• bir kaç damla göz yaşınızı sol yanağınızın üstünden usulca silen fakat sağ yanağa erişemeyen sevgili, midenizin; özlemekten ve merak etmekten asit kovasına dönmesine isyankar suskunluğunu salan sevgili,
    telefon kordonlarıyla sevişip, telefon kordonlarıyla sizi boğduktan sonra sessiz sakin ört bas eden sevgili, uzaklığa sığdırıp bakışlarını sizi tek bir hareketiyle çocukluğa taşıyan sevgili, parmak uçlarınıza sevginizi yükleyip fotoğraflarını aşındırdığınız sevgili, her sarılışın ilk sarılış olduğu sevgili, terminallere, garlara, hava alanlarına sessiz hıçkırıklarınızı, sevginizi kazıyan sevgili....
  • bir vardır, bir yoktur....
    evvel zaman içinde bir masaldır.

    tırnaklarının arasında kalmış bir tortu gibiyim bu günlerde. gülümseyen sesini bile duyamıyorum.
    tüm bozuk paralarımı çocuklara verdim sokakta dolanan, sana gelemiyorum.
    dallanıp budaklandın benliğimde ve emekliye ayrılmış tüm bahçivanlar.
    aradığım sevgili hep meşgul veya beklemeye alınıyorum, konferans ilişkilerden sıkıldım.
    taksimde hırsızlık yaptım yine, meydandaki o kırmızı çiçekleri kopardım sana, sinsice.
    biliyor musun, haberlerde söylediler; üç gün içinde kopacakmış kıyamet, gel son bir kez sevişelim.
    biliyorum büyüdün, artık kandıramıyorum eskisi gibi seni. bana kananlarla da olamıyorum. kana kana sarılmak istiyorum sana oysa ben ancak kanayarak özlüyorum seni, sense kanata kanata bıkmadın beni.

    odamda resminin önüne arkasına yanına irili ufaklı bir yığın ayna koydum, o kadar çoksun ki artık odamda.
    milyonlarca dokunmayan, gülmeyen, konuşmayan, sevmeyen sen. sevmesen de sen, herbirine farklı sevgi sözcükleri kuruyorum ben, milyonlarca sevgi sözcüğün oluyor.

    kırmızı ojelerini sürmeye başla ben kocaman bir şişe kırmızı şarapla geliyorum. kadehi tutarken uzun uzun ellerini seyretmek istiyorum.
    sinüzitlerim azdı yine, bir de intihar korkusu bulaştırdılar ellerime yüzüme.
    özleye özleye intihar edeceğim sanırım veya yaza yaza belki de seni düşünmekten öleceğim.
    hiç bitmeyecek bir greve başladım. açım, sana ölesiye açım.

    sen kestane al gel hadi bana, ellerimle şirin bir soba kurdum sana. üşümeyeceğiz yani, söz veriyorum sevdiğim üşümeyeceğiz.
    kurabiye bile pişiririm sana, söz bahtaniyeli film izleriz. sen iste pembe dizin bile olurum, dizinden ayrılmam hiç senin.
    sana yine masal anlatırım, gözlerini okşarım, belki de topuklarından kulak memelerine kadar sarsan bir hazzın yaratıcısı olurum ya da kocaman bir bıçak bulup parmak uçlarını doğrar koleksiyonuma katarım.
    buzluğumda uyuyan kılıç balığına takarım gözlerini.

    tırnaklarının arasında kalmış bir tortu gibiyim bu günlerde, manikürün zamanı geldi artık bence.

    şarabı ve kestaneyi boşverelim istersen ama sen yine de kırmızı ojeni sür.
    ben senin kırmızı ojeli parmaklarını düşleyip sabaha kadar içip sabaha kadar haplanacağım sonra fanteziler kuracağım sayısız hiçbirini yaşayamadığımız. buzluğumdaki kılıç balığını yiyeceğim çiğ çiğ, kılıcı boğazıma kaçacak, sen daha ekmek getiremeden öleceğim.
    ben senle tıkandım bu günlerde, onlarca burun damlası aldım, damlatmaya başladım beynime.
    bitkisel yaşama ayak bastım, ben bitki oldum sense yağmurları kuruttun.

