• affedilmek için yalvarmak
    (bkz: özür dilemek)
  • canım bir şeyler yazmak istedi. sözlerimin hangi yolda ilerleyeceğini bilmediğim için başlığı seçmedim henüz. gözlerimi kapayıp, kendimi suyun üzerine bırakmış vaziyetteyim. dalgalar beni nereye sürüklerse, söyleyeceklerim o yönde olacak ve başlık ona göre seçilecek. belki birden duracak ve "yolla" demeden bilgisayarı kapayıp uyumaya çalışacağım. belki saatlerce yazıp sonra da imla hatalarını düzeltmekten yorulup, bir yerlerde dursun diyerek bir dosyanın içindeki tozlanmış yazıların yanına yollacağım. belki de sabah pişman olup sileceğim. bu belirsizlik aslında kelimeleri seçme konusunda beni özgür kılıyor. ellerimi, kelimeleri biriktirdiğim torbaya atıp rastgele seçilmiş kelimelerle anlamlı cümleler kurmaya çalışmaktan oldum olası hoşlanmışımdır. eskiden bir kızla buna benzer bir oyun oynardım.

    ondan bana rastgele kelimeler söylemesini ister sonra da ona hitap eden güzel cümleler kurardım. kendini benden fazla seven o kız, kendisine ithaf edileceğini bildiğinden olsa gerek hep güzel kelimeler seçerdi. bazen hayat ile aynı oyunu oynuyorum şimdi. bana kelimeler söylüyor kendi lisanı ile. ben de kurduğum cümleyi anlamlılığına göre ya ona ya da onun benim üzerime saldığı insanlara ithaf ediyorum. dedim ya dalgalar beni nereye sürüklerse o yönde ilerleyecek kelimelerim. işte yine yönü değişiyor dalgaların ve onlarla birlikte söyleyeceklerimin de. bugün varlığından ilk kez haberdar olduğum bir şarkıyı dinliyorum bir yandan ve her seferinde bana "can you forgive me too?" diye soruyor şarkıda. öyle içten soruyor ki ben de hep aynı yere geldiğinde bir anda ne yaptığımı unutup "evet affedebilirim" diyorum.

    aslında yalan söylüyorum. affetme konusunda o kadar da başarılı değilimdir. hayatımda benden çeşitli sebeplerle af dileyen bir çok insan tanıdım. kimilerini zaten önemsiz gördüğümden affedip geçtim, kimileriniyse affettim deyip aslında affetmedim. her biri af dileklerinin ardından duymak istedikleri cevapları alarak ayrıldılar yanımdan. ama hem affetmeyip, hem de üstüne asla affetmeyeceğimi dile getirdiğim kişiler de oldu.

    onlar özeldi çünkü, geçiştirilemeyecek kadar özeldi. öfkemi, nefretimi hakedecek kadar önemlilerdi. sevdiğim insanlara kızabiliyorum ben sadece. diğerlerinin yaptığı hiçbir şey bende olumlu ya da olumsuz bir etki bırakmıyor. bu yüzden bu tip kişilerin gelip af dilemesi de başlı başına anlamsız oluyor zaten. diğer taraftan sevdiğim ve değer verdiğim kişilerin -ki bir elin parmaklarını bile geçmez sayıları- hatalarına göz yumamıyorum. neden biliyor musunuz? çünkü onlar hata yaptıkça hayata olan miniminnacık inancımdan kocaman bir parça kopup gidiyor her seferinde. her birinin farketmeden yaptığı hatalar aslında benim yaşama isteğime vurulan bir darbe oluyor ve ne yazık ki onlar bana ne kadar zarar verdiklerinin bile farkında olmadan, "hataydı, kusura bakma" diyerek karşıma çıkıyorlar. ve ben hiçbirini affetmiyorum. içimden bir parça da ben kopararak ekliyorum: "asla da affetmeyeceğim!"

    peki hiç af diledim mi? bir kez diledim. bedelini ise defalarca af için karşıma gelen bir sevdicek sayesinde sayısız kez ödedim. bir kızın ağlarken rimellerinin akmasının iç parçalayıcı gerçekliğini ablamdan dolayı çok iyi bilirdim. katlanamıyordum bu manzaraya. o, yani sevdicek, bitmek bilmeyen bir inatla bu manzarayı yeniden yaşatarak, "lütfen affet" dedikçe ben her seferinde daha içten yalvarıyordum: "lütfen bunu yaşatma artık bana!"

