• universitelerde yasli ogrencileri gordugumde aklima gelen onerme.
    dogrudur, ancak, insan ogrenebildiklerini ne kadar erken ogrenirse, o kadar uzun bir sure kullanabilecek ve aktarabilecektir bu ogrendiklerini.
  • pek doğru bir önermedir , öğrenmenin yaşı yoktur ,olamaz da ama insan belli bir yaştan sonra bilmeye de başlamalıdır , hep öğren hep öğren hayat geçmez,arada sırada bazı şeyleri bilmek de gereklidir.
  • yaşam boyu öğrenme ile kurumsallaşmış gerçektir. bu kadar formel ve kurumsal düşünmesek de öğrenme hayat boyu sürer. ileriki yaşlarda öğrenilenlerin hafızada daha kısa yer alması, daha kolay unutulması bu durumu değiştirmez. hatta birçok şey ancak ileriki yaşlarda öğrenilir, o zamana kadar işten güçten zaman bulamayan insanlar mesela emekli olunca oyma yapma, örgü örme, balık tutuma gibi işlere başlayabilir ve bunları öğrenirler. bunların dışında yeni yemek tarifleri, belgesellerden öğrenilen ilgi çekici şeyler gibi konuları düşündüğümüzde gerçekten öğrenmeye bir yaş sınırı koymak oldukça tuhaf kaçıyor.
  • inanmadigim soz.eger mumkun olsaydi anneanneme okuma yazmayi ve de turkceyi babannemede hic degilse sayilari ogretmek isterdim hastalandiginda bari benim numarami cevirebilsin diye ama olmuyor babaanem duymuyor anneannemse gormuyor.ve ne kadar ugrasirsam ugrasayim olmuyor belli bir yastan sonra olmuyor.
  • manasız bir motto. madem öğrenmenin yaşı yok o zaman sonra da öğrenebiliriz.
  • bilindiği üzere, insan sürekli deneyimleyen ve kendini geliştirmeye yatkın olan bir varlıktır fakat her insan maalesef bu mucize özellikten faydalanamaz ve hayatın belli noktalarını kaçırarak bu dünyadan göçer gider.

    ama bazı insanlar da vardır ki; bir mucize olarak bize bahşedilen bu özelliğin farkına varır ve kendini sürekli geliştirerek, katma değer ve farkındalık yaratır.

    hadi gelin biz önce ilk paragrafta bahsedilen düz adamların penceresinden hayata bakalım.

    eğitim sisteminin ezberci gidişatında kendilerini yetiştirmiş, öğrenmekten değilde ezberden ibaret bir profil çizmiş kişileriz. yeteri kadarını biliriz ve fazlasına gerek duymayız çünkü hayatımızı bu idare edecek kadar ezber bilgi ile idame ettirebilmekteyiz. yeni bir şey öğrenmek başımıza bela açmak gibi bir şey, işin bir diğer tarafı da, neyi nasıl öğreneceğimizi de bilmiyoruz. araştırmak, okumak bizim lügatımızda yok. çünkü gerek yok. her şeyi eleştiriyoruz ama çözüm önerisi sunmuyoruz. biz de bu işin nasıl çözüleceğini bilmiyoruz ama eleştiri bizim işimiz. her zaman biz haklıyız, iş hayatında düzenimizin bozulmaması için her türlü davranışı sergileriz (yalakalık, yalan vs.). biz sadece anlamaya çalışıyoruz, merak hak getire.anlamadığımız şeyleri de kabullenip süreç içerisine bırakıyoruz. biz hiç bir şey okumayız, okuyan adama da tuhaf bakarız.

    şimdi diğer grubun gözünden bakalım.

    ezberci sistem içerisinde geliştik ama bu sistemin bizi hayata hazırlamadığını gördük. belli bilgileri alamadığımızı, bunun için okumamız ve araştırmamız gerektiğini öğrendik. işin en güzel tarafı, bu yolla kendi kendimize öğrenmeyi öğrendik. belli iş süreçlerine olduğundan farklı bakmaktayız, farklı iyileştirme yöntemlerini düşünüp, uygun olanı uygulamaya geçirme niyetindeyiz. bilginin bir derya olduğunu ve her zaman öğrenilecek bir şeylerin olduğunun farkındayız, bu yüzden “ömür boyu öğrenci kalmayı” tercih edenlerdeniz. beynimiz sürekli aktif, sürekli söyleyecek bir sözümüz ve fikrimiz var. boşa eleştiriyi değil, yapıcı eleştiriyi savunanlardanız. haklı olmadığımız zamanları iyi biliyoruz “ego” ile değil “mantık ve akıl” çerçevesinde ikili ilişkilerimizi yönetiyoruz. bizler, anlamanın başka şey, meraklı olmak, açık olmanın farklı şey olduğunun bilincindeyiz ve merakımızı hiç bir zaman öldürmüyoruz. sadece kendi alanımızda değil farklı ilgi alanlarında da kendimizi geliştirmek bizim için mutluluk verici bir şey.

    hangisi olmak isterdiniz?

    ömür boyu öğrenci kalabilmek dileğiyle
  • insan beyni, bilgiye haz duymak üzere programlanmıştır. bu sebepledir ki kaç yaşına gelirsek gelelim "öğrenmek" hep sürecektir.
  • ilk kimin soyledigini merak ettiğim ve aşırı gereksiz bulduğum sözdür.

    ee elbette yok amk
  • michelangelo'nun 87 yaşında söylediği çok değerli iki kelime var; “ancora ımparo” yani “hala öğreniyorum”. öğrenebilmek, japonca’da “bir şeye yeni başlayan bir insanın zihni” anlamına gelen shoshin yani bir nevi amatör ruhu dediğimiz şeyin gücü ile hareket etmekle mümkündür. "ben bunu zaten biliyordum” demeden, önyargılar veya alışkanlıklarla bozulmadan, yaşama açıklık ve merak ile yaklaşabildiğinde tıpkı bir çocuğun bir şeyi ilk kez keşfetmesi gibi tüm ihtimalleri değerlendirmeye de açık olur insan. çocukları gözlemleyin bi oynarlar, hareket ederler, düşünürler, öğrenirler..sürekli konuşmak, anlatmak isteyen yetişkinlerin aksine gözlemlerler ve dinlerler. işte çocukların bu kendiliğinden süregetirdikleri becerileri dayanıklılık ister.

    öğrenmeye açık zihin, beden ve ruh için her zaman bir öğretmen hazır bulunur. aralarındaki bağ, körü körüne bağlılıktan ziyade karşılıklı saygı ve etkileşime dayanan dönüştüren bir bağdır ve önceliği haklı olduğunu, onaylanma beklentisini dile getiren ağzı açık tutmaktan ziyade, duymak istemediğiniz cevaba rağmen kalbi açık, zihni esnek tutmaya verir.

    eğer burunlarımız havadaysa, burunlarımızın altından geçen öğretmenleri asla göremeyiz. öğrenmeye teşne öğrenci olduğumuz sürece öğretmenlerimiz idrakimize renk katar, bakış açımıza meydan okur ya da sadece şüphelerimizi doğrular. bazen ders, ne yapılmaması gerektiği ve nasıl davranılmaması gerektiği konusunda uyarıcı bir hikâye olarak daha az belirgin şekillerde gelir. belki de ders, birisinin bilgiyi nasıl sunduğudur. eli görmeyen kişi, yazıyı kalem yazdı sanır.. seçim bizim; kimi yazıya, kimi kaleme, kimi kalemi tutan ele, kimi ele yazdırana bakar.
hesabın var mı? giriş yap