• anladığım kadarıyla "zengin fakat cinsel çekiciliği olmayan kocayla evlenip, adamın köşkünde yakışıklı yeğenle yiyişmek" konulu bir dizi, ziyagiller'in komşusu felam olabilirler.

    yalnız bu kez kadın kocasının yeğenine hallenmemek için kendi kuzenini yanında getirmiş. pratik ve düşünceliymiş vesselam sdfgfdsdf.
  • yapmak istedigin bir sey
  • nedense türkiye'de kallavi bir kesim tarafından her boka çare zannedilir.

    "x yasaklansın!" ee, nasıl uygulayacaksın o yasağı abicim? üstüne bir de, bir denyo için binlerce insanın özgürlüğünü niye kısıyorsun? artı, sen neden sürekli benden daha iyisini bildiğin iddiasındasın?

    bu üç soruyu adam gibi cevaplayabilen çok az yasak gördüm bu memlekette (bahsettiklerim tabii ki trafikte hız sınırı gibi yasaklar değil) ama hala yırtık donu fikir dünyalarının kapısı olarak almış bir zevat kendini her gün ortaya atmaktadır "hede yasaklansın!" "hödö yasaklansın!" diye.

    al bu da benden: sike sürülecek aklı olmadan kendini fikir sahibi zannetmek, işine gelmeyeni en kötü örnekle damgalamak, kendi odunluğunu insanlara yaşam standardı olarak sunmak, kendinde çobanı bırak koyun olacak kapasite yokken, halkı sürü kendini çoban zannetmek yasaklansın!
  • hem yasaklanmış olan şeyi hem de onu yasaklayan kuralı ifade eden bir garip kelime.
    çöpü çöpe atmak gibi birşey.
  • "yasak, ulaşılmasına engel olduğu her şeyi tanrısallaştırır."

    * georges bataille / edebiyat ve kötülük
  • yasaklar çiğnenmek içindir sloganiyla bir sakız markasi olabilecek potansiyele sahip kelime.
  • bir cemal süreya şiiri;
    " özgürlüğün geldiği gün;
    o gün ölmek yasak..."
  • yapısında ve anlamında hem yas, hem de yasa kelimelerini barındıran, çaresiz durum
  • basiretsiz denetleyicilerin ve uyum yeteneği düşük yönetim birimlerinin bazı davranış ve/veya düşünceler karşısında geliştirdirdikleri mahrumiyet durumu.
    kontrolü bütünler açısındadır: bir yasak, ters durumun sağladığı fayda ölçüsünde mantıklıdır.
  • bir kısa oyku.

    karanlık bir geceydi. zaten karanlık geceyi seçmişti genç adam. yaptığı işin yasak olduğunun farkındaydı. yakalandığında cezaevine bile girebilirdi. daralarak ilerleyen bir yoldan aşağı var gücü ile koşuyor, koşarken arada birde saatine bakıyordu geç kalmamak için. cumbalı iki katli ahşap bir bina ile şarapçıların ve evsizlerin evi olmuş derme çatma kulübenin arasından da geçince nihayet varmıştı eylem yerine.

    sabah son kez tüm planı gözden geçirmişti arkadaşı hakan'la birlikte. hava karardıktan sonra parkın arkasındaki ağaçların yanında buluşacaklardı. sabah geldiklerinde kimselere belli etmeden tüm malzemeyi ağaçların önüne dikenlerin içine saklamışlardı. siyah poşette olduğundan ve saatin ilerlemiş olmasından dolayı kimse fark etmeyecek ve isleri daha da kolaylaşacaktı.

    üniversitedeki öğrenci olaylarının tavana vurması ve ülkedeki fikir ayrılıklarının şiddete dönüşmesi yüzünden gece sokağa çıkma yasağı uygulanıyordu. belirli saatlerden sonra sokağa çıkmayı yasaklıyordu bağcıklı botlar.

