• "...iktidarı elinde tutan insanlar kendi rızalarıyla ortadan kaybolacak değiller, haliyle polislere çiçek vermek hiç bir işe yaramaz. mevcut düzen bu düşünce tarzını teşvik eder; onların en sevdikleri şey şiddetten kaçınmak ve sevgidir.

    bence bir polise çiçek vermenin en güzel yolu, yüksek bir pencereden saksısıyla birlikte bırakmaktır... "

    demiş, olayı özetlemiş yazardır. ["prisoners of the earth come out," the job: interviews with daniel odier (1969) ]
  • liseye giderken, edebiyat hocasının elinde görmüştüm bu amcanın bir kitabını. okul çıkışında koşa koşa beyazıt'a, sahaflar çarşısına gittim. adını okuyabiliyorum fekat soyadını nasıl okuyacam diye kıvranıyorum. kağıda yazmayı akıl ettim sonunda. daldım bi dükkana. kağıda baktı kitapçı, adeta ilber ortaylı edası ve özgüveniyle "tıhı" dedi. "kim okuyacak, sen mi?" diye de ekledi. hıyar gibi baktım adamın suratına. kafasını sallayıp sırıtarak kitabı aramaya başladı. şu kedili olanı buldu. "al" dedi. "başka kitabı yok mu?" dedim. "yea sen bunu oku bakalım, bişii anlayacak mısın bakalım" dedi aynı yavşak ses tonuyla. parasını verdim çıktım.

    nasıl gıcık olduğumu izah edemem. eve gidip hıphızlı okudum. bir bok anlamadım. bir daha okudum. yine anlamadım. lise eğitimim boyunca çeşitli yerlerde çokça okudum. hiçbir bok anlamadım.

    bir iki sene evvel kitaplıkta gözüme çarptı. aldım raftan. okudum. hayatım değişti. dünyaya artık başka bir pencereden bakıyor, eserin muhteşemliğine inanamıyordum..... şaka lan. yine bir bok anlamadım. kitapçı ağabey öngörüsünde haklıymış. bendeki o potansiyelsizliği görmüş adam. bu da böyle bir anımdır.
  • beat yazarlarının en karizmatiği.
    uyuşturucu maceralarını "junkie" adlı eseriyle kitap haline getirmiş, kafasının iyi olduğu bir anda karısını poligon olarak kullanmıştır. inanılmaz bir silah koleksiyonu vardır. allen ginsberg ile aşk yaşamıştır ama bir süre sonra ondan sıkılıp başka erkeklerle düşüp kalkmıştır. müthiş cut-up tekniğiyle edebiyat literatüründeki yerini almıştır.

    dedesi hesap makinesinin mucididir ayrıca.
  • “seni kategorize etmeye çalışırlar. seni kendi kafalarındaki resme uydurmak isterler ve uymazsan çok bozulurlar.”

    william burroughs
  • punk akiminin guclu oldugu 70'lerde, kendisini ilah olarak goren ve kendilerini de "no future generation" olarak adlandiran punkcilar icin; "kendilerine no future generation diyorlar ama esas no future generation'a afrikadaki, onasyadaki veya filistindeki cocuklar dahil, punkcilarsa bir avuc zuppeden ibaret" gibi biseyler soylemis, takdirimizi kazanmis uzun boylu yazar.
  • "a paranoid schizophrenic is a guy who just found out what's going on " repligi ile stanley kubrick'i mest etmis adamdir.
  • 'konusmak,yalan soylemektir' gibi cesur bi lafı sarfetmis,kitaplarini buyuk bir haz alarak okuduum yazar.ayrica yazarin (bkz: kurt cobain) ile birlikte yaptigi 'the priest they called him'adli bir kaydı da vardir.
  • karisinin kafasinin ustundeki bardaga nisan almisken iskalayip kadincagizi vuran adam..
  • “her sabah uyandığımda amfetamin, sade kahve ve afyon ve bir bardak tekila içiyordum.ardından uzanıp gözlerimi kapıyor ve bir önceki gün olanları hatırlamaya çalışıyordum. gündüz vakitleri genellikle kayıp zamanlardı. bazen bir rüyadan uyanır ve “tanrıya şükürler olsun gerçekten öyle bir şey yapmamışım!” dersiniz . kayıp bir zamanda olanları bir araya getirmeye çalışırken, “tanrım, gerçekten yaptım mı öyle bir şey?” diye düşünürsünüz. bunu söylemekle düşünmek arasındaki çizgi neredeyse belirsizdir. bunu söylediniz mi yoksa sadece düşündünüz mü?” junky

    kendisi ile ilgili ilk okuduğum aforizması “konuşmak yalan söylemektir.” di. kimse? tercüme etmişti herşeyi aslında bir cümleyle. bu kimsenin herşeyini okumak istediğim adam haline dönüşmesi aynı ana tekabül eder. 19 yaşındaydım ve bunu erteleme kararı aldım. ertelememin sona erdiği burroughsla tanışma vaktimin geldiğini düşünmeye başladığım zamanlar 21 ime denk geliyor bir türlü gidip ilk kitabını alamadm. bu bir nevi onu tüketmek istememek gibi. sonra bir gün evimizin arkasındaki kitap evine gidip ilk kitabı junky’i aldım. oliver harris'in önsözde bahsettiği gibi ilk kitabı biraz daha otobiyogratif ve diğer kitaplarına nazaran okunması basit. bilerek tek günde bitirmeyeyim diye bi kaç günlük periyodlara böldüm okumamı . tavrını uslübunu okuduğum birkaç kısa metin üzerinden tahmin edebiliyordum tahmin ettiğim gibiydi de. burroughs anlatıyordu.. ben dinliyordum. ama ben başka şeyler de bekliyordum. belki kendi içimde ben mi çok abarttım burroughs’u diye asılsızca düşünürken; 50 sayfa kala sordu bu soruyu. ağzım nasıl kulaklarımda. bi sigara yaktım, kitabı yerine bıraktım. öbür gece kalan 50 sayfayı okudum. ilk kitabını bitirdiğim gece rüyama gelmeyi de eksik etmedi kendileri.
  • denetim toplumu lafını ilk kullanan yazardır. çok ileri görüşlüymüş kendisi.
hesabın var mı? giriş yap