• misal, 10-15 yıl önce öyle olsaydı ben üniversite okuyamayacaktım.
    çünkü maddi imkanım yoktu.
    kredi mi?.. üç kuruş öğrenim kredisi bile vermemişlerdi o zaman.

    sonuçta, üniversitede okuyamayacaktım.
    şu anda yaptığım mesleği yapamayacaktım.
    tanıdığım benim gibi onlarca arkadaşım gibi...
    çok muhtemeldir ki, çocuğuma da üniversitede okuma şansını, yani parayı sağlayamayacaktım.
    işçi çocuğuydum.
    işçi olarak kalacaktım.
    çocuğum da öyle kalacaktı..

    ama aldığım her nefes için vergi ödemeye devam edecektim.
    peki her bir boku devletten parayla satın alabileceksem, ben neden bu kadar çok vergi ödüyorum anasını satayım? bir tek polisin copu mu bedava kamu hizmeti olacak bu ülkede?
  • yeni yök başkanı yusuf ziya özcanın açıklamasıdır efendim. kendisi tüm devlet üniversitelerini paralı yapmak arzusundaymış. hoca demiş ki: "okullar bedava, böyle birşey hiçbir yerde görülmemiştir. isteyene 8 - 10 bin ytl kredi verelim mezuniyetten sonra ödesin". buradaki amaç sadece belli sayıda insanı üniversiteye taşımakmış.

    ne diyelim küçük amerika oluyoruz, hoş geldin vahşi kapitalizm..
  • "bedava okul gorulmemistir" ifadesi en kibar sekilde soyleyecek olursam "tamamen yanlistir". cunku bedava okul gorulmustur. almanya'da, fransa'da, iskandinav ulkelerinde universite egitimi parasizdir. her ulkeyi incelemedim ama kita avupasinda genelde turkiye'deki harca benzer cuzi bir harc parasi disinda universite egitimi tamamen devlet tarafindan karsilanir. okula para verilmedigi gibi gecinecek kadar kredi almak da mumkundur.

    bu durumda iki olasilik var. ya sayin yok baskani yusuf ziya ozcan ingiltere-amerika-japonya disinda uygulanan universite sisteminden bihaberdir, ya da cok kolay sekilde yalan soyleyerek kamuoyu yaratmaktadir.

    edit: cacik utesi italya'da da bedava diye ekliyor. sayin sosyoloji profesoru ve yok baskani ozcan'in gerekli bu bilgileri ogrenmesi icin yuksek ogretimi bedava olan diger ulkeleri de buraya eklemeye hazirim.
  • bir eğitimcinin, akademisyenin ağzından çıktığına inanmak istemediğim, beni şaşırtmaktan ziyade üzen açıklamadır. yıllarca devlet üniversitesinde akademisyenlik yapmış, üniversitelerde nelerin yaşandığını bilen, bilmesi gereken bir insanın göreve geleli daha 1 ay bile olmadan kemal unakıtan ağzıyla konuşmaya başladığını görmek gerçekten içimi acıtıyor.
  • universiteler'in ucretliligi, ucretsizligi icin universite'nin kimligi, fonksiyonu ve var olus sebeplerinin az gozden gecirilmesinde fayda var.

    ilk evvela universite denildiginde akla gelen, ve bu tartismada da de facto deger olarak sunulan, "kaliteli, verimli, profesyonel, teknik isgucu uretimi" soylemine dikkat kesilmek gerekiyor. universiteler sahiden bu fonksiyondan ibaret midir? dahasi universiteler daima bu fonksiyonlara mi hizmet etmislerdir?

    universite egitimi taniminin ozellikle 20.y basinda yarattigi tartismalar, kimi tartismalar gibi artik tartisilmadigindan unutulup gitmisse de hatirlatmak, ruhu sad olsun demek isterim. universite'lerin "teknik is gucu ureten kurum" olmasi, ve bu ozelligi ile anilmasi koku cok eskilere gitmez. tam bir tarih vermek mumkun olmasa da universitelerin bu istihdama yonelik teknik egitim kimligi kazanmasi sanayi devrimi (ya da oyle anilagelen donem) sonrasina denk gelir. sermayenin guc kazandigi ve merkezi ulus devletlerinin kurgulandigi avrupadan amerikaya, sonralari avrupa, rusya ve amerika'nin hegemonya yarisi icinde karsilikli akimlasma sonucu universiteler "istihdam ve teknik ustunluk" gibi kaba pozitivist, itikatli modernist bir kimlige burunmustur (kabaca soyle ozetlenebilir: bilim arttikca teknoloji gelisecek, teknoloji gelistikce kaynaklar esit ve verimli dagitilacak, en nihayetinde toptan refah ve insanlik yukselecek, cosacak. kabaca soyle degillenmistir: bilim ve teknolojinin destegiyle renklenen 1. dunya savasi, 2. dunya savasi, soykirimlar)

