• aspirin, kokain, omo
  • hayatımdaki varlık ve yokluğunu "yanlarımdan" anladığım şey.

    şimdi öncelikle, tuz benim için hayatın "varsayılan ayarıdır." şekersiz yaşarım, unsuz da fena gitmem ama tuzsuz = hayır. tuzu bırakmayı denemedim bile, bu benim gündemimde hiçbir zaman olmadı.

    o yüzden "üç beyaz" kavramımın içinde tuz yok. onun yerine nişasta var.

    şekere zaten çocukluğumda bile bayılmadığımdan, iyice azaltmak benim için sorun olmadı. direkt şeker olarak aldığım tek şey çay kahvenin şekeriydi, onu da yıllar önce bıraktım. düşün bak bu şeyi öyle aramıyorum ki meyve bile canım istemiyor ve nutella'nın evime girmişliği yoktur.

    ha "yeri" gelir sütlü çikolatalı tatlının içinde boğulurum o ayrı. o yerin zamanı da malum. her zaman olmuyor.

    sıra "indirekt" şekerlere geldi ki zaten diğer beyaz da bir anlamda bundan sayılır.

    ben aslında onunla ilgili bariz bir sorun tespit etmiş değildim.

    fakat akıl yürütme şeklim şöyle gelişti:

    1. kilo sorunum yok şükür.
    2. sadece daha şekilli olmak istiyorum.
    3. bunun için insanın hareketli olması lazım.
    4. bu da kan dolaşımıyla direkt alakalı, hangisi hangisinin sebebi bilmiyorum ama iyi dolaşımın yoksa hareket edemezsin ve hareket edemezsen de kanın düzgün dolaşmaz.
    5. o zaman bu kanı ağırlaştırmamak lazım.
    6. o zaman ununa nişastana dikkat edeceksin tatlım sorry.

    bundan sonra özellikle akşam yemeklerime dikkat etmeye başladım.

    öğle yemeğim için özel bir çaba sarf etmedim ama akşamları evde pirinç - makarna - patates olayından vazgeçtim.

    ekmek zaten akşam pek yemem ama evde bulundururum. tam buğday bulundurmaya başladım.

    pirinç yerine bulgur kullanmayı o kadar abarttım ki içim çıktı bulgurdan, en son dolmayı bile bulgurla yapıyordum.

    makarnayı da ya tam buğday ya kepekli almaya başladım. barilla'nınki güzel seviyorum onu ama kepekli makarna pek güldüren bir şey değil. üzerine sos yanına et falan derken oluyor ama.

    patates yemeği? fırın makarna? beşamel soslu herhangi bir şey? mantı? börek? ahah şaka yapıyorsunuz galiba.

    ha mesela böreği öğlen için ofise götüreceksen yanında yiyeceğin salatayı evde hazırlayıp kavanoza koymayı unutma tatlım okey?

    derken akşam için başlayan bu işler öğlene de sirayet etmeye başladı.

    bütün bunlar olurken bir ara spor salonuna da gidiyordum. spor öyle çat diye sonuç veren bir şey değil malum. ama bedenimde hiçbir kalınlaşma olmasına rağmen kilomun arttığını fark ettim. bunu sıkılaşıyor olmakla açıkladım.

    aynalardan şikayetim de olmuyordu ayrıca. hayallerde yaşatılan bir forma sahip değildim ama hiç fena da sayılmazdım.

    derken yaz geldi. salona gitmeyi bıraktım çünkü tatile gidiyordum ve o tatilde çok fazla yüzdüm. 3 haftayı ailemle on günü de sevgilimle geçirdim ve cidden yüzdüm.

    aylar boyunca akşam yediğin lokmaları sayıp, haftada iki ya da üç akşam salona gidip, gitmediğin dönemde de günde iki saatten az olmamak üzere yüzünce, evet, iyi oluyor.

    derken sonbahar geldi.

    dikkatli mutfağıma geri döndüm - ama salona değil.

    derken bu sonbahar sonradan bana biraz ağır geldi.
    lan noluyor derken kış geldi.
    en sevmediğim havaları atlatmaya çalışırken, başıma bir de olmadık korkular ve kaygılar geldi.
    neyi nasıl halledeceğim ya da bir sokak ortasında ölüp gidecek miyim allah kahretsin böyle hayatı derken, bir de baktım ki, o hayata dair ne varsa bana fazla geldi.

