• yiğit bener'in; "çevirmek için 2 yıl gece gündüz çalıştım, hayattan koptum ama mutluyum" dediği kitap, kitaplık ve lull dergilerinin son sayısında bol bol celine ve roman hakkında yorum var, 2. baskısı da çıkmış.
  • okumaktan paramparça edilebilen kitap.

    "insanlar o boktan anılarından, çektikleri sıkıntılardan bir türlü vazgeçmek istemezler ve ne yaparsanız yapın bunun dışına çıkmalarını sağlayamazsınız. ruhlarını böyle oyalarlar. bugün yaşadıkları haksızlıklardan intikam almak için geleceği bokla sıvamaya uğraşırlar kendi içlerinin derinliklerinde. hem adil hem de ödlektirler aslında. doğaları budur"
  • hakan gunday'in radikal kitap'taki bir soylesisinde bahsettigi kitap. (cok havada kalmamasi icin soru ve cevabin tamamini alintiliyorum)

    "ilk romanınız kinyas ve kayra'dan itibaren türkiye'de yeraltı edebiyatının bir temsilcisi olarak değerlendirilmenizi nasıl yorumluyorsunuz?

    bir kitap okudum gecenin sonuna yolculuk. sonra anladım ki bir kitap yazılması gerekiyorsa böyle yazılmalıdır. eğer o kişiden daha önce doğmuş olsaydım bunu ben yazardım. bana da ilhamı céline verdi. bu benim hayal ettiğim bir çöplük. insanlar ne kadar bunun içinde görüyor ya da ne kadar ilgilerini çekiyor bilmiyorum. ve işin açıkçası ilgilenmiyorum da. çünkü amaç sadece yazarken büyük keyif almak ve yazarken yazar olmak. insanın ne beklediğinin çok önemi var. eğer siz dünya çapında tanınma gibi bir şey istiyorsanız o zaman dini kitaplara yönelmeniz lazım. çünkü en çok onlar satıyor. niçin yazdığınızı bilmek lazım. ben çarem olmadığı için yazıyorum."

    kaynak linki: http://www.radikal.com.tr/…ar-icin-hayat-zor-857538
  • "kanla ve özdeyişlerle yazan, okunmak değil ezberlenmek ister." (bkz: friedrich nietzsche)
  • çok nadiren.
    bazı kitapları okurken müthiş bir yazma isteği hasıl oluyor. bu, bir filmi çok sevince yönetmenliğe, bir vokale tapınca şarkıcılığa soyunup arsız öykünmelere girişmek gibi. bu kadar nefis bir anlatım karşısında büyülenip hemen birer kopyası olmak duygusuyla cebelleşiyor insan. ''bu kadar güzeli yazılmışsa geriye ne kalmıştır'' diye doyumluluk içinde çaresizlik akıtan bir sıkıntıya düşüyor. çok klişe bir insan olmaktan ileri gidemeyeceğim ama tutunamayanlar'da bunu en keskin haliyle hissettikten beri böylesi kıskançlık sızdıran hayranlığa erişmemiştim.
    hangi cümlesinin altını çizecek olsam gerisindeki tüm tümleyenlerinin hakkı kalıyor. külliyen kara kaleme bağlayıp duvara asmak gerek.
    kitabın belki de tüm hissiyatının ''tagline''ı çok öncesindeydi :
    ''sonuçta savaş dediğiniz şey, anlamadığınız ne varsa odur. bu böyle gidemezdi.''
  • "arthur, ask dedigin sey, sonsuzlugun kanislerin uzanabilecegi bir duzeye cekilmesidir, benimse bir onurum var!"
  • "belki yaş da, o hain de ekleniyordur bunlara ve bizi beterin beteriyle tehdit ediyordur. yaşamı dans ettirecek kadar müziğimiz kalmamıştır içimizde, işte bu. tüm gençlik daha şimdiden dünyanın öbür ucunda gerçeğin sessizliğinde ölüvermiştir. peki dışarıda nereye gidilebilir ki, soruyorum size, içinizde yeterli miktarda çılgınlık kalmamışsa? gerçek, bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. bu dünyanın gerçeği ölümdür. seçim yapmak gerek, ya ölmek ya da yalan söylemek. bense asla kendimi öldüremedim."
  • bu kitaba yapılacak en büyük haksızlık, onu paragraflarına ayırıp burada örnekler sunmaktır. çünkü kitabın bütününe işleyen bir ironi, birbirini kovalayan bir keskin anlatım var. ve ben ona bu haksızlığı yapmaya geldim:

    sanki yazarın elinden kurtulabilecek hiçbir kavram, canlı veya cansız yok. hepsine önceden düşündüğü bir kılıf hazırda bekliyor.

