• sustalı sehpa.
  • misafirliklerde, zigon verilen misafirin yasiyla verilen zigonun buyuklugu de dogru orantilidir; yas buyudukce, verilen zigon buyur, yas kuculdukce zigon kuculur.
  • doğuran sehpa.
  • zigon tabirini bilmeyenler, buna yavrulu sehpa derlerdi eskiden, hatirlarim ki...
  • misafir geldiği zaman çıkarılır hep, çünkü yer tutmazlar bir kenarda öylece dururlar, gerektiği zaman da çıkarılırlar, faydalı bir eser bence...
  • hatırlanmadığında yerine vizon, vizigot, jipon gibi kelimelerin kullanıldığı kelime.
  • kadınların adını teleffuz etmeyi en çok sevdikleri ev eşyalarından biridir. faydalı bir eşyadır fakat bazı kadınların zigon almayı saplantı haline getirmeleri, zigon kelimesini erkeğin bilinçaltına son derece olumsuz bir anlamla kazımıştır. zigon bir nevi evli kadının ev içindeki hükümdarlığını simgesidir. bir evde zigon varsa bilinmelidir ki o evin hakimi bir kadındır ya da en azından o eve bir kadın eli değmiştir. benzer başka eşyalar içinse;

    (bkz: kırlent)
    (bkz: fiskos masası)

    bir de benim pek sevdiğim bir eşyayı da çağrıştırır zigon
    (bkz: berjer koltuk)
  • ismini fransizca table cigognedan alan sehpa cesidi.
    en klasik modellerine yandan baktiginizda leylek kafasina benzetmis olmalilar ki leylek (cigogne) adini vermisler !

    edit: gandy phoebus cigogne degil gigogne olmasi gerektigini belirtti.
  • anne baskısıyla dağıtımına çıkma işine bir yerden sonra alışılıyor. hele yaş kemâle doğru erip de varlığına muhtaç hâle gelince kıymeti bir kez daha anlaşılıyor.

    ben misafirliğe gittiğimde önüme bir zigon verilmediği takdirde şaşırıp kalıyorum. bir elimde ikram tabağı diğer elimde çay. hem hiç canım çekmiyor, ayıp olmasın diye ikramı reddetmiyorum tavrı takınacaksın hem de acaba hepsini bitirsem çok mu dikkat çekerim diye düşüneceksin. bu esnada da çay içip pasta yiyeceksin. hepsini aynı anda yapmak çok zor iş valla. beni böyle durumlarda 6-0 yenilen takımın, maçın bitimine sayılı dakikalar kala oyuna soktuğu futbolcu telaşı alıyor. hayır zaten maç bitmiş, takım ümitsiz, nereye koşarsan koş faydasız. yine de serde delikanlılık var diye kendimi koşmaktan alıkoyamıyorum. neyse ki çayı şekersiz içiyorum da bir de şeker karıştırma mücadelesi yok. işte zât-ı şahaneleri beni bu telaştan kurtarıyor. elim ayağıma dolaşmadan efendi efendi yiyeceğimi yiyip çayımı içiyorum. elbette tabağın hepsini bitirmiyorum. bir de sana zigon servis edilince kendini bir makam sahibi imiş gibi hissediyorsun ya, o güzel. önünde zigonu olmayan misafirle aranda bir statü farkı oluyor. kendini alçak koltuk krizine sebebiyet verebilecek diplomatik öneme haiz bir ateşe gibi hissetmen hiç zaman almıyor.

    fakat eğer sen zigonu servis eden taraftaysan yandın. görevini lâyık-ı vechiyle yerine getiren bu eşya, sen onu tekrar katlayıp yerine koyuncaya kadar -yeni nesil zigonlar katlanıyor- insanın içine dert oluyor. silmeden koysan olmaz. ertesi misafirde üzerindeki çay bardağı lekelerinden sana ışınlar çıkarır, pasta kırıntılarıyla seni bombardımana tutar. silsen sana dünyanın en saçma işini yaptığını vir vir vir telkin eden içsesinle başbaşa kalırsın. eninde sonunda içsesine ağzını burnunu kırmayı taahhüt edip eline fıs fısı alırsın. içinde deterjan olması bile gerekmez. bu operasyon için fıs fıslayan bir mekanizma ve tüy bırakmayan ahşap silme bezi kâfidir. böyle de psişik bir vak'a...

    zigon varlığı bir dert yokluğu yara, ne seninle ne sensiz perdesinden bir varlık sancısı. ne pis bir icatmışsın!
  • cibinlik, zıbın, baza ve fiskos ile birlikte 35 yaşımdan sonra tanıştığım 5 muhteşem kelimeden biri.
    bu 5 kelimenin ortak özelliği ise evlilik, ev, çeyiz, çoluk, çocuk gibi kelimelerle bağlantıları olmaları.
hesabın var mı? giriş yap