• john griffiths pedley'in "greek art and archaeology" (yunan sanatı ve arkeolojisi) 3. baskı kitabında, "apotheosis" : bir kişinin ya da kahramanın, insandan ya da yarı-tanrıdan, tanrıya dönüşme sürecidir.
  • nancy n. ramage ve andrew ramage'ın roman sanatı (romulus'dan konstantin'e) adlı kitabında apotheosis:
    birinin (coğunlukla bir imparatorun) öldükten sonra tanrı olma durumudur. örneklerde de o kişinin cennete gönderilirkenki tasvirleri yapılır.
  • tanrilastirma manasina gelen bu kelime ozellikle son donemlerde anthropomorphism ile beraber "doga" denen soyuta uygulanmakta, puan ya da puanlar almaya oynamaktadir. siralama su sekil: doga diye bir sey var, bu insandan bagimsiz bir kisi/ruh/varlik, ve bunun tanrisal bir otekiligi soz konusu. insan "doga"dan kopuyor, doga kiziyor falan.

    oysa ki kozmik perspektife gecersek bunun salakligini hemen anlayabiliriz. kozmik dusunelim: gunes sistemi diye bir sistem var. burada 3. gezegen'in uzerinde besin zincirini domine eden bir varlik var, kisa zaman sonra da canli yasaminin buyuk kisminin yok olmasina sebebiyet verecek. uzaydan bakan birisi icin insan bu "doga" denen butunun parcasidir, yani doga dogasi geregi kendini yok etmektedir, insan dogasina karsi geldigi, dogayi yok ettigi icin falan degil. uzaydan bakildiginda durum bu, gezegene ve dogasina ait bir canli gezegendeki canli cesitliligini ve cogunlugunu tehdit ediyor, gozunu kis bak, doga kendisine dusman. kanser gibi dusun, kansere "ne yaptik, metabolizmayi mahfettik, dogamiza karsi geldik!" diyor muyuz? hayir. kanser denen illete, doga disi, ozgur iradesiyle hareket eden yanlis yonlendirme diyor muyuz? yine hayir. kanser kanserdir, insan insandir.

    insan perspektifinde ise durum su sekil: doga diye bir oteki var, bu insan gibi, ama apotheosis sagolsun, ustun ozellikleri var. ibrahim dinleri tanrisi gibi kiziyor, cemkiriyor, gonul koyuyor, hatri kaliyor, kin tutuyor falan. e abicim bu insan uzaydan isinlanmadi ya, doga dedigin butunun, dunya dedigin gezegenin bir parcasi, doganin da "dogal" guzergahi bu ki, boyle oluyor. insani hangi ara otekilestirdin, berikkilestirdin, tenzih ettin sen?

    neyse, neticede "doga bize kizdi, doga bizden intikam aliyor" falan, bunlar tras isler. insan dedigin bizatihi dogadan, topraktan, surecten cikma bir varlik. doga kendi etti, kendi buldu, gul gibi sararip soldu, eyvah, eyvah. dahasi dunyayi yok ediyoruz, hayati siktirediyoruz'un da bir gecerliligi yok. gezegen 5 milyar kusur yasinda. 5 milyar yil nedir bildin mi? istedigin kadar atom bombasi at, gotunu yirt, dunya uzerindeki hayati yok edemiyorsun, edemeyeceksin de. bir milyar yil sonra hic yasanmamiscasina, hic sevilmemisesine unