• yönetmen olsam ve rahatsız bir adam rolüne uygun aday arasam, peter stormare den başkasına gitmemeliyim düşüncesini tekrardan aklıma sokan izlemelik.

    efendim, şimdi bu filmi izleyip de "nicholas cage gene iyilerin iyisi. süper kahraman. darkwing duck." falan tarzı bir yorum yapamam, çünkü bana göre, film tam tersi bir yorum yapmaya çalışmış. daha max başta demiyor mu, "if you dance with the devil, the devil don't change. the devil changes you." diye? tom welles de iyi giriyor işe, ama kötü çıkıyor. şeytan değil o değişiyor. ilk cinayetini işlemek için kendi hırsını yeterli görmeyince, o anda kızın annesinin ne kadar kırılacağını bile bile, sırf o gücü ele alabilmek adına kadını aramıyor mu? machine in evine giderken daha rahat olması sanırım konuyu iyice gözümüze sokuyor. mr christian, kızı öldürebileceğini göstermek için bunu yapıyor, eddie poole para için, dino velvet sanat için yapıyor besbelli (kendi ölümünün bile daha sanatsal olması gerektiğini düşünen bir adam bu), machine ise istediği için. tom welles ise sözde "iyilik" için yapıyor, ama onun da, ailesinin de, kızın annesinin de bildiği birşey var, değişen şeytan değil kendileri. en sondaki o zoraki gülümsemelerde içimin ürpermesinin sebebi de budur belki.

    şahsen minik bir fikrim daha var, ama bu çok metnin altını mı görmeye çalışmaktır, olmayan birşeyi mi eklemektir bilemiyorum. tom ile karısının o "odun"vari seni seviyorumları, bence aralarındaki ilişkinin iyice durağanlaştığını, tom un aldığı her görev ile nasıl kolayca ailesinden uzaklaşabildiğini gösteriyor. daha ilk sahnelerde, işten dönen tom un eve girer girmez ilk yaptığı iş karısını, kızını öpmek değil, buzdolabından soğuk birşeyler almak. belki bu yüzden kadın evini terketmiyor sonunda. şeytanın kocasını değiştirdiğini görüp, hastalıklı bir şekilde bunun bazı tutkuları da ateşleyeceğini düşünüyordur. değişim kaçınılmaz diye boşuna dememişler.

    saolasın joel schumacher, pek hoş, pek farklı, bazen bir sonraki sahnesi kolayca tahmin edilebilmesine rağmen zevkle izlenen bir film olmuş bu.
  • --- spoiler ---

    aşırı sürükleyici bir film. avukat plot twist'i çok iyiydi. sonunda yine benzer bir sürpriz bekledim ama gelmedi sayılır. filmin imdb puanı ortalama üstü diyebileceğimiz şekilde 6,5'ken metascore puanı sadece 19. metascore'culara daha ne bekliyordunuz diye sorası geliyor insanın. filmin en güzel yanlarından birisi de hikaye new york'ta geçiyorsa new york'a, california'da geçiyorsa california'ya gidip çekim yapmaları. bu zamana kadar izlememem hata olmuş.

    9/10

    --- spoiler ---
  • snuff konusunu sinemaya en iyi aktaran yapım. snuff temalı diğer piyasa filmleri gibi aşırı uçlarda grafik şiddet ve çok miktarda kan kullanılmamıştır. özel bir detektifin bant kaydında katledilen genç kızın izini sürerken, öğrendiği her yeni bilgiyle sarsılması ve başından geçen olaylar son derece gerçekçi, sade ve sürükleyici bir anlatımla işlenmiştir. nicolas cage ve joaquin phoenix rolleriyle uyum içindedir. iyi filmdir ve izlenmelidir.
  • masal gibi müzik yapan bir gruptur:

    sean, nine inch nails'in trent reznor'una uzun süre müzik direktörlüğü vs. yaparak kendilerini sahneye taşıyan kişinin ta kendisidir. sean ve trent'in new orleans'ta bir stüdyo kurmaya karar verdikleri dönemde; ölümlü bir adam olan sean, juliette'in içinde kendi ilham perisini görür. nine inch nails kampını terk eden sean, juliette ile birlikte yıldızlar ve kırık hayaller şehrine, los angeles'a taşınırlar.

    sean, kill hannah ile uğraşırken, bir nakarata sevgili juliette'in sesini davet eder. juliette'in şarkıyı söylemeye başladığı o anda sean büyülenir ve sonsuza dek düzelmeyecek bir hastalığa yakalanır. büyünün etkisiyle never enough adlı şarkı doğmaya başlar. juliette'e müziği veren sean, ondan sözler ister... o sözlerin devamı gelir.

    sonra ikisi 8mm olmaya karar verir.
    songs to love and die by adlı bir albümleri olur.

    ... ve sonsuza dek mutlu yaşarlar.
  • tesis (film) ile birlikte, snuff videolar hakkında izlediğim en etkileyici film. kadrosunda nicolas cage, joaquin phoenix, james gandolfini, peter stormare, catherine keener gibi isimler barındırmasına ve sürükleyici olmasına rağmen nasıl bu kadar underrated kaldığını anlamıyorum.