    şimdi dönüp ardıma baktığım en karanlık anlarda dahi "keşke affetseydim" değil de "keşke af dilemeseydim" diyorum. çünkü bana o iç karartan sahnelerin içinde başrolü veren yönetmen hiç kuşkusuz hayatın ta kendisiydi. rolleri kimin oynayacağına bizzat kendi karar verse de bunu sizin tecrübelerinize dayandırarak her şeyi başınıza yıkmakta üstüne yoktur kendilerinin. ve ne zaman karşısına geçip hesap sormaya kalkıştıysam bu konuda; her seferinde, af dilememin tüm bunların sebebi olduğunu söyleyip işin içinden sıyrılıp çıktı. hayat taktıklarına gerçekten takıyor dostlar. şu dünyada rus ruleti oynamak isteyeceğim tek kişidir hayat. ikimizin aynı anda varolması başlı başına bir eziyet. hem benim hem de onun için...

    tek bir çıkış yolu var. sizin bildiğiniz kadar, bunu ben de biliyorum. beni durduran şey ödlek oluşumdur belki de. ama ben yine de öyle olduğunu sanmıyorum. beni durduran gerçek nedeni merak ediyor musunuz? başlığa karar verdim şu anda. beni durduran şey kesinlikle af dilemek dostlar. evet, kesinlikle! asla affetmediğim ve affetmeyeceğim annemden, babamdan ve hatta ablamdan af dilemek zorunda kalacak olmamdır beni durduran.
  • af- edilebilir bir davranışta bulunduğunu düşünen birinin eylemi olsa gerek

    zira af-edilemez bir davranışta bulunanın kendini iyi hatırlatmasının; yolu neyin affedilebilir neyin affedilemez olduğunu bilip gitmesini de bilebilmesidir.
  • bende sıklet, sende letafet…
    allah’ım affet!

    lâtiften af bekler kesafet*
    allah’ım affet!

    etten ve kemikten kıyafet…
    allah’ım affet!

    şanındır fakire ziyafet…
    allah’ım affet!

    acize imdadın şerafet*….
    allah’ım affet!

    sen mutlaksın, bense izafet!*
    allah’ım affet!

    ey kudret, ey rahmet, ey re’fet!*
    allah’ım affet!

    (nfk)
  • senin egonun karşındakinin egosuna verdiğin değerden daha bişey mi olmasıydı neydi
  • bugünlerde epeyce istediğim ama bunun için sebep bulamadığım eylem.
  • haksızlık etmiş olduğunu idrak edip, egoyu dinlemekten vazgeçmektir.
    af dilemeyi ve affetmeyi bilen huzur bulur. her iki fiiliyat için gereken tek şart içtenliktir.
  • büyüklüktür
  • "kusura kalma", "kusura bakma", ho'oponopono'nun "özür dilerim" ile "beni affet" kalıplarının her ikisini biraz içeriyor. bizde kullanımda önde olmalarının nedeni ise, her iki diğer kalıbın net mesajlarını bulandırması ve örtmesi. özür dilemek ve af dilemek bizim kültürün insanının çok zorlandığı şeyler. biz öncelikle uzlaşma ve işbirliği değil çatışma ve entrika kültürüyüz. özellikle "beni affet" kendini bırakma/teslimiyet göstergesi çok yüksek bir ifade.

    (bkz: af dile)
    (bkz: özür dilemek/@ibisile)
  • iki türlüsü arasında bir ayrım yapılması gerekir kanımca: insanın kendini affetmesi ve başkasından af dilemesi.
    idealize edilmiş bir duygu gibi gözükse de af dilemek maalesef karşımızdaki için çoğunlukla "erdemli" bir davranış olarak gözükmüyor. en azından bu zamana dek özür dilemenin bir erdem olduğunu düşünen birisi olarak ben acı acı bunun aksini tecrübe ettim. tam aksi bir şeyden ölesiye pişman olduğunuzda, en samimi, şefkatli gözüken kişi dahi bunu zayıflık belirtisi, olgun olmama hali olarak görüyor ve af dilediğiniz her şeyi misliyle yaşamaya maruz bırakılabiliyorsunuz.

    kişinin iç dünyasında kendisine ya da başkasına yaptıklarından dolayı kendini affetmesi ise bambaşka. ve en zor olanı. yaşadığınız vicdani sorgulama, hata yaptığını kabullenme hali, bir daha aynı hataları başkasına ya da kendinize karşı tekrar etmemenizi sağlıyor ve esas iyileştirmeyi o yaşatıyor esasında.

    ezcümle; insan halen ilkel bir varlık ve ne kadar şairane olursa olsun af dileme/pişman olma gibi haller, zayıflık belirtisi sevmeyen insanoğlunda kusur olarak görülüyor. maalesef acı gerçek bu.
hesabın var mı? giriş yap