    ''o meçhul askerler bizi hep ıskalıyorlardı, ama aynı anda, sanki bir giysi giydirir gibi, bizi binlerce ölümle sarmalıyorlardı. kımıldamaya bile cesaret edemiyordum. ''

    ''atlar bayağı şanslı, çünkü her ne kadar onlar da bizim gibi savaşın ceremesini çekiyorlarsa da, hiç olmazsa onu desteklemeleri, gereğine inanır gibi yapmaları beklenmiyordu onlardan. bahtsız, ama özgür atlar! galeyan denen o kaltak, maalesef! bize mahsus.''

    ''boğulmak ve acı çekmek onun adeta kendinden geçerek yaptığı işlerdi, çalmak da öyle. onu birden sağlıklı ve namuslu yapsanız bayağı afallatırdınız.''

    kitabınınki * gibi kendi adı da ayrı bir müsamere olan louis ferdinand celine, robinson'un ağzına attığı faşizm kırıntılarıyla bile güldürdü beni:

    ''bir de köy var, diye ekledi... içindeki zenci sayısı yüzü bulmaz, ama on bin kişiymiş gibi goygoy yaparlar bu götoşlar! yakında hak verip kulaklarımı çınlatırsınız! bakın şimdi! tamtam dinlemeye geldiyseniz, doğru sömürgeye geldiniz! çünkü burada kimi zaman dolunay var diye tamtam çalarlar, başka sefer de dolunay yok diye. bir başka sefer de dolunayı beklerken... neyse, her seferinde bir sebep bulurlar! sanki kafa sikme konusunda hayvanlarla sözleşmişler bu leş parçaları! inanın bana öldürürler adamı! ben bu kadar yorgun olmasam topunu bir seferde tahtalı köye yollardım... ama kulağıma pamuk tıkmayı yeğliyorum (...) bu durumda madem götleri kalktı isterlerse cehennemin dibine kadar tepinsinler bu marsık derililer! (...) zenciler, bunu siz de fark edeceksiniz, hepsi geberik ve hepsi çürüktür! gündüz hep öylesine çömelmişlerdir, kalkıp bir ağacın dibine işemeye gidecek halleri yok sanırsınız ve sonra hava kararır kararmaz da al sana! birden büsbütün sapık oluverirler! büsbütün sinirli! büsbütün isterik! isteriğe dönüşmüş gece parçacıkları! zenciler budur işte benden söylemesi. neyse pisliktir bunlar. yozdur yani.''

    tam bir görsel şölen! kelimelerin içine düştüğü bu oynak halden bahsetmiyorum bile.
    celine'in düşüncelerini, düşünme biçimini, tüm dünyaya giydirdiği bu edebiyatı, mizahı sevmemek elde değil. eğer yazılan doğruysa hakan günday büyük bir yanlışa saplanmış. kinyas ve kayra'yı severek okuduğumu hatırlıyorsam da, ''o yazmasaydı ben yazardım'' densiz bir çaba olarak kalıyor.

    ''yapabileceğim hiçbir şey yoktu. zaten önünde sonunda her insanın başına gelir bu, sizi sınıflandırırlar.''
  • "hayatta esas olan hesaplaşabilmektir. bunu tek başına yapmaktansa, iki kişiyle yaparsanız daha başarılı olursunuz"....
  • türkçe çevirisindeki sonsöz çevirinin sonuna yolculuk da romana yakışacak şekilde zekice, aykırı, farklı olmuş.. yiğit bener'in eline sağlık.

    "bu çağda hala masumiyetini yitirmeyen birileri kalmış mıydı ki?"
hesabın var mı? giriş yap