• america gezimden döndügüm gün babama new york'ta cektirdigim fotografları göstermekteydim ki sıra empire state'in tepesinden cektigim dört adet fotografa gelmisti..elimdekiler sırayla new york'un batı, kuzey, dogu ve güney yakalarının resimleriydi..hepside aksam üzeri alacakaranlıkta cekilmisti..tam babama elimdeki ilk fotonun hangi yakaya ait oldugunu söylemek için düsünürken adam atladı 'batı yakası lan burası'..tabi ben fena dumur; adam hayatında görmemis ny.. icimden düsünüyorum yuuh be adam yani west side story izlerde böylemi özümserir,sindirilir film? sordum tabi kuskulu gözlerle nerden bildin diye cevap son derece basit günes hep batıdan batar..
  • can yücel'in muhteşem bir çevirisi olan müzikal...

    başlardan bir örnek verelim (ad vermelere de dikkat):

    müzikalin/filmin başlarında ilk kavgadan sonraki biri resmi (kurupke) biri sivil (şrank) iki polis gelir, şrank önce bernardo'ya ve ardından jetler'e şöyle konuşur:

    şrank: "ağbeylenme ağbeylenirim, bak, akşın!.. yakındır, ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan gelecek sizin! siz gibi itlere verilmedi bu sokakların tapusu! yetti be portolularla allahın günü çıkardığınız hırgür!.. hadi, oğlum bernardo, toparla örümceklerini çabuk sittirol burdan. (yapmacık bir nezaketle) lütfen, yavrum!"

    bernardo: "yürüyün çocuklur. (çıkarlar)"

    şrank: (jetler'e) "bana bakın veledi zinalar, aranızdaki bu fitneyi bastırmazsam eğer, bastıracaktlar resmimi benim bir trafik noktasına! ben arkadaşınız da, ayıptır söylemesi, hoşlanmaz hiç trafik işinden. öyleyse bu trafik işaretime kulak vereceksiniz mecbur! bu portolu ibnelere eyvallah diyorsam ben, yukardan bir seslen, siz de eyvallah deyeceksiniz, anlaşıldı mı? bundan böyle portolularla porta şarabı içeceksiniz daimi, kuzu kuzu, kardeşçesine. yoksa, ananızı ağlatırım sizin, içeri atarım topunuzu!... kurupke dostum, allasmarladık de bu kibar evlâtlara."

    kurupke: "hoşçakalın hoş çakallar" (şrank'ın ardından çıkar.)

    kartopu (krupke'yi taklit ederek): "hoşçakalın boş çakallar, ha!"

    arap: ne çiftmiş bu! ne çiftleşmişler!"

    .

    bir de ünlü şarkı maria nasıl çevrilmiş bakalım:

    toni:
    "mariya!
    mariya diye bir kız gördüm demin
    ve birden bir tılsım
    oluverdi bana
    bu isim.
    mariya!
    mariya diye bir kız öptüm demin,
    inanmazdım bir sesin
    kesceğ'ni birden
    nefesim!
    hızlı söyle, çalgıları çıldırtsın...
    usul söyle, başlasın bir âyin...
    mariya!
    dudağımda ismin
    nerdeyim!"
  • spielberg gururla sunar,

    yeni nesil west side story çok iyi yapılmış, destansı, çok şaşaalı bir gösteridir.

    öyle ki her karesinde,her anında steven spielberg gibi büyük, usta bir (görsel) hikaye anlatıcısının elinden çıktığı hemen belli oluyor.

    profesyonel olarak ilk uzun metrajını yaptıktan (bkz: duel) tam 50 yıl sonra bile spielberg yine herkese ne kadar işinin ehli, mükemmel bir yönetmen olduğunu gösteriyor.öyle ki sahneleme ve kamera kullanımındaki inanılmaz becerisini baştan sona konuşturmuş.o, kamerayı ne zaman, nerede, neden ve nasıl hareket ettireceğini çok iyi bilen bir yönetmendir.

    bir steven spielberg filmi daha görsel kompozisyonu ve ihtişamıyla parmak ısırtıyor.aksi mümkün müydü ki zaten?