    universite nam yuksek, rafine ogretim'in uluslarasi hegemonya savasina, sermaye (ya da sscb orneginde oldugu uzere merkezi otorite) tabanli surekli uretime yonelik emek somurusune nitelikli ve seri uretim isgucu uretmek ulkusune donusmesi, bunun da ozellikle 20.yy in ikinci yarisinda yasanan iki kutuplu dunyanin iki kutubunda da onaylanmis, kabul gormuslugu universite'nin eski aristokrat elitist paradigmadan cikip halka inerken somurulenler arasi olusan kulturel hiyerarside bir statu sembolune donusmesi, vesairesi de unutulmamali ki az sonra diyeceklerim bir manaya gele.

    "universitelerin maliyet hesaplari"ni yaparken sosyal devlet, vergilendirme ve nitelikli egitim'in konusu ederken es gecilmemesi gereken, ama 200 entryde pek bahsinin gecmedigini dusundugum bu ozelligi tartismadaki malum taraflar'in dikkatine pek degmemektedir. "daha iyi universiteler olsun" derken, bu "iyi"lik beklentisini olcup, degerlendirirken "daha iyi" universiteden beklentilerimizi, bu hegemonya savasindan bize miras kalan, sermaye'nin, seri uretim demir kafeslerin kalibinin dokuldugu dayatma beklentilerden, kulturel sartlandirmalardan ayirabiliyor muyuz?

    tartismanin konusu degilmis gibi gorunse de, universite'nin tanimi ve ne olmasi gerektigi ucretlendirilmesi ve sosyal devlet yapisi icinde hangi fonksiyona hizmet edecegiyle alakali kosul ve luzumlari da tekrardan gozden gecirmemizi gerektiriyor. bilim ve egitim'in kozmik bir yalnizlik icinde yasanip giden su dunyada sonrasiz, nedensiz, nicinsiz, alelacele kosulan bir yarisa donusturulmesi, bu yarisa taraf olmaya da bu denli hazir olup maliyetini de cepten, kimin cebi olursa olsun, odenmesinde dikkate alinmasi gereken en temel durumlardan birisi de budur? bu manyakca, ici bos hirs tabandan tavana mi yayilmaktadir, tavandan tabana mi dayatilmaktadir? bu hirsa "daha iyi universite icin eller cebe" derken ne kadar istirak ettigimiz de bu anlamda durup dusunulmesi gereken bir sey degil midir?

    bu cercevede sevgili kardesim imanuel'in iki maddesine bir zum yapmak isterim

    misal egitim hakki karinesinden bakarsak temel egitim tanimi universite'yi kapsar mi kapsamaz mi? geleneksel anlamda temel egitim lisans, orta ogrenim'i de kapsamaz. yani insan haklari beyannamesinin geleneksel tanimindan hareket edersek (ki bundan hareket ederken bu metnin de yapisini bir ara bozmak gerekliligine de deginmek isterim) devlet'in orta ogrenim'den lise'ye, lise'den universite'ye, universite'den doktora'ya, doktora'dan akademik arastirmalara kadar bir alani garanti altina almak zorunlulugu yukumlugu yoktur. ama yakin zamanda turkiye'de bir cok ulke'de oldugu uzere temel egitim'in tanimini genisletilmis, orta ogrenim'i de kapsar hale getirilmistir. bu temel egitim luzumunun soyut degil sosyal gercekligi ile iliskilendirilebilir, ortaokul mezunu olmak mevcut toplumsal yapi icinde bir donem'in ilkokul mezunu olmakligina denk bir yerde durmaktadir. bu kapsam genislemesi de ortaogrenim denen alan daralmis, temel egitim ile lisans egitiminin arasi kapanmaya baslamistir. bu ilk evvela su manaya gelir: temel egitim bir sabit degildir, devletler ve toplumlar alisilageldik tanimlarla degil sartlarin gerektirdigi tanimlarla hareket eder, semantik genislemelere girer.