    ben biraz dağlıktım, sense fazla denize yakın. şimdi elimde kocaman bir sıfır var, o kadar büyük ki; denize sıfır evimin bahçesinde ara sıra içinden atlayıp oyunlar oynuyorum köpeğimle.

    kapitalizm, komunizm, anarşizm, faşizm hatta sosyalizm bile umrumda değil artık, fetişizmin içinde kaybettin sen beni.
    sanırım ben aklımı kaçırıyorum, eğer sen benim adresimi biraz daha bulamazsan, nihilizmin kıyılarına sürükleneceğim.
    kocaman bir hazuva atlar gibi soyunup atlıyorum deliliğe hatta saltolar atıyorum.
    sigara paketimin üstündeki deveye atlayıp sürülmek istiyorum bu şehirden, fermanı el yazınla yaz lütfen.

    geçen gün deniz kıyısında oturup o kadar çok denize baktım ki; gözlerim mavi artık. hep bir çift mavi göz istemez miydin zaten? isterdin... bir de bir kız hayal ederdin. söz veriyorum yarın yine gideceğim denizin kıyısına, deniz kızı bulmaya.
    geceler sabaha yaklaşırken, sabaha karşı kısacası, bir ıslık gelip yapışıyor dudaklarıma; astor piazzolla eseri. fısıldamak isterdim kulağına, süzülmek isterdim seninle mermer bir zeminde. siyah bir gelinlik giyerdin sen, sana ancak o yakışırdı. altındaki beyaz mermere yansırdı her yerin, kirlenirdi beyaz mermer. ben sonra yine ağlamaya başlardım.

    eğer sen bana gelmek için biraz daha oyalanırsan, üzgünüm ki beni hemen hastaneye davet edecekler. kıramayacağım onları.
    duvara çakılı tek bir çivim var benim, sendeyse hem kerpeten hem çekiç; söküp söküp çivimi canın istediğinde bir daha çakıyorsun.
    güzel bir oyun ve sen bu oyuna bayılıyorsun. şimdi gidiyorum... bir tane matkap alacağım, oyun adil olsun.
    sevgimin beyazlığı altında kalma diye günden güne kirleniyorum senin için.
    sen yeter ki kendinleymişsin gibi hisset yanımdayken, yeter ki gel.
    gel artık yeter.

    superman olmamı istedin hep benden , ben daha çok batman gibiydim ama hiç batman’da yaşamak istediğimi söylemedim sana, istemiyordum çünkü. sen istemediğin şeyleri de söylerdin sık sık. sen şu salak, sarı kuş tweety’i severken ben hep sylvester’i kolladım. ne çok isterdim onun o sarı kuşu becermesini.
    eğer sen biraz daha kendi hayatında zaman öldürüp benim hayatıma renk katmazsan sinir komasına girmeme hiç kimsenin itirazı olmayacak. sensiz yani renksiz bir hayat siyah beyaz ucuz katillerle dolu bir filmde orası burası yırtılmış ortada koşuşturan yeni yetme bir kurban olmak gibi, anlamadın sen şimdi bunu, kısaca kancık pusularda kan kaybetmek gibi yavaş yavaş...kısaca kötü.

    sen başrol oyunculuğunu tercih ettin her zaman , ben figüranlığı seviyordum. figüransız yapamazdın, bana muhtaçtın. yoksa kim dayak yiyecekti ki tekme tokat senden ve sen kahraman olacaktın?
    bana borçlusun sevdiğim ve attığın tokat hala ağrıtıyor sol mememin altında yatanı.

    unutma! hala buzluğumdaki balığın kılıcı boğazımda ve hala tırnaklarının arasında kalmış bir tortuyum. birazdan gelip kalbini ağdalayacağım sonra bacaklarının arasından süzülüp rahminde misket oynayıp, mangal yakacağim. doğurmak zorunda kalacaksın beni.
    annem olacaksın, gidemeyeceksin bir daha, kanın olacağım... canını alacağım.
    eğer sen daha fazla bensizliğe dayanıp gelmezsen benim vatanıma ben sapkınlık sınırlarının dışına taşacağım. set gerecekler önüme arkama, baraj yapacaklar. barajım olacak ve sana bol elektrikli sandalyeler armağan edeceğim.
    bu günlerde ben neler dediğimi hiç bilemiyorum aslında. dilimi dudaklarında unutmuşum galiba. çiğnemeden yut ne olur, canımı daha fazla yakma.