    üstelik tüm bunu da ilk kez denediği bir tür olan müzikalde yapıyor.dans sekanslarında kameranın süzülüşü, çekimler çok göz alıcı.o kadar ki kamera adeta oyuncularla birlikte dans eder.savaş alanını anımsatan kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında yeni konutlar ve lincoln performans sanatları merkezinin inşaasının başlatıldığı harabe, taş ve moloz yığınlarının görüntüsüyle açılan kesintisiz, tek plan (yanılsaması) sahne (teleskopik bir vinçte başlayan çekim dijital/gizli kesme ile bir drone çekimine geçer ve ardından yine gizli kesme yaparak vinç çekimine geri döner) usta-işi. açılış sekansında-ki spielberg filmlerinde açılış sahneleri unutulmazdır, izleyiciyi koltuğuna nasıl çivileceğini bilir- ilk sinema versiyonu olan eskisindeki gibi çeteler birbirlerine marul fırlatmıyor, spielberg versiyonu olan yenisinde kulağa saplanan bir çivi, akan kan vardır, daha sert.

    bu arada new york'ta kentsel dönüşümle çoğunluğu hispanik/latinx 8000 kişinin yerinden yurdundan edilmesi çok gerçek bir hikayedir, 1961 yapımı orjinal film herşeye rağmen bu tarihsel gerçekliği görmezden geliyordu.

    bernardo, anita, maria ve chino'nun dans için spor salonuna girişiyle başlayan kesintisiz, tek çekim yanılsaması an başta olmak üzere aynı mekandaki tüm dans sahneleri dinamik kamera çalışmasıyla hayranlık uyandırıyor.

    spielberg'ün sıklıkla kullandığı ışık hileleri, ışık/mercek parlamaları, yansımaları ve arkada patlayan güçlü bir beyaz ışığın, önünde duran figürleri siluete dönüştürdüğü kimi anlardan bu filminde de var.ve özellikle bu hikayede tüm bunlar adeta bir peri masalı aydınlatmasına dönüyor ki çok hoş.

    spielberg, dijital yerine 35mm pelikül üzerine çekim yapmakta ısrar eden yönetmenlerden biridir.1993'te schindler's list'den beri gözde görüntü yönetmeni olan, yetenekli janusz kaminski ile beraber bu yeni filmine, modern yerine eski bir görünüm ve ton kazandırmaya uğraşmış.ayrıca ırkçı beyazlardan oluşan jetler çetesi ve mekanları soluk, gri renkte iken latinx rakipleri olan köpekbalıkları çetesi ve tüm porto riko'luların mekanları capcanlı açık renklerde verilir.

    gölgelerin kullanılmasında ise harikalar yaratılmış, nefes kesiyor. o kadar ki indiana jones filmlerindeki örneklerinden bile daha çarpıcıdır.

    steven spielberg hep bir müzikal yapmayı istemişti, en çok da 103 yaşında hayatını kaybeden babası arnold spielberg'ün çok sevdiği west side story müzikalini yeniden yapma isteği vardı.annesi de bir piyanistti malum.öyleki bazı filmlerinde müzikalvari anlar vardır, en az sevilen işi olsa da 1979 yapımı 1941 adlı filmindeki dans oyunuyla karışık kovalamacayı hatırlayın ya da 1984 yapımı indiana jones and the temple of doom filminin-sonradan evleneceği-aktris kate capshaw ile olan muazzam açılış sahnesi birer örnek.

    hatta 1991 yapımı alternatif bir peter pan devam öyküsü olan hook filmi de başlangıçta robin williams yerine michael jackson'ın yer alacağı müzikal fantastik bir aile macerası olarak tasarlanmıştı ama jackson'ın albüm ve konser yoğunluğundan bu mümkün olmadı.

    spielberg, daha önce başyapıtlarından munich (2005) ve lincoln (2012) filmlerinde birlikte çalıştığı pulitzer ödüllü oyun yazarı tony kushner'a, "west side story'i yapmayı planlıyorum ve bunu senin yazmanı istiyorum" dediğinde kushner, "sanırım aklını kaybetti" diye düşündüğünü itiraf ediyor.ama çok geçmeden ikna olmuş.

    bu yeni nesil west side story'nin asla robert wise'ın-ki spielberg'ün idollerinden biridir, türden türe atlayan bir diğer yönetmendi-1961'deki orjinal filminin yerini almak gibi derdi yok, aksine onunla birlikte anılmak istiyor.bunun altı özenle çizilmeli.o yüzden hangisi daha iyi tartışmasına girmek faydasız.

    west side story esasında oyun yazarı arthur laurents'in, william shakespeare'in imkansız, yasak aşk konulu ölümsüz eseri romeo & juliet'ten ilham alarak yazdığı kitabından sahnelenmiş 1957 tarihli, dünyaca ünlü bir broadway müzikalidir.müzikleri leonard bernstein'a, şarkı sözleri ise yakın zaman önce hayatını kaybeden stephen sondheim'a ait.yönetmen robert wise'ın 1961 tarihli ilk sinema uyarlaması 11 dalda oscar adayı olup 10 dalda birden ödülü kucaklayan bugüne dek en fazla dalda oscar kazanmış tek müzikal film olur.