    bu alanin tamamen kapanmasi, dahasi universite'yi de kapsar hale gelmesi bir coklarina gore nitelikli isgucu arzinin cogaldigi, "gelismis" ulkelerde mumkun olmaktadir, olumlu bir parametredir. tabi bu olumluluk yine nitelikli isgucu tanimiyla uretimin bicimi, egitilmis ile tabi oldugu sosyal/ekonomik yapilanmanin iliskisi acisindan degerlendirilmektedir, degerlendirilmelidir. egitim aski, cehaletin sona ermesi, vesairesi gibi hedeflerden ziyade ortaogrenim de dahil olmak uzere sistem'e uyumlu isgucu ibresi daha agir basmakta, fachidiotlasma "egitim atesi" ile harlanan firinlarda yurutulmektedir. bu gercekten "ileri"ye, ya da ileriden anlasilan olumlu, idealist, estetize edilen reklam metinlerinde gorulen'e uyumlu bir manzara midir? sermayeye daha iyi, daha nitelikli calismak, hegemonya mucadelesinde daha etkin olmak, bu ugurda silah endustrisinden, polis devletine, cevre kirlilginden konsensus mimarligi/muhendisilige kadar her alanda en iyi hizmeti gostermek icin mi elleri cebe atiyoruz? ve dahasi elleri cebe atarken butun bunlari bu bicimde kurgulamayi basarmis bir sistem'in o sistem'in araclarinca kontrol edilebilecegine, tum ahlaki cash nexustan gecen bir sistem'in kendi kendisini modere edecegine, etmesi icin gerekli formasyona izin verecegine inaniyor muyuz?

    az durup dusunmek gerekiyor: elin kimin cebine gittigi mi onemli, o cepten cikan ile neye\niye yatirim yapildigi mi?

    "iyi bir egitim" idealizmi ve kurugurultulu reklam mottosunu yiyerek devam etsek ve "cepten odemek lazim" dersek dahi sorunun sadece ahlaki, felsefi, varolussal kismini kiskislamis olmakla kaliyoruz. gercek su, kendisine hizmet etmek, universite borclarini odemek icin omru billah issizlik ve seri uretim mezun acik tehditine karsi calismak mecburiyetinde kalan, sermayenin bu konformizm catisi altinda insa edilen universitelere para akitmak zorundayiz. kendi cebimden harcayarak kendi cebimden gecinen sermayeye calismak icin ilk verene borclu duruma geciyorum, bunu da "iyi bir egitim" icin degil, iyi bir maas ya da surunmemek, acikta issiz kalmamak icin yapiyorum. peki bu gezegende, bu varolus suresinde ben kimin ve neyin icin yasiyorum? borc odendikten sonra gelecek guzel gunler icin mi? ayni donguye girecek cocuklarim icin mi?

    oyunun kurallarini kendi icinde celismez bir yapiya uydurmak, yani uydurulmus kurallarin kendi icindeki uyumunu kontrol edebilmek, oyunun kendisini mantikli, manali ve akil yapmiyor. bu kurallar semasinin varolabilecek tek anlamli model oldugunu kabul edip, bu onkabuller cercevesinde uyumlulugunu, optimizasyonunu saglamaya yonelik tartismalara girmektense, yuksek ogretim'in, universite'nin vermesi gereken, verecegi vaadiyle girmek icin gotumuzu yirttigimiz, ama kapsami hep var olan ile sinirli tutulan sorgulayici zihin'le bunun bu sekliyle luzumlu olup olmadigini sormak, bu haliyle tartismaninin luzumu ve mantigini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
  • ilk olarak (bkz: dostum istifa demissin ama burasi turkiye)

    çok bir yerinde ve kişinin makamına yakışan açıklamadır. bir insan kendi kendine aynı konuşmada bu kadar çelişemez sanırım. tamam çok güzel üniversiteler paralı olsun böylece devletin üniversitelere yaptığı o azıcık ödemeyide keselim ve öğrencilerin bizden aldıkları kredi şeklinde karşılayalım. nasıl olsa bunlar 4 sene içinde okulu bitirip bize geri öderler. böylece çok güzel ekonomik kaynak oluşturmuş oluruz. hatta üstüne üniversiteleri komple özelleştirelim.üstüne öğrencileride özelleştirelim zaten en akıllıları amerikaya filan kaçıyor ileride.