    "nicolas cage'in en iyi filmi ne?" diye sorsanız, kimse 8mm cevabını vermez herhalde. tıpkı "will smith'in en iyi filmi ne?" diye sorsanız, kimsenin enemy of the state cevabını vermeyeceği gibi. işte bu iki film; başrol oyuncularının en iyi filmleri olarak gösterilmesi gerekirken, hak ettiği değeri görmemiş filmler arasında, en ön sıralarda yerini almıştır benim için.

    oyuncu kadrosu ve konusunun dışında özgün müzikleri, yönetmenliği ve atmosferiyle de bir başyapıt olduğunu düşünüyorum. özellikle atmosferi sizi o kadar içine alıyor ki bir yerden sonra konusunun verdiği rahatsızlıktan dolayı o atmosferden çıkmak istiyorsunuz ama çıkamıyorsunuz. bazen oyuncular, bazen müzikler, bazen kamera açıları, bazen diyaloglar... sizi sürekli atmosferin içinde olmaya iten bir unsur ön plana çıkıyor ve tırnaklarınızı yemeye başlıyorsunuz.

    en kötüsü de filmdeki olayların gerçek hayatta karşılığının olması. belki de bu yüzden fazlasıyla etkilendim ve nicolas cage'in karakteriyle empati kurarak "neden?" sorusunu sordum. şimdi o sorunun cevabını karakterlerin ağzından veriyorum:

    --- spoiler ---

    - anlamaya çalışıyorum! bir yeraltı filmiyle ne yapmak istiyordu?
    + neden mi?
    - evet neden? neden? neden küçük bir kızın doğranmasını seyretmek istedi?
    + çünkü buna gücü vardı. yaptı çünkü yapabiliyordu. başka bir sebep mi arıyordun?

    - maskeni çıkar.
    + ne umuyordun bir canavar mı? adım george. belki biliyorsundur. kafan almıyor mu? hiçbir şey söyleyecek değilim. söyleyebileceğim hiçbir şey gece rahat uyumanı sağlamaz. dayak yemedim, taciz edilmedim, annem beni dövmedi, babam hiç vurmadı. ama ben böyleyim. hepsi bu kadar! gizemli bir yönüm yok. bu işi yapıyorum çünkü hoşuma gidiyor. yapmak istiyorum.

    işte bu kadar basit nedenler. insan öyle bir cani ki sadece parası ve gücü olduğu için bir kızın parçalanarak öldürülmesini talep edip izleyebiliyor ya da sadece canı istediği için bir kızı parçalayabiliyor.

    nicolas cage'in en iyi filmi olduğunu düşünme nedenim sadece filmin konusu değil tabi. nitekim kendisi mükemmel oynamış. özellikle intikam duygusunu o kadar iyi yansıtmış ki gözlerinden, vücut dilinden, isyanından o duyguyu alabiliyorsunuz. hayatı boyunca tanımadığı bir kızın kaybını bu kadar içselleştirmesi ve intikam uğruna canını tehlikeye atması etkileyiciydi. her şey sona erdiğinde, eşinin kucağında gözyaşlarına boğulduğu sahnede ise oyunculuğu tavan yaptı.

    entry'mi max california karakterinin şu sözleriyle noktalamak istiyorum: "şeytanla dans edersen şeytan değişmez, o seni değiştirir!"

    --- spoiler ---
  • tam zamanında hayatıma girmiş müzik grubudur. give it up o kadar iyi ki nerdeyse goodnight moon'la kıyaslarım.
  • baştan sona izleyeni içine alan, sürükleyen ve geren gayet başarılı film. nicolas cage yine oyunculuğu ile hayran bırakıyor. dedektif, porno ve yeraltı dünyasının içine girdikçe gösterilenler ya bunlar gerçekse sorusunu sordurtuyor ve açıkçası ürpertiyor. sonuçta bildiğim kadarı ile daha önce snuff konusuna el atan tesis filmi ile birlikte bu konuya el atan ender filmlerden biri. yine de joel schumacher'ın hakkını vermek lazım, başta machine'in evi olmak üzere birçok yerde gerilimi çok iyi kullanmış.
  • en uyduruk filmler icin bile besyuz kelimeden asagi yorum yapmayan elestirmen/suser kisilerin de yorum yapmadigi film. media sektorunde de bir nevi dislanmis bir film. ayni sekilde de sozlukte de dislanmis olarak gorunuyor.
  • film underrated falan değil. hak ettiğini bulan , ortalama bir film.merak öğesi sürekli zinde tutuluyor fakat bu tamamen konunun ilginçliğinden kaynaklı. işleniş oldukça vasattı.ana karakter dahil tüm karakterlerin içi boş , bir derinlik yok.bunlar bir yana filmin en rahatsız edici kısmı içerdiği +18 kısımlar değil ,müzikleriydi.film atmosferden son derece bağımsız , saçma sapan müziklerle dolu ve bitmek bilmiyorlar. bir süre sonra müzik duyduğum gibi sesi kıstım o kadar diyeyim. müziklerle kim ilgilendiyse takdir etmek lazım, tek başına filmin içine etmiş.
  • kötü filmlerle milletin diline düşen (bkz: nicholas cage) beyfendinin en iyi rol kestiği filmi. filmin son çeyreğindeki psikolojisi altüst olmuş, gözü dönmüş adam rolünü adeta yaşamış ve yaşatmış.
    film hollywood atmosferiyle gaspar noe realizminin güzel bir kolajı gibi. merdiven altı porno sektöründe ne iğrençlikler yaşandığını yüzümüze vuruyor. güçlü insanların sadece yapabildiği için yaptığı kötülükler ve bu kötülükleri yine güç ile gizleyebildikleri gerçeğini açığa çıkarıyor. iğrenç suçlar işleyen insanların dış görünüşlerinin ve günlük yaşamının ne kadar sıradan olabileceğini gösteriyor.
    özellikle yapım yılını da göz önünde bulundurarak söylemek gerekirse harikulade bir film.
hesabın var mı? giriş yap