    ancak yine de bu ilk sinema versiyonu sorunlu bir güzellikti.porto riko'lu karakterlerin çoğu makyajla esmerleştirilen beyaz oyuncular tarafından oynandı. yarı rus soylu natalie wood'un porto riko'lu olduğuna inanmamız bekleniyordu.zaten ne tony rolündeki richard beymer ne de maria rolündeki wood şarkıları da kendileri söylememişlerdi.

    wise'ın filminin esas yıldızı anita rolündeki muhteşem rita moreno idi ki bu rolüyle yardımcı kadın oyuncu oscarı'nı aldı ve spielberg kendi versiyonu için de moreno'yu çok istemiş, öyle cameo falan da değil üstelik.senarist kushner onun için bu yeni versiyonda valentina adında mahalledeki eczanenin sahibi olan beyaz adamın porto riko'lu dul eşi rolünü yazıyor.ve moreno da spielberg ve kushner ile birlikte bu yeni uyarlamanın yapımcıları arasında.

    göründüğü her anda parıldayan rita moreno, spielberg'ün filminde dokunaklı "somewhere" adlı yas şarkısını seslendirmiş.

    yeni west side story'nin anita'sı olarak karşımıza çıkan ariana debose da eskisindeki moreno'nun performansını aratmıyor desek yeridir.spielberg'ün filminde "i like to be in america" şarkısı wise'ın stüdyoda çekilmiş, akşam vakti çatılara sıkıştırdığının aksine gündüz,cıvıl cıvıl renklerle,mahalle sakinlerinin eşlik ettiği (gerçek) sokakta söyleniyor ki yeni versiyonun en iyi sahnelerinden biri olur, çok enerjik.

    yardımcı rollerden devam edeyim bernardo rolündeki david alvarez adeta latin bir eric bana'dır.ama biri var ki hikayemizin kötü çocuğu riff rolüyle, erkek güzeli mike faist olağanüstü. spielberg, jetler'in izleyici tarafından sevilmemesi için çok uğraşıyor, ama izleyen olarak faist duvarına tosluyoruz.

    ve başıma bir şey gelmeyecekse tony rolündeki ansel elgort benim için işe yarıyor, onu da çok beğendim.filmimiz 2019'da çekildi ve pandemi olmasaydı 2020 aralık ayında vizyona girecekti.çekimler çoktan tamamlandıktan ve film post-prodüksiyon aşamasında iken elgort'a sosyal medya üzerinden cinsel saldırgan suçlamaları yöneltildi,bir mahkemeye çıkmadı belki ama hakkındaki şaibe devam ediyor.ancak neyse ki performansı benim için tek bir olumsuzluk barındırmıyor.

    maria rolündeki rachel zegler'ın bu ilk oyunculuk denemesi.ne muhteşem bir ses.şarkı söylediği her an büyülüyor.çok zarif.ancak şarkı söylemediği bazı anlarda zorlandığı hissedilir. yine de sanılanın aksine elgort ile kimyaları tutmuş.

    dans koreografileri konusunda tony ödüllü yetenek justin peck çok iyi bir iş çıkarıyor, en az orjinal filmdeki jerome robbins kadar başarılıdır.

    yapım ile kostüm tasarımları yönetmenlik ve sinematografi gibi birinci sınıf.bu ihtişamlı görsellikte adam stockhausen ve paul tazewell'de büyük pay sahipleri kesinlikle.

    görüntü kurgusunda ise spielberg, 1977 yapımı close encounters of the third kind fiminden beri neredeyse (e.t. the extra-terrestrial hariç) aralıksız çalıştığı michael kahn ile yeniden bir arada ama tıpkı 2017'de biyografik, gazetecilik dramı filmi the post'ta yaptığı gibi yanına kadın kurgucu sarah broshar'ı da oturtmuş.ikili tüm marifetlerini gösteriyorlar.

    gelelim can sıkabilecek bir noktaya, evet bunu demek hiç hoşuma gitmiyor ama bu yeni versiyon, yeni yorum bir tatsızlık barındırıyor.daha da doğrusu eski tatsızlığı devam ettiriyor.orjinal hikayenin zayıflığına dokunmamak, zaten müzikaller tiyatro ve sinemanın en sürrealist türüdür,o yüzden buna bugün kimse takılmaz diye düşünmek herkes üzerinde sonuç vermeyecektir.

