• dünyanın hakimi gibi görünen amerikanın vatandaşlarının o dev ekonomik sistem içerisindeki acınası güçsüzlüğünü, yalnızlığını, bencilliğini anlatan güzel bir film.
    işten çıkartılanların çoğu öncelikle kendi çaresizliğini anlatıp, kendilerine sunulan öneri paketi eline tutuşturulmuş yıkık vaziyette kabullendiler herşeyi.
    filmin bir çok sahnesinde clooney in suratına inecek olası bir yumruğu bekledim, en azından şöyle adam akıllı bir sistem eleştirisi yapıp, hepsini itin götüne sokan bir kaç diyalog daha şık dururdu.
  • sam elliott'un büyük lebowski'deki kovboyu burada baş pilot olarak geri dönmüştür. "sometimes you eat the bar..." diye lafa girecek sandım.
  • - spoiler -

    bana göre güvensizliği anlatan bir filmdir.

    yıllarca emek verdiğin firma seni yeni mezun bir kız tarafından önceden adına hazırlanmış bir paketi eline vererek kapı önüne koyabilir.
    tanışıp, anlaştığın ve "tam benim kafama göre, sanırım doğru kişiyi buldum" dediğin anda, o kişi sana hayatının en büyük yalanını söylemiş olabilir.

    sizde george clooney'nin aniden karar değiştirip ilk uçağa atlamak suretiyle alex'in yanına gitmesi ve sonrasında alex'in ona söylediği büyük yalan ile apışıp kalıyorsunuz. bu anlamda gerçekçi bir film olmuş. zira alex kapıyı açıp george'u içeri alsaydı ve mutlu mesut yaşasalardı çok manasız bir film daha izledim derdim. her ne kadar güvensizlik ve yalnızlık gibi kasvetli bir teması da olsa güzel ve izlenesi bir film.

    -spoiler-

    ps: tagline ı da anlamlıymış: "the story of a man ready to make a connection"
  • bu filme yaaa aslinda bu komedi degil bu dram diyenler var, ama bu film ozunde komedi hatta dramedy desek de olur.. komediye oldschool donusu yapan bir film.. yani funny degil ama filmde inanilmaz mazzam bir humor var.. ozellikle clooney'in ailesi ile iliskisi, clooney'in alex ile iliskisi, clooney'in yeni mezun olmus asistani ile iliskisi, ve muhakkak ki filmin sonunda filmin basindaki amacina ulasmis bir clooney.. sonuc olarak clooney yasadigi hayattan zevk alan 10 milyon mile ulasabilmeyi kendine hedef edinmis, hayatini yollarda otel odalarinda gecirip insanlari isten cikaran bir adam.. bu meyanda evliligi kesinlikle dusunmuyor ve duzenli iliskiye tamamen karsiyken hayatina cikan mazzam otesi bir kadinin cok kisa surede girisini ve cikisini izliyoruz.. filmin basinda yalniz olan bir adam filmin sonunda da yalniz ama ailesi ile olan iliskilerini duzene sokmayi basarabilmis en azindan.. bir cift lafim da clooney hakkinda olacak.. amerikalilarin bir lafi vardir su adama telefon rehberini okutsan gene de dinlerim yada izlerim diye.. george clooney de boyle bir aktor benim nazarimda.. ciksin televizyona telefon rehberindeki isimleri okusun tek tek gider izlerim.. rolunu hakkiyla veren clooney'in syriana ile goturdugu yardimci aktorden sonra bu sene de cikip en iyi aktoru almasi en buyuk temennimdir.. *

    filmle ilgili bir diger alkisi hakeden de casting director. filmde herkes rolune cuk oturmus hatta jason bateman da son zamanlarda oynadigi filmlerde hic siritmadan rollerinin hakkini veriyor en son extract'da izlemistim bu filmde de cikmis genc nesil onur aksal tipli patron rolunun ustesinden gelmis, alex rolundeki vera ablamiza deginmeden gecmek istemiyorum cunku kendisi bu filmde olabilecegi en seksi haline burunmus.. departed'dan da iyi, o derece.. asistan da sirin saf, naive amerikan genc kizimiz..

    izlediklerimin icinde, 2009 yilinin acik ara en iyi filmi bence..

    edit ve ekleme : entertainment us'de okudum filmi izleyenlerin unutmakta gucluk cektigi o meshur nude sahnede gordugunuz mazzam popo ve gogusler aslinda vera degilmis, vera o sahneler cekildigi esnada yeni dogum yapmis oldugundan o sahnede veranin yerine vucut benzeri kullanilmis.. yarin filmin yapimcisina email aticam abi bana o dublorun adini ver ben o gote hasta oldum diycem..
  • bağımsız sinema ile ana akım sinema arasında kalan bir yönetmenin hezeyanları olarak görünüyor. ne tarafa meylettiğinin kendisi de farkında değil. senaryo iyi. kurgu, yönetim idare eder. oyunculuklar standart.
  • ekonomik kriz nedeniyle işten cikarilmak nasıl bir şey bilmeyen lise öğrencilerinin beğenmemesini normal karşılamak lazım.

    film bu evrensel travmaya değindiği kadar, yalnızlığa, ailevi değerlere, insanın karakterindeki anlaşılmazlıklara ve endişelere kadar bir sürü konuya gayet güzel dokunmuş.

    beni işten böyle profesyonel bir kişi çıkartmadı ama; prosedür ve tepkiler gerçekten evrensel. filmdeki işten çıkarılan bir çok insanın da söylediği gibi benim de aklıma ilk "çocuğuma ne söyleyeceğim, ya onun istediklerini alamazsam" düşüncesi gelmişti.

    kısaca güzel bir film. krizin de etkisiyle bir çok oscar alabilir.

