı bir alan içinde huzurlu bir şekilde macera hissini veriyor. mesela mei, satsuki ve totoro'nun tohumları ektikleri küçük bahçeyi büyüttüğü, daha sonra da rüzgara katılıp kırları gezdiği sekansa bakın. burada ağaçlar çıkmasa da totoro topaç üzerinde uçmasa da kaybedeceği bir şey yok karakterlerin. yine de müthiş heyecanlı bir sahne burası. ayrıca o ufacık fidelerin birleşip ulu bir ağaca dönüştüğü kısımda macera filmlerinin finaline benzer bir başarı hissi var. bu da dediğim gibi temelleri sabit olan bir yazım için eşi benzeri olmayan bir kullanım şekli.

    --- spoiler ---

    son olarak şunu söyleyeceğim filmin gerçekten çok özendirici bir havası var. mesela ben uzun zamandır japonya kırsalında bir ev hayali kuruyorum. böyle kayan kapıları olan, iki adım ötesinde ormanların başladığı ve kapısının önünden dere akan bir ev. mesela fırtına çıktığında kirişlerinden ses gelsin ama sağlam dursun, sıcaklarda da tüm kapıları açıp serin serin oturayım istiyorum. ama bu hayalin nereden geldiğini bilmiyordum. daha doğrusu hatırlamıyordum. bugün filmi tekrar izleyince fark ettim ki ben buradaki evi görmüşüm, sonra filmin ortamını unutmuşum. ama o ev fikri hiç çıkmamış aklımdan. ben de yıllardır bu filmdeki evde yaşamanın hayalini kurmuşum.

    ancak filmin özendirici tavrı sadece görüntüden ibaret değil. hepimiz insanların bu filmdeki kadar güçlü, umutlu ve yardımsever olmadığını biliyoruz. gerçek dünya maalesef hiçbir zaman miyazaki filmi gibi olmuyor ancak film sizi öylesine etkiliyor ki film bittikten sonra üç dört gün boyunca "tonari no tot-toro, tot-toro." diye şarkı söylerken etrafınızda hata yapan insanlara da filmdeki baba karakteri gibi anlayışla bakasınız geliyor. o yüzden ormanlarla arkadaş olduğumuz zamanı özleyen biriyseniz siz de filmi tekrar izleyebilirsiniz.
  • baştan sona çok büyük özen ile hazırlanmış, sayılamayacak derecede ufak ayrıntılar sayesinde inanılmaz bir gerçekçilik kazanmış şaheser. iki küçük çocuğun orman perisi (ayısı?) totoro ile başlarından geçen maceranın aynen uyumadan önce çocuklara anlatılan bir hikaye tadında anlatıldığı, miyazaki amcamızın neden anime dünyasının kralı olduğunu gözlerimizin önüne seren eser. karakterler o kadar saf, o kadar iyi tasarlanmış ki, tüm walt disney karakterlerini toplasalar bir mei etmez, edemez.

    nasıl grave of the fireflies izleyicileri depresyona sokuyorsa, my neighbor totoro da insana yaşama sevinci aşılayıp insanı depresyondan çıkaran bir çalışma. hastası olmamak mümkün değil.
  • yağmur altında kafasında yaprakla catbus bekleyen totoro ile babasını beklerken uyuyan kardeşi mei'yi sırtına alan şemsiyeli minik satsuki'nin yanyana göründükleri sahne hayata bağlar insanı.
    bir de yan etki olarak, gün içinde tot-to-ro diye bağırtır.
  • nasıl anlatmalı ki bunu? öncelikle, baba ile kızları arasındaki ilişkiyi çok kıskandığımı söylemeliyim. hele o banyo sahnesine bayıldım. aslında oldukça hafif bir anlatımı olan, kanımca çocuklara yönelik hazırlanmış bir yapım ancak bağımlılık yaptı bende. canım sıkıldıkça açıp açıp izliyorum, keyfim yerine geliyor. ingilizce seslendirme ile izliyorum ve mei'yi kim seslendirdiyse hayran oldum. bir çocuğun verebileceği tepkileri öylesine güzel seslendirmiş ki, sanki bir anime değil de gerçekten bir çocuğu izliyormuş gibi hissediyorsunuz.

    miyazaki baba yine çok güzel bir hikaye anlatmış. princess mononoke veya spirited away'deki derinlik bunda olmasa da hiç sıkılmadan izliyorsunuz, içiniz neşeyle doluyor. el laberinto del fauno ve şirinler benzetmelerine katılıyorum; çocukların hayal gücü ve ormandaki yaratıklar aynen yer almış. totoro ve kedibüs çok iyi düşünülmüş ancak biraz korkutucu buldum ben. özellikle totoro bağırdığında ya da ağzını açtığında tırstım baya ama 4 yaşındaki mei'nin bile korkmadığını görünce kendimden utandım. hele kedibüsten daha çok korktum. her an çocukları yiyecek gibi, sinsi sinsi bakıyormuş gibi geldi bana. 25 yaşında biri olarak kendimi daha ne kadar rezil edebilirim bilmiyorum şu anda. ancak o küçük totoro'lardan birkaç tanesini eve alıp beslemeyi, yumuşacık görünen tüylerini okşamayı çok isterdim.
  • miyazaki'nin en neseli, sevimli, cocukca eseri.. cocukca derken sadece cocuklar icin degil ama cocuklarin manyak zevk alacagi bi film demek istiyorum.. totoro gelmis gecmis en sirin varlik olmakla birlikte, onunla yarisabilecek tek sey mei'nin (kucuk kiz) totoro diyisi olabilir..
  • hamster, baykus ve ayi karmasi bir orman perisi bu kadar sirin olur mu? evet olur. miyazaki kedi'den otobus yapmis aklimi basimdan almistir bu sanat eserinde.
  • perili ev kavramına doğudan ve çocukça bir bakış atan film... kurukuru denen varlıklar bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor... filmdeki babanın çocuklarına tavrı da ayrı bir sohbet konusu....
    bu arada anne iseniz ya da annenizden uzak iseniz film gözlerinizin dolmasına neden olabilir...
    filmle ilgili tek sıkıntı ise filmi bizimle birlikte soluksuz izleyen 2 yaşındaki oğlumun 2 gündür türkçe yerine japonca konuşmaya başlaması...
  • müziği ayrı mutlu ediyor, çizimler ayrı, senaryo ayrı. bittiği an tekrar başlattığım yegane film. açlıktan ölmek üzere olmasam biraz daha yazabilirdim hakkında evet.
    "baba sen çiçekçiymişsin". eheh, en sevdiğim çocuk repliği, burada da var.

    edit: canım çekti, yine izleyeceğim.
hesabın var mı? giriş yap