    senarist tony kushner, orjinal ilk sinema versiyonuyla kıyaslanamayacak ölçüde yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve göçmenlik sorunlarını çok daha iyi ele alıyor, bu kesin.porto riko/hispanik/latinx kültürün temsiline şapka çıkartılır ki zaten yönetmen steven spielberg de eskisinin aksine porto riko'lu karakterleri gerçekten hispanik olan oyunculara oynatır,ama bu kadarla da yetinmez, özellikle altyazısız ispanyolca diyaloglara ağırlık vererek iki dilli bir filme imza atıyor.hemen bir not, spielberg'e ilk oscar'ını getiren şahaseri schindler's list filminde de almanca diyaloglar altyazısız idi.

    yine kentsel dönüşüm eleştirileri yerli yerinde.filmin körfez ülkelerinde yasaklanmasına neden olan trans karakteri de unutmamak lazım.

    peki o zaman sorun nedir? biraz önce maria rolündeki rachel zegler'ın tüm zarifliğine, muhteşem sesine rağmen zaman zaman zorlandığını söylemiştim.orjinal hikayedeki koca açık yeni versiyonda da var.nedir o? böyle klasikleşmiş romeo ve juliet hikayesi için bir sürprizbozan olmadığını vurgulayarak maria'nın abisini öfkeyle öldüren tony'i hemen affetmesi.öyle ki daha tanışalı birkaç gün olan, ilk görüşte aşık da olsa,abisini öyle ya da böyle öldürmüş tony'e bekaretini de verecek kadar ileri gidebiliyor.bu ikinci kez,yeniden sinemaya uyarlanan bir filmde tony kushner'ın halletmesi gereken bir sorundu.zaten oyuncu zegler'ın kısmen zorlandığı anlarda tam olarak böyle başlar.

    west side story'nin gerek eskisi gerek yenisi müzikallere mesafeli olan izleyiciyi ister istemez biraz zorlayabilir ama yenisinin görsel ihtişamı izleyen herkesi eskisinden daha çok etkileceği kesindir.2 saat 36 dakika su gibi akıp geçiyor buna şüpheniz olmasın.

    eklemeden olmaz, yeni nesil west side story, spielberg'ün ilk remake filmi değil. ilki 1989 tarihli always filmiydi.öyle ki bu yapım, spielberg'ün idollerinden biri olan victor fleming filminin (bkz: a guy named joe) değeri yeterince bilinmemiş, yaratıcı bir yeniden çevrimi olur.1991 yapımı hook ise bir remake değil, serbest bir devam filmiydi.sonra 2005'te war of the worlds geldi ama ona tam olarak remake demek zor.öyle ki h.g. wells'in aynı adlı klasik romanının 1953 yapımı ilk sinema versiyonu da modern ve serbest bir uyarlamaydı, spielberg'ün 2005 yapımı, tom cruise'un başrolde olduğu yeni versiyonu da öyle.yine 2005'teki spielberg filmi munich var,ortak senaristliğini tony kushner'ın yaptığı bu 5 dalda oscar adayı film ilk spielberg & kushner işbirliği oluyor.george jones'un gerçeklerden esinlenen kitabından uyarlanıyordu.ancak kitap 1986'da sword of gideon adıyla tv için hbo yapımı olarak ilk kez filmleştirilmişti.spielberg ise 2005'te munich adıyla şahaser bir sinema uyarlamasını yaptı.2016 yılındaki fantastik bir çocuk/aile macerası olan roald dahl romanından uyarlanan the bfg ise ilk kez 80'lerin sonunda bir çizgi-animasyon olarak sinemaya uyarlanmıştı.spielberg'ün versiyonu (yönetmenin ilk disney işiydi) motion capture tekniğinden yararlanılan live action bir uyarlamadır.

    pandemi dolayısıyla gösterim tarihi 1 yıl ertelenerek eskisinden tam 60 yıl sonra vizyona girmiş olan steven spielberg filmi yeni west side story ikonik bir robert wise filminin yine ikonik bir başka versiyonudur.orjinal filmi hiç sevmeyen stephen sondheim'ın spielberg versiyonunu vefatından önce katıldığı programda takdir ettiğini ekleyeyim.