    (bkz: ekonomik kriz nedeniyle işten cikarilmak/#14709156)
  • senenin en güzel filmlerinden. hem duygulu, hem çağını yakalamış bir film. jason reitman, babasi ivan reitman'ı alt edeceğe benziyor. boynuz kulağı geçermiş tabii.
  • başarılı ve güzel bir film olduğu aşikar. öte yandan oscar' dı golden globe' du anlamam, bilmem ben. gidin filmin tadını çıkarın. sonra bu film oscar' a aday olmuş deyip yanlış beklentilerle filmi izlerseniz hüsrana uğrayabilirsiniz. bu nedenle filmi, -hiç de bulunmaması gereken- zihininizin yüksek rakımlı bir noktasına yerleştirmeyin. film kendi çapında bir film. aynı juno gibi. ama bu kötü bir şey değil tabii. ha eğer siz de soruyorsanız kendi kendinize "e bu kadar adaylık niye, o zaman?" onu ben de çözemedim açıkçası.
  • ryan’ın (george clooney) mesleği bildiğimiz meslek türlerinden epey farklıdır. hatta böyle bir mesleğin var olduğunu bile ben şahsen bu filmi izleyinceye kadar bilmiyordum.

    ekonomik krizin en çok vurduğu ülkelerden biri olan amerika’da yüzlerce hatta binlerce kişiyi bir günde işten atacak olan dev firmalar, bu işi yapmak için birisini tutarlar. işte ryan bu işi yapanlardan biridir. onun işi insanlara işten kovulduğunu söylemek.

    ilk bakışta çok basit hatta anlamsız gibi gözüken bu işin asıl önemi, işten çıkartılan çalışanların, bu kötü haberi öğrendiklerinde gösterecekleri aşırı tepkileri önlemekte geçiyor. böylece işyerinin ödeyeceği olası tazminatların da önüne geçmek amaçlanıyor.

    ryan, görevi icabı sürekli seyahat halinde olan biridir. on yıllardır böyle yaşamaktadır. evine gittiği nadir zamanlarda kendisini rahat hissetmez. havaalanlarıdır onun asıl yuvası.

    sürekli uçuş halinde olmak, yaşamını buna göre şekillendirmesini gerektirmiştir.yerleşik bir hayatı olmamış, kalıcı dostları olmamış, uzun süreli ilişkiler yaşamamış, kısaca hiç kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmamıştır. bundan gocunmuşluğu da yoktur. aksine evlilik, çoluk çocuğa karışma, hergün işe gidip gelme üzerine oturtulmuş bir hayattır ona aslı garip gelen.

    bu monoton hayatı, uçuşları esnasında tanıştığı bir kadınla biraz renklenir. hatta hayatının gidişatını değiştirecek bir adım atmaya çok yaklaşmışken kaderin çok ağır bir tokadını yer. filmin, insanda tokat yemiş hissi bırakan bir sahnesidir bu.

    işe yeni başlamış natalie ( anna kendrick ) , ryan’ın stajyeri olur. natalie işi öğrenme konusunda çok heveslidir, teknolojiyi de işiyle bağdaştırmaya çalışır.ancak bu durum ryan’ın hayatının hedefi olan on milyon mil uçma işini zorlaştırır.

    natalie, ryan’ın hayat tarzını yadırgar.ona ailenin önemini benimsetmeye çalşır.

    zaten film de aslolarak ailenin önemini kavratmak üzere kurulmuş gözüküyor. zira filmde işten çıkarılan herkesin ilk sözleri ‘’bunu karıma nasıl anlatacağım?’’, ‘’çocuklarıma nasıl bakacağım?’’.hepsi kendisinden önce ailesini düşünüyor.

    bu arada bu sözleri sarfeden işten çıkarılmışların aslında oyuncu değil, gerçekten işlerinden çıkarılmış insanlar olması ve onlara ‘’işten çıkarıldığınızda neler hissettiğinizi karşınızdaki kameralara anlatır mısınız?’’ denmesi üzerine söyledikleri sözlerden oluşması filmin bu kısmını gerçekçi kılıyor.

    ağır, sakin, kendi halinde ilerleyen filmde ryan’ın hayatının gidişatını sorgulamasını, sıcak bir aile ortamına sahip olmak ile alırım başımı giderim efeler gibi hey demek arasından hangisini seçeceğini izliyoruz.

    az önce de belirttiğim gibi filmin bu kendi halinde ilerleyen sakin havası kimilerine sıkıcı gelebilir. özellikle liseli gençlerin film daha bitmeden sinemadan birer ikişer çıkması bunu kanıtlar nitelikte. gerçi bunu yadırgamamak gerek. daha iş hayatına atılmamış, işten çıkarılma stresi yaşamamış genç bünyelerin bu filmden zevk almasını beklemek haksızlık olur.bu anlamda up in the air (aklı havada)daha olgun, daha yetişkin insanlara hitap eden bir film.
  • ne olacağına karar verememiş -burda türler üstü durumu da yok- ortalama bir film up in the air. hayattaki - hayttan kasıt hollywooddur- tüm klişelere arkasını yaslayıp kendini yormadan seyirciyi yormadan başlayıp biten bir film. tamam iş hayatı eleştiriyor falan da havada kalmaktan kurtulamıyor.

    ne george clooney ne de junonun yönetmeni jason reitman kurtaramamış filmi.öylesine izlemek ve zaman geçrimek isterseniz tamam ama iyi film izleyeceğiniz önyargısından arınarak izleyin. imdb notu gerçekten yanıltıcı. kitabın best seller oluşu da ayrı muamma. *
hesabın var mı? giriş yap