    üniversite ikinci sınıfta okuyan bu idealist adam polat'tı. idealistti çünkü kafasına bir şey koyduğu zaman ölümü pahasına da olsa fikrinden caymazdı. en yakın arkadaşı hakan’dı. saatin bayağı geç olmasına rağmen hakan bir türlü gelmemişti. zaten hakan’ın gelmeyeceğini anlayan polat daha fazla gecikmeden plana uygun bir biçimde eylem yerine gitmişti. ama aklında hakan vardı. acaba neden gelmemişti? yoksa polislere mi yakalanmıştı? eğer gerçekten yakalandıysa hakan' in isi zordu. sokağa çıkma yasağı olduğu için doğruca alınacak ve karakola götürülecekti. büyük ihtimalle sabahı da orda edecekti.

    zaten bu şehirde üniversite öğrencilerine iyi gözle bakmıyorlardı. ev sahipleri evlerini vermiyor, mahalleli de dedikodu yapıyordu öğrenciler hakkında. bazı öğrenci gruplarının çeşitli olaylar yapmaları ve yürüyüşler düzenlemesi polisi ve yerli halkı iyice çileden çıkarıyordu.

    gecenin bu saatinde sokaklarda polis devriyeleri ve gece vardiyası isçilerinden başka kimseler olmuyordu. isçilerde özel izin vesikaları ile çıkıyorlardı sokağa. polat vardığı yerde biraz daha bekledikten sonra arkadaşının gelmeyeceğine kesin kanaat getirince düşüncesini kendisi uygulamaya karar verdi. zaten olay yerindeydi hemen hazırlıklara başladı. çantasından çıkardığı kırmızı boya kutusunu açtı önce. bir miktar tinerle incelttiği boyaya daldırdı fırçasını ve başladı yazmaya. sıvalı fakat boyasız bu duvara yazı yazarken sanki bir resim yapıyor gibiydi. içine bir mutluluk doluyordu, ama bu o kadar uzun sürmedi

    tam bu sırada kosan insanların ayak seslerini duydu. sesin geldiği yere doğru yönelince polisleri görmesi çok zaman almadı. tabiî ki polislerin de onu görmesi zor olmamıştı. ihbar etmişlerdi onu, mahalleli ihbar etmişti. yaklaşık bir saat önce kendisinin indiği dar sokaktan aşağıya doğru kosan polisleri görünce şuursuzca kaçmaya başladı.

    gerçi karanlık bir geceydi ama sokak lambasının hemen yakınındaydı, fark edilmesi zor değildi. polislerin "teslim ol" diye bağırmasına bile fırsat vermeden ilk köseyi dönmüştü. kurtuluş çok yakınındaydı. bir defa daha atlatırsa onları kurtulmuş sayılırdı. o yüzden koşarken, arkasına bile bakmıyordu. "teslim ol, yoksa ateş edeceğim" oldu duyduğu son sözler.

    bedeni yere düştüğünde hala soluk alıyordu. suç aleti "üç numara boya fırçası" da hala elindeydi. "ölmüş herhalde" dedi bir polis diğerleri de onayladı kafasıyla. mesleğe yeni başlamış genç bir polis az ileride iki büklüm kusuyordu. kurt polislerden biri gelip teselli etti arkadaşını "-alışırsın" dedi. sanki ergün birilerini öldürüyormuş gibi...

    mahalleli toplanmıştı polat’ın basina. adeta her kafadan bir ses çıkıyordu.. "-gardasim bunlar gomilis, gomilis", "anası babası okumaya yollar, şunların marifetlerine bak" ve diğerleri.

    bu esnada polat, insanlara bakıyor, "ben militan değilim" demek istiyordu ama birsek onu engelliyordu. bir türlü ses çıkmıyordu, boğazından. kelimeler düğümleniyordu.

    kulakları gittikçe artan bir şiddetle uğuldamaya başladığında polat artik sesleri ayırt edemiyordu, sonra da insanların suratları birbirine karışmaya başlamıştı.

    sanki az önce onu vuran polis eşarp takıyordu. çengel bıyıklı bir kadın da acıma hissiyle yüzüne gülümsüyordu.

    ve her şey bulanıklaştı birden bire. karardı ve bitti.

    sabah oldu dosya kapandı. kahraman polise bir maaş prim ve terfi verildi.

    geride o dar sokaktan her inişinde hakan’ın karsısına çıkan en iyi arkadaşının bitiremediği iki cümle kalmıştı "seni sev...". belliydi ne yazacağı polat’ın sevdiği kızın evinin karsısındaki duvara. yazamadı, yazdırmadılar ama o hep sevdi ve sevdiği için öldürüldü...
hesabın var mı? giriş yap