    spielberg bu ilk new york filmi ve ilk müzikali ile zaferle çıkıyor.indiana jones serisinin hafif westernvari havası düşünüldüğünde onun el atmadığı bir tür kalmadı artık.o eğlenceye yönelik, izleyiciyi gündelik hayatının sıkıntılarından birkaç saatliğine de olsa kaçırma/uzaklaştırma işlevi gören gişe filmleri de yapabilir, hayatın içinden ciddi meselelere odaklanan, bir derdi olan,sanatsal kişisel tutku filmleri de.1989'dan beri çoğu kez her iki farklı kulvardaki filmlerini (özellikle 1993 altın yılıdır jurassic park & schindler's list) aynı yıl ortalama 6 ay arayla görücüye çıkararak izleyeni kendine hayran bıraktırır, büyüklüğünü ve benzersizliğini dosta düşmana gösterir.seneye yaklaşık bu zamanlarda yarı otobiyografik yarı kurgusal yeni filmi the fabelmans'te görüşmek üzere artık, steven (allan) spielberg iyi ki var, bu adam bu işi çok ama çok iyi biliyor, çok yaşasın.

    2022'deki oscarlar'da yönetmen dalında spielberg ve jane campion 1994'ten sonra ikinci kez yeniden karşıya karşıya gelecekler gibi.1994'te kazanan spielberg olmuştu bakalım bu sefer ne olacak?

    3.5/4

    edit: ikinci kez, yeniden gidip görüldü ve yine çok sevildi.

    edit 2: guillermo del toro'nun filmdeki sahneleme ve kamera çalışmasına övgüsü

    edit 3: arşive eklendi görsel
  • 1961 yapımı film olanının yaklaşık on dakika süren çok güzel bir açılış sahnesi var ki tadından yenmez.

    film hakkında en olumsuz eleştirim şu ki tony* denen arkadaş, filmdeki kilit rolü oynamasına rağmen niyeyse film boyunca aşırı yapmacıkmış gibi geldi. karakterlerin hepsi özene bezene seçilmiş, hepsi de baldan tatlı oynamış; ancak tony, en önemli adam, aşırı vasat kalmış yanlarında. 2,5 saatlik filmde bir iki kere onun sahnelerinde ileri sardırmak zorunda kaldığımı itiraf etmeliyim.* yönetmenlerden robert wise da benim gibi düşünmüş olmalı ki şurada okuduğuma göre tony karakteri için düşünülen ilk isim elvis presley imiş. maria* karakteri için de audrey hepburn düşünülmüş, ancak hamile olduğu için gerçekleşmemiş.

    aynı kaynağa göre film, 10 oscar ödülünü kaparak müzikal türündeki gigi filmini geçerek rekoru elinde tutmaktadır. o kadar mı? hayır! iki yönetmenin en iyi yönetmen oscarını aldığı ilk ve tek film imiş ta ki onun 46 yıl ardından no country for old men yönetmenleri de alana kadar.

    ayrıca oyuncuların hepsi fit... hepsi zımba gibi delikanlılar ve güzeller. esnaf abimiz doc, polis abilerimiz schrunk ve krupke bile fit lan... dikkatimi çeken diğer bir husus da filmde bir tane bile afroamerikan görünmemesi. göründüyse yeşillendirin, ben dikkat etmemişim derim. belki bir sebebi vardır, neme lazım.

    --- spoiler ---
    konusunu aşırı zenofobik köklü sokak çetesi jets ile kendilerini savunma ve belki de kültürlerini koruma amaçlı kurdukları sharks adlı çeteleriyle hispanik (!) p.r.ların* mahalle içerisindeki tırmanan gerilimlerinden alan film, mutlu sonla bitmiyor ve devamını getirmeyi çok kıymetli biz adem oğluna bırakıyor. fakat vermek istedikleri her şeyi yeterince iyi anlatmış adamlar:

    -yabancı bir ülkeye entegre olmakla o ülkede asimile olmak sınırında dolanan porto rikoluların gelgitleri... o meşhur dans gecesinin ardından uzun dakikalar boyunca süren şu sahne anita ve diğer kadınların; bernardo ve diğer erkeklere karşı amerika'yı övdükleri, erkeklerin de karşı çıktıkları* amerikan olma atışması ufak bir örnek olarak gösterilebilir.

    -polisin girdiği her sahnede sıkıntıyı çözmek adına somut bir adım atmak yerine yaşananlar karşısında terfi alma veya görev değişikliğine maruz kalma konularına dokundurup dokundurup devletin göçmenliğe bakış açısını hissettirmeleri... en sonunda "aman birbirinizi yiyin de kurtulak" bakışı...

    -mahallelerinin elden gideceğini düşünen, tüm çetelerin kökünü kazımış ipsiz sapsız amerikalıların anlamsız hareketleri... örneğin jets üyelerine yanlış işler yaptıklarını her fırsatta söyleyen doc, "neden çalışmıyorsunuz" sorusuna yanıt alamamaktadır. yine war council'i toplamak için sharks üyelerini beklerken kendilerinin "neden böyle insanlar olduklarını" tarif ettikleri şu efsane sahnede tüm suçlarını legalize etmek için çabalamaları ne çirkin olduklarını göstermiyor mu!?
    "...our mothers all are junkies,
    our fathers all are drunks,
    golly, moses...
    naturally, we're punks!
    ...
    we never had the love that every child oughta get.
    we ain't no delinquents, we're missunderstood...
    deep down inside us, there is good there is good there is good..."
    zira bunları kendileri idrak edebiliyor ve yanlış yolda olduklarını bile bile devam ediyorlar. suçu ise sevgisiz ebeveynlere, sahip oldukları sosyal hastalıklara yıkarak kendilerinin suç işlemediklerini iddia ediyorlar. bu adamların anita'ya tecavüz etmeye yeltenmelerine, kendi kurdukları teke tek fair (!) fight kurallarına uymayıp nardo'yu öldürmelerine değinmiyorum bile.

    bonus: maria'nın imkansız olsa da umut fışkıran aşkı dolayısıyla yaşadığı pak mutluluğu, o güzel sözlerle çok tatlı yansıtılmış. kesinlikle izlenmeli! ba-yıl-dım.

    bonus 2: tee yukarıda verdiğim kaynaktan edindiğim bilgilere göre filmde tony ve riff arasındaki sonsuza dek sürecek olan dostluklarına yönelik riff'in "womb to tomb!" repliğine cevaben tony'nin verdiği "birth to earth!" yanıtı aslında "sperm to worm!" şeklinde imiş, ancak dönemin sansür şartları dolayısıyla değiştirilmiş.

    son: ulan şimdi düşündüm de karnını doyuramayan mahalle çeteleri dans gecelerine katılıyor fiyakalı kıyafetlerle. nasıl bir ülke lan burası!?*
    --- spoiler ---
  • arthur laurents’in bu zamana kadar okumayarak çok ayıp ettiğim kitabı, kitaptan uyarlanan kült müzikal ve müzikalden sonra uyarlanan kült sinema eseri. benim kurcalamam şu sıralar zorlu psmde sahnelenmekte olan ve baya patırtıya sebep olan broadway müzikali ve kıyaslama açısından elimdeki tek malzeme olan filmi üzerine.

    broadway’de sahnelenen oyunla aynı olduğu çokça vurgulandığına göre yorum açısından bir fark olduğunu pek sanmıyorum ama tabi şansımıza hangi ekip düştü bilemiyorum artık. gerçi az biraz bakındım da italya ve almanya’ya da bu ekip gitmiş. demek ki avrupa turnesi ekibi ile müşerrefiz. colosseum theater’da ya da teatro regio di torino’da izleyen varsa ya da izleyenine ulaşan varsa yorumlarını bekleriz. işin acıklı tarafı tecrübesiz olmakla eleştirilen bu ekip için bile üç hafta güvenlik incelemesi yapılmış olması. kendi aramızda bir şekilde yaşayıp gidiyoruz da dünyanın gözünde birinci derecede terör bölgesi olduğumuz hatırlatılınca buruluyor insan. neyse ekipçe genel olarak gayet uyumlu ve en önemlisi sahnede çok rahatlar. o özgüven farkı gerçekten hissediliyor. tekleyen, oyunu düşüren, koreografi eşliğinde parçaları icra ederken nefes nefese kalıp tıkanan kimse yok.

    rol seçimlerinde ise tek itirazım tony’ye (kevin hack). müzikal oyuncusuna o kadar vücut yapmak yakışmıyor. yanlış olmasın bernardo rolü de gayet kaslı bir arkadaşta ama o çetebaşına uygun bir kaslılık. tony ise michelin’in lastik adamı gibi geldi. süt gibi çocuklar diye kayıracak değilim. anita (keely beirne) gırtlak farkıyla bir adım önde.

    sosyal ve ulusal medyada yer alan tüm genel eleştirilere baktığımda sanki oyuna misyonundan fazlası yükleniyor gibi geldi. örneğin görkemli değildi eleştirilerine katılabilirim. evet, en son seul’de izlediğim dorian gray müzikali’nin parıltısından eser yok. ama işte neyle neyi kıyaslıyoruz? iki sokak çetesinin amansız savaşını anlatan bir hikayeden moulin rouge dekoru bekleyemeyiz. cats’in kıyafetleri de olmaz. üstelik kıyafetlerde ve özellikle renklerde filmle oldukça paralel gidilmiş. (ya da film ilk müzikali referans aldı, bu durum tüm yorumda geçerlidir) tabi her şeyden önce konunun dram olduğu unutulmamalı. 1957’de ilk kez sahneye taşınırken de tereddütlerin yaşanması ve broadway müzikalleri için yeterli komediye sahip olmadığı ve ciddi konularla sosyal meselelerin işlenmesinin risk olabileceği düşüncesiyle neredeyse rafa kaldırılacak olması ironik. oysa ki west side story tam da bu görüşü yıkarak müzikal tiyatroda bir çığır açmıştır.