    sürdüğün kırmızı ojeleri dişlerimle bozmak istiyorum, sen hiçbir yere kıpırdama.
    köpeğim , bana bıraktığın kocaman sıfırın içinden atlamaya çalıştı yine, boynu kırıldı, senden biraz daha nefret ediyorum şimdi.
    gel artık hadi! az önce kapımı çaldı şeytan, ruhumu boğazımda takılı kalan kılıcı çıkarması için sattım.
    sen geç kaldın ama söz eğer geleceksen buzluğumda bir kılıç balığı daha beslerim, yerim.
    eğer sen biraz daha uzaklaşmaya devam edersen, hiçbir şişede alkol barınamayacak ve ülkede ne kadar balık varsa hepsini yiyip kılçıklarını batıracağım boğazıma.
    eğer sen biraz daha beni unutursan , kendimden bir anı defteri yaptıracağım, heykelimi diktireceğim bensiz yaşadığın o şehrin herbir köşesine...

    tırnaklarının arasına sıkışmış bir tortu gibiyim. inanmıyorsun bana. yağmur ıslatmıyor sen yanımda yokken.
    bilmiyorsun, ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiye mahkumsun sen, bense o çizginin usta cambazı.
    anlamıyorsun, bir bok anlamıyorsun.
    anlamadığını biliyorum...

    üzgünüm, üzülüyorum... aklında olsun!
    ----------------------------------------------------
    edit: arada gidiyor hala!
  • her daim özlenilen, bir dakika sarilmak, kokusunu icine cekmek icin dünyalari verebilecegin, sokaklarda yalniz gezerken hep yaninda hissettigin, gezdigin yerleri birer birer anlattigin, anlatacak onca sey varken telefonda susup sadece nefes alip verisini dinledigin, ayrilirken hic bir öpücügün son öpücük olmamasini istedigin, göz yasini silemeyen, özlediginde yaninda olamayan, fotograflarin ve anilarin hasretini dindiremedigi sevgili..
  • nefistir.

    ben her şeyi seninle yapmak istedim.
    zaman hiçbir şeyi seninle yapmama izin vermedi.
    beynimin kıvrımlarında kıvrımların dans eder vakitli vakitsiz.
    öyle ahlaksızca düşünüyorum ki seni, yüzüm kızarıyor, kendimden utanıyorum.
    aya bakamıyorum tenini gördüğümden beri.
    saçımda aklar...
    kaç gece daha küfürlü, küflü, uykusuz sabahlara bağlanacak sensiz?

    herkes bir şeyler yapmayı hayal eder sevdiğiyle.
    ben sıkılmayı hayal ediyorum seninle.
    öylece yanyana oturmaktan, bakışmaktan, hiçbir şey yapmamaktan sıkılmayı.
    zamana meydan okurcasına, gitmeyecekmişsin gibi kendimi kandırırcasına sıkılmayı.
    nasıl olsa yanımdasın ya çünkü, hiç gitmeyecek ve hiç ölmeyeceksin ya!
    istediğim zaman öper, sarılırım. şimdi sıkılmak istiyorum seninle.

    uzağımsın ve devleşiyor yangınım.

    bir gün, söz, şehrini yakacağım.
  • son bir defa koklama isteğini boğazınıza hışımla tıkayıp, uzağa giderken dudaklarından çıkan son sözcükle* sizi biraz daha kendine bağlayan sevgili.
    sesini, yüzünü yanınızdaymışcasına hissedebilmek için birkaç kıç yırttığınız, doymayıp, uykuları kabuslarla boyadığınız, tekme tokat zamanla dalaştığınız, kilometrelerle boğuştuğunuz sevgili.
    yokluğuyla, içinizde kocaman apseler yaratan, böyle gitmezlerle kendinizi milyon kere asma eylemine sürükleyen, süründüren sevgili.
    her anınızda üç hisle*** bedeninizde salınan sevgili.
  • bir masaldan fırlamış gibi saf ve temiz.
    atsız, kılıçsız kalmış kaybeden ben.

