• mesnevi'den:

    • insanoğlu hayallere kapılmayı sever, hayalle gelişir; hayalleri güzelse, onunla rahatlar.
    • yok, hayalleri hoşa gitmeyecek olursa, kötü hayallere kapılırsa, mum gibi bu ateşle yanar, erir gider.
    • yılanların, akreplerin arasında bile olsan, allah seni güzel hayallerle avutursa...
    • yılanlar da, akrepler de sana eş, dost olur. çünkü güzel hayalin, bakırı altın yapan bir kimyası vardır.
    • sabır, güzel hayallerle tatlılaşır, çünkü hepsinden önce sıkıntıdan kurtuluş hayali gelir, seni rahatlatır.
    • o kurtuluş hayali, içteki imandan ileri gelir, îman zayıflığı ümitsizlik, iç sıkıntısı verir.
    • sabır, iman yüzünden baş tacı olur. çünkü sabrı olmayanın imanı yoktur.*

    *bir hadis-i şerifte; "bir kimse de sabır yoksa, onda sağlam iman da yoktur." buyrulmuştur.

    • hz. peygamber; "gönlünde sabır olmayan kişinin, allah'a da imanı yoktur." diye buyurdu.
  • bir yıldızı kayarken görünce,tutacak dileğiniz olmadığını fark etmek..hayattan hiçbirşey istememek daha doğrusu beklememek…
  • allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmek, çok büyük bir hatadır.

    cenâb-ı hak buyuruyor:
    bismillahirrahmanirrahim

    “de ki: ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! çünkü allah bütün günahları bağışlar. şüphesiz ki o, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (zümer, 53)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “cenâb-ı hak’tan ümid kesmeyen günahkâr, allâh’tan ümid kesen âbidden rabbine daha yakındır!” (süyûtî, el-câmiu’s-sağîr, ıı, 68)

    bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

    “kıyamet günü bir köle getirilerek: ‘seni bana kulluk etmekten alıkoyan neydi?’ diye sorulur. köle: “beni mübtelâ kıldın, başıma birçok efendi verdin. onlar da beni sana kulluk etmekten alıkoydular.

    “bu cevap üzerine yûsuf (as) köle olarak getirilir ve “senin köleliğin mi daha sıkıntılıydı, yoksa bununki mi?” diye sorulur.

    o köle de: “hayır, yûsuf’unki daha sıkıntılıydı.” diye cevap verir. “peki, onun köle oluşu bana kulluk etmesine niçin mâni olmadı?” denir.

    daha sonra bir zengin getirilip: “seni bana kulluk etmekten alıkoyan neydi?” diye sorulur. zengin cevaben: “bana çok mal verdin.” der ve tâbi tutulduğu imtihanı anlatır.

    bunun üzerine süleyman (as) getirilerek adama sorulur: “sen mi daha zengindin yoksa bu mu?”
    zengin:
    “hayır, o daha zengindi.” diye cevap verince; “peki bu, zenginliği onu bana kulluk etmekten neden alıkoymadı?” denir.

    sonra bir hasta getirilip: “seni bana kulluk etmekten alıkoyan neydi?” diye sorulur. hasta: ‘bana şöyle şöyle belâlar verdin’ der.

    bunun üzerine eyyûb (as) getirilir ve hastaya: “sen mi daha çok zarar görüp belâya uğradın, yoksa bu mu? diye sorulur. hasta: “hayır, o.” deyince: “peki bu hastalığı onu bana kulluk etmekten neden alıkoymadı?” denir.

    sonra isyan sebebiyle allah’ın rahmetinden ümîd kesen biri getirilip: “niçin rahmetimden ümid kestin?” diye sorulur. adam: “çok isyan ettiğim için” der. bunun üzerine firavun getirilerek: “sen mi daha isyankârdın, yoksa bu mu?” diye sorulur. adam: “hayır, o.” deyince: “ama o her şeyi kuşatan rahmetimden ümid kesmemiş, boğulurken bile lisânıyla kelime-i tevhîdi söylemişti.” denir. (ismail hakkı bursevî, rûhu’l-beyan, 9.cilt, sayfa: 143-144, erkam yay.)

    allâh teâlâ’nın tevbe kapısının herkese, her an ve her günah için açık olduğunu unutmamalıdır. lâkin tevbenin şartlarına da dikkat edebilmelidir. tevbe ve istiğfar için, allah’ın rahmetinin coştuğu vakitler olan seherleri ganimet bilmelidir. gece ve gündüz, her fırsatta tevbe etme imkânı varken, özellikle seher vaktinde tevbe ve istiğfar etmenin ayrı bir ehemmiyeti vardır.
  • tanımlamakta en çok zorlandığım duygu-düşüncelerden bir tanesidir.

    insandan insana değişen bir yapısı olmakla beraber ben kendi açımdan ümitsizliği hayatı eski video kaset oynatıcılarındaki fast forward tuşuna benzetiyorum.

    hayat filmini o tuşa basana kadar bir şekilde izledikten- yaşadıktan sonra o tuşa basıldıktan sonra hayat anlamsızca akmaya başlar. filmde akan karelerin artık bir etkisi veya kişi için bir anlamı- tadı yoktur. hayat film bitsin diye sonuna sarılan bir kasede döner. kişi sadece hızla akan karelerin bitmesini sabırla bekler. sabırsazlanmak için ise zaten hiçbir neden yoktur.

    birilerinin çıkıp tekrar play tuşuna basmasını beklemek diye de bir durum söz konusu değildir zira play tuşu artık çalışmıyordur,zaten aslında bu yüzden fast forward tuşuna basılmıştır.

    tabii ki kasedi bitmeden çıkartanlar da vardır.
    bilemiyorum belki de en mantıklısı budur....
  • en yaklaşmadığım insana bile yakıştıramadığım esaret.
  • ah! en yüksek umutlarını kaybeden soylular tanıdım ben. şimdi kara çalmaktalar tüm yüksek umutlarına. artık küstahça yaşıyorlar, anlık hazlar içinde ve ertesi güne dair hedefleri yok neredeyse... "ruh, şehvettir!" böyle derlerdi. bu sırada kırıldı ruhların kanatları; şimdi yerlerde sürünüyor ruhları ve kirletiyor kemirdiği her şeyi... bir zamanlar kahraman olmayı düşünüyorlardı. şehvet düşkünüler şimdi. kahraman, artık onlar için bir kasvet ve dehşet!fakat sevgim ve umudumla sana yemin ederim: terk edip gitme ruhundaki kahramanı! kutlu tut en yüksek umutları!

    (bkz: nietzsche)
  • beklentilerden arınma hali. ümitlerin azalması, yok olması ile ümit edilecek şeylerin azalması bir bakıma kötü gibi gözükse de, insan kendi gerçeğine dönüyor aslında.
  • gonlunde siirler yazdiracak bir aski bir daha asla bulamayacagina inanmak. karanlik bir kuyu degil, karanlik bir sonsuzlukta olmak. enerji soguran, korkutan duygu...
  • garip bir duygu.
    ve bu duyguyu hissedebiliyorsaniz hala hayattasiniz demektir.
    bu bile umitlenmek icin kafi aslinda.
  • gururun gunahi olarak da kabul edilen hissiyat durumu.
hesabın var mı? giriş yap