    ben son aylarda biraz sıkıldım.

    aylardır pirinç içerdiği için yayla çorbası bile pişmeyen evimde, son bir iki ayda börek, fırın makarna, normal makarna, irmikli tatlı, pirinç pilavı, patates ve dolma hiç eksik olmadı.

    akşam salata ve çorbayla beslenen bünyem, karnıyarıklara üşenmeyip pastırmayı kaymağa bulanmış ekmekle yiyen bir hale evrildi.

    kasım ortasında salona tekrar başlayıp, 1.5 ay gidip, ocak ayı boyunca yine kapısından girmedim. özellikle o arada, evimde makarna ya da pilava düşmediğim olmadı - pardon oldu. pideye adana basıyordum.

    browni ya da ne bileyim sütlü tatlı veya öyle bir şey gömmediğim gün yok. banko öğleden sonra, plase akşam evde kahve içerken. sürpriz, ikisinde birden.

    ha en azından şimdilik kilo almış görünmüyorum, belki de almışımdır bilmiyorum evde tartı yok. ama oldu bunlar.

    ve aylarca dikkat edip kendimce stratejiler geliştirip rahatsız olmadığım bir hale nihayet gelmişken, bir süredir aynadaki halimden hoşlanmıyorum. dışarıdan görünmüyor ama ben biliyorum.

    işte bunlar hep o üç beyaz.

    ben tipimin düzelmesini sağlıkla ilgili ya da beni buna mecbur bırakan sebeplerden istemiyorum.

    birincisi, düzgün olmak hoşuma gidiyor. bu bana iyi geliyor.

    ikincisi de sevgilim düzgün sgdhshhsg hem nedir yani daha güzel bir sevgilisi olmasın mı adamın, ayrıca da evde bulamadığını dışarıda yemek iyi bir şey değil ben ona evde kendim yaparım sfghhsfhahf tövbest.

    e şu durumda bir seçim yapmam gerekiyor,

    ya kendimi tavuk suyu ve bol tereyağıyla yapılmış tavuklu ve nohutlu pirinç pilavının sarhoşluğuyla mutlu etmeye devam edip ayıldığım zamanki görüntümden hoşnut olmamaya devam edeceğim, ya da evden ofise salata taşımaya tekrar dönüp üç beyazsız bir hayattan farklı tatlar almanın peşine düşeceğim. kendimi beğenmek de bu tatlardan biri olacak.

    bilmiyorum altan bilemiyorum.

    "yeter yeter, öleceksek ölelim,
    hadi vur kendini şekere, una ve nişastaya vur."

    ama sonra sakın aynaya bakma. sevgili konusuna hiç girmiyorum.
  • açılımı beyaz saray, beyaz eşya ve beyaz kadın olan üçleme.
  • gençler için modifiye edilmiş hali
    eroin
    kokain
    amfetamindir.
    üçünden de uzak durmak gerekir. yoksa allah çarpar.
  • $eker, tuz, undan olu$an trio.
  • (bkz: rakı)
    (bkz: peynir)
    (bkz: beyaz leblebi)
  • doğrusu 4 beyazdır. sağlıklı ve uzun bir ömür için bunlardan uzak durulması gerekir.
    (bkz: un)
    (bkz: tuz)
    (bkz: şeker)
    (bkz: zekeriya)
  • (bkz: yoğurt)
    (bkz: ayran)
    (bkz: cacık)

    eğer aynı anda öğle yemeğinde tüketilirse saat 3 gibi insanı helva moduna sokar. ben ettim siz etmeyin. sanki 20 yıldır hiç uyumamış gibi hissediyordum kendimi. şerrefsizim, eğer lüks bir otel olmasaydı az kalsın yan binadaki otele gidip uyuyacaktım. orospu çocukları biz dışkapı bebesiyiz 250 lira ne lan.
  • başbakanımızın sağlıklı vatandaşlar ve yandaşlar yetiştirmek konusundaki hırsı göz önüne alındığında, yakında bunları içeren besinlere de bir zam bekliyorum.

    mesela beyaz ekmek 10 lira olsun, şekerli ve asitli içecekler 20 lira olsun. tuz hepten yasaklansın, ya da kapalı alanlarda tüketilmesi yasaklansın.
hesabın var mı? giriş yap