    işsizlik çok bu yüzden katkı kredisini yükseltemeyiz çok büyük açık olur diyen bir insan kalkıpta akabinde üniversiteler paralı olsun öğrencilere 10 milyar kredi verilsin onlarda bunu geri ödesinler deme gafletine nasıl düşer.eskiden cep telefonları çoluk çocuğun teknoloji oyuncağı olduğu sırada böyle bilmemkaç ay taksitle telefon almak pek bir moda olmuştu. üniversitelerde sanırım aynı bu sisteme döner. allahın yüzüne bakmasıyla iş bulan ve aylık geliri 800-1000 ytl civarı olucak olan üniversite mezunu genç yaklaşık bir 10 15 yıl her ay devletine bu krediyi geri öder. bu arada yemesi , içmesi , kirası vs içinde dilenir.

    ne diyim bilmiyorum bu ara ülkemiz o kadar laçka şekilde yönetiliyor ve yönlendiriliyor ki çok kızamıyorum bile alıştım artık. enflasyon'un %100 hedefinden şaşması kuraklığa bağlanırsa , çok şükür ülkeyi toptan sattık gibi sevindirici beyanatlar verilebilirse yakında gökten tepemize üç elmada düşebilir, afedersiniz ama yerden sekip tekrar bizim götümüzede girebilir.
  • "normalde maliyetsiz olan bir temel hakkin ucretli hale getirilip vatandasin soyulmasi" seklinde yorumlanmasi elbette gercekdisi. konunun ekonomik merkezinin bir dolayli\dolaysiz vergi tartismasi varyanti oldugunun, ahlaki boyutunun (ahlaki boyutu var cunku denildigi gibi araba alinmiyor, toplumun gelecegine yatirim yapiliyor) da bu oranin ne kadar olmasi gerektiginin anlasilmasi icin birinin cikip tane tane anlatmasi gerekti (kendimden bahsetmiyorum).. hem de taa 200 kusuruncu yazida.

    ilaveten:

    1) egitim hakkindan bahsedilmis bolca, devletin sorumlulugu babinda. halbuki o baglamda -evrensel insan haklari beyannamesi baglaminda yani, madde 26- garanti edilen temel egitimdir, universite egitimi bunun otesinde.

    2) zaten ortada elinden alinan bir hak yok. maliyetini toplum yerine sen karsilayacaksin, direkt cebinden de degil borclanma yoluyla, oneri budur. eger ki devlet dileyenin uygun sartlarla kredi bulabilecegi olanaklari temin edemiyor veya bu konuda ayrimcilik yapilmamasini garanti edemiyor, o zaman yuksek egitim hakkinin elinden alinacagini soylemek yerindedir

    yani burada dikkat edilmesi gereken, kredi saglayanlarin bu isten vurgun yapmamalari, issizlik orani ve mezunlarin ortalama geliri dusunuldugunde sartlarin caydirici olmamasi. ustune, verginin de ayni oranda azalmasi (yoksa ne diye bu ise girisiyoruz). bunlar zor gozukuyor.

    ekonomik aktiviteyi arttiracak,universiteleri maddi yonden daha ozerk yapacak ve bireyci ahlaka gore daha adil bir sistem mi, yoksa egitilen kisinin toplumun ortak zenginligi addedilip, masrafinin da ayni sekilde topluca karsilanmasini savunan ve uzun vadede dayanisma kulturunu baltalamayacak bir sistem mi? aradaki dengenin bulunmasi icin bunlarin analizinin yapildigi tartismalar daha uretken olacaktir
  • (bkz: sosyal devlet)

    "ii. cumhuriyetin nitelikleri

    madde 2. – türkiye cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."

    kendileri anayasamızın 2. maddeleri olur. eğitimde, sağlıkta fırsat eşitliği falan, bunlar güzel şeyler.
  • turkiye de ucretler son derece iyi ise söylenmesi mantıklı olan söz.
  • nasılsa iş bol. mezun olunca şırrraaakkk diye işe girilebilen bir türkiye' de neden olmasın cümlesi. mezun olsunlar sonra ödesinler. ama misal bedavaya 1 sene staj yapmak zorunda kalanların harç borcuna faiz işlesin. kazansaydı pezevenkler. ödeselerdi harçlarını. el kesesinden gerdeğe girmek kolay. işsizim diyip ortalıkta gezinenlerin tek amacı var zaten, ben biliyorum. sabahları "dobra dobra" yı falan seyretmek istiyorlar. şenlendirici kimleri şenlendirmiş, kimlerin memeleri silikon onları öğrenmek için. yaa işte, insanın başına ne gelirse ya meraktan ya da merak kediyi öldürdü. ben katılıyorum başkanıma. paralı olsun. burslar da kalksın. hah, bi de öğrenciler öpsün bi kaç hocayı. üniversitelerde birlik, dirlik ve samimiyet sağlansın.
hesabın var mı? giriş yap