    bizi kimse konuşmasın.
    anlatmasın kimse bizi, bitmeyelim.
    elime yüzüme bulaşsın saçların.

    arsızım.

    her gece iki duble hasret, kibrit kutusu büyüklüğünde isyan...
    adını heceliyorum. kekeme diye kaçıyor kadınlar.
    kafam iyiyken çok uzun geliyor adın.

    ah o adın! en güzel kumsallarda, güneşin denize batışını hayal etmek gibi...
    adın nefes. adın daha yeni tarumar edilip, yakılmış yıkılmış bir şehrin hazinesinin saklı olduğu bir mahsen.

    her gece iki duble hasret.
    kafamın içi mahşer...

    ağlasam, yağmur utanıp yağmayacak şehre.
    içecek su bulamayacaksın ulan!

    tembelliğimden ağlamıyorum.
    susuzluktan ölmen çok da mühim değil.
    yine de ölme.
    dudakların çatlar, cildin bozulur susuzluktan.
    öyle ölmek güzel değil.
    öyle ölmek sana göre hiç değil.

    nerde kalmıştık?
    her gece iki duble hasret.
    ben hep ordayım.
    sen nerdesin? bir bilsem.
    gerçekten sen nerdesin?

    seni bulacağum kızım, bak seni bulacağum!
    seni bulup, sıkacağım kafana iki kelime;
    ''seni çok özledim!''
    hadi üç olsun, tamam.

    her gece üç duble hasret de olsun o zaman.
    uçkurum da umrumda değil, üç kuruşluk ünüm de.
    özledim be!

    anlamıyorsun bir bok.
    üç defa oku..
    ben gidip üç duble hasret doldurayım.
  • uzaktayken düşüncelerinin değişmesinden korkulur. bu güvenmekten farklı bir durumdur. kaybetme korkusunun kamçısıyla insan özlemek adı altında hep sesini duymak, sevildiğini ve kurulan hayalleri tekrar ettirmek ister. uzaktaki sevgili insanı psikopatlaştırabilir.
  • uzaktaki sevgilinin bir hayırlısı bi de hayırsızı vardır bir de. hayırlı olanının çok güzel yanına gidilir. böyle özlenilir çok ve de özlem boşa çıkmaz da hemen kollarına koşulur. sizi pek bir mutlu eder; öpüp sever kucaklar. hayırsızından da kaçınılmaz bir şekilde eski sevgili olur sonunda. hayırlısından mükemmel eş çıkabilir; çünkü bunların hayırlısı sizi yanında olsanız bile özleyendir, bir krizantemdir, bir yavru pandadır, ne bileyim böyle bol mantarlı bir calzonedir, sarımsaklı sızma zeytinyağıdır, baileysli dondurmadır, dudak ucundaki gülümsemedir, ergonomik uyunuşlu legosal uyum kişisidir.

    hayırsızı da soğuk ve sertleşmiş ançüezli pizzadır, çürük böğürtlendir, karpuz çekirdeği, tersyüz çocuk ahlaklı çekilmez bir sinsi tilki, sabahın köründe içinizi burkabilecek kapasiteye sahip bet sesli hatıraların albino kargasıdır; yürekteki kağıt kesiği ve öküzottidir. hayırsızını şutlayıp veyahut hayırsız tarafından şutlanınca, bir ay süreyle rakıları, votkaları şerbet eyleyip, dostlara kendimiz için "seni sevmeyen ölsünnnn! ölsünnn!" dedirtmek başarılı bir travma ertesi aktivitesi olabilir...
  • bazen bir sevgili hayatta yegane yaşama sebebi olabilir bir insanın,
    ama uzaktaki sevgili, bunu varoluş sebebine dönüştürür!
  • surekli midenize iskence etse bile yemekten vazgecemediginiz sus biberi gibidir. yenmedikce ozlenir, yedikce iskence cekilir.
hesabın var mı? giriş yap