    müzikalin en merak edilen kısmı şüphesiz 54 hafta billboard listesinde zirvede kalan soundtrackte yer alan kült parçaları. işte bunu filmle kıyaslamak gerekirse ilk ciddi farklılık america parçasında. zira sharks çetesinin kadınlı erkekli atışması şeklinde değil sadece sharks kadınları tarafından icra ediliyor. filmin temposu yüksek sahnelerinden biri olduğu için bu hayalkırıklığı yaratabilir. kıyaslamaya gidilmezse sahne olarak iyiydi.

    diğer önemli bir fark filmde kavgadan önce gelinlik dükkanında kızların i feel pretty ile coştukları sahnenin oyunda kavgadan sonra maria’nın odasına taşınması. tabi ilk sahneleme ve kitaptaki olay sıralaması nasıl bilmiyorum ama müzikal açıdan anlaşılabilir bir değişiklik zira eğer filmdeki gibi sahnelense tüm parçalar ilk bölümde kalmış olacaktı. ya da birinci perde sonunun yerinin değişmesi gerek. aslında tonight (ensemble) çok nefis bir perde sonu olurdu.

    yine filmden farklı olarak somewhere parçası modern dans denilebilecek bir şekilde sergileniyor. (beyaz ışık yandığı anda kör olduğumuz sahne) romeo ve juliet’e atfedilebilecek bu yorumun hikayenin romantik kısmına bir türlü ısınamadığım için gerekli olup olmadığını sorguladım. ta ki onlar beyaz beyaz, sevimli sevimli, evet yapabilirizli neden olmasınlı bir dünya ararken, gerçeklerin karşılarına dikilip amerikan rüyasını yıkıp sokakların kanununun sahneyi kırmızıya boyadığı ana kadar. işte bu eserin özü bu.

    film odaklı bu farklılıkların yanında the dance at the gym sahnesi arka fonun renkleriyle birlikte adeta filmi izliyormuşum hissi yarattı.

    hikayenin sosyal altyapısını bol iğneli bol göndermeli ele alması sebebiyle gee officer krupke sahnesi önemli kısımlarından biridir. bu temsilde de gayet güzel sahnelendi. yine oyunun yüksek sahnelerinden, dövüşe hazırlandıkları esnadaki tonight (ensemble) ile koro olarak güzel iş çıkarttılar. zaten maestro donald chan yönetimindeki orkestra nefisti. kayıt temizliğinde icra ettiler.

    sonuç itibariyle zevkler ve renkler tartışılmaz elbet, ayrıca terör ülkesi olmamız önümüze gelenle yetinmemiz gerektiği anlamına gelmez ama kendi adıma 60. yılında böyle bir eseri sahnede izleyebilmekten memnun oldum. o harika parçaları tekrar anımsamak haftamı güzelleştirdi. umarım bir gün yerinde de izler ve kalite farkı varsa (illa ki vardır) bir güzel burun kıvırırım. tabi daha da güzeli bizden de eskisi gibi böyle kült eser uyarlamaları (ama mümkünse hemen kendi yorumumuzu katmadan ve sulandırmadan önce orijinaline sadık birebir uyarlama) çıkması.

    bu arada oyunda altyazı olacağını düşünmemiştim ama hemen her açıdan görülebilecek şekilde beş ekranla altyazı/üstyazı uygulamasını takdir ettim. tabi -ne yazık ki adını unuttum- gayet temiz bir çeviriye imza atanı da tebrik etmek lazım. buradan türkçeden türkçeyi çeviremeyen harbiye muhsin ertuğrul sahnesi'nin üstyazısına da selam olsun.

    özet geççiler için: müzikal iki perde ve ara dahil yaklaşık 2 saat 40 dakikadır.
  • anybodys adlı karakter nedeniyle saudi arabia, kuwait, bahrain, oman, qatar gibi ileri demokrasi bölgelerinde vizyona girmeyecek olan steven spielberg filmi.

    --- spoiler ---

    disney/20th century studios’ west side story is due to begin international box office rollout on wednesday this week, but it will not be heading to movie theaters in saudi arabia, kuwait, bahrain, oman, qatar or the uae, deadline has learned. while an official reason has not been made public, the situation is believed to be related to the character called anybodys.

    the steven spielberg-directed adaptation of the classic musical was submitted across the middle east region, but saudi arabia and kuwait did not approve distribution certificates while censors in the other markets listed above requested that cuts be made. disney opted not to make the edits requested, deadline understands.

    the steven spielberg-directed adaptation of the classic musical was submitted across the middle east region, but saudi arabia and kuwait did not approve distribution certificates while censors in the other markets listed above requested that cuts be made. disney opted not to make the edits requested, deadline understands.

    the situation is somewhat reminiscent of what happened in early november with disney/marvel’s eternals which featured a same-sex kiss. at the time, saudi arabia and censors in other markets also sought cuts beyond any scenes of intimacy and disney opted not to make them, hence distribution certificates weren’t issued. ın the uae, a version of eternals was ultimately released that removed all scenes of intimacy — heterosexual and homosexual as is generally normal practice for these markets.

    --- spoiler ---
  • 2021 versiyonu, sinemadan spielberg'e aşırı sempati duyarak çıkmanızı sağlar.

    --- spoiler ---

    kentsel dönüşüme giren bir mahallede geçiyor olması, metaforik olarak çok güzel bir yaklaşım olmuş. birlikte yaşadıkları dünya başlarına yıkılırken, hala saçmasapan ırkçı dertlerle birbirini yiyen insanları çok güzel yansıtmış film.

    spielberg 1961 versiyonundan farklı olarak vizörünü white supremacy'e çevirmiş. bu versiyonda jets'e sempati duyamıyorsunuz çünkü onların aslında bir grup ırkçı piç kurusu olduğunu son derece açık bir dille anlatıyor. ülkelerini seven amerikalıların, sırf yeterince "beyaz" olmadıkları için ülkelerinden nefret eder hale getirilişlerini, hiç lafı dolandırmadan bir güzel anlatmış.

    örneğin 1961 versiyonunda, anita'ya tecavüz etme girişimlerinden sonra doc jet üyelerine "dünyayı kirletiyorsunuz, ne yaptığını sanıyorsunuz" dediğinde jet üyeleri "biz başlatmadık" diyerek sahneyi terk ediyor. 2021 versiyonunda ise aynı sahnede valentine (müteveffa doc'un eşi) jet üyelerine şeref yoksunu birer tecavüzcüye dönüşerek ölülerinin de şerefini kirlettiklerini söyleyerek bir güzel ayar veriyor, onlar da gıklarını çıkarmadan dükkandan çıkıyor.

    burada filme yöneltilen eleştirilerle ilgili bir yorum daha yapmak isterim. spielberg versiyonu elbette ki senaryoya pek çok yeni yorum getirmiş olsa da bu filmin ana senaryosunun yarım yüzyıldan fazla bir süre önce yazıldığını unutmamak gerek. diyaloglarda değişiklikler yapılmış olsa da ana senaryonun yapı taşları çok doğal olarak olduğu gibi korunmuş. haliyle spielberg versiyonunda da maria salağı abisini öldüğü gece onun katiliyle sevişiyor, anita sevdiceğinin katilini savunan maria'nın saçını başını yolmak yerine ona anlayış gösteriyor...

    bir de müziklere laf etmeyin olm, ayıptır. beğenmemiş olabilirsiniz, ona diyecek sözüm yok ama dünyanın en ünlü müzikalinin şarkıları sanki dün yazılmış gibi ahkam kesmeyin; sizlerin adına utanmaktan yoruldum.

    --- spoiler ---
  • bernardo rolünde george chakiris ve sevgilisi anita rolünde rita moreno'nun maria ve tony'yi gölgede bıraktıkları müzikal film.
  • leonard bernstein'in besteledigi ve dillimize bati yakasi hikayesi olarak cevrilen unlu muzikal/film..hikaye bir nevi modern romeo ve juliet ayaridir..orjinalinde mariayi natalie wood oynamisti..tonight, maria, i want to be in america, somewhere gibi sarkilari artik klasik olmustur..
  • bu filmin turkiye de turk ve kurt versiyonu yapilsa muhtemelen gazetelere bir aylik malzeme cikar. alt gelir grubunda yasayan insanlarin iyi bir gelecek ihtimaline inanamadigi, nefretle dolup tastigi, gocmenlerin ise arada kalip kimlik bulamadigi bir durum ancak bu kadar zarif anlatilabilirdi.
hesabın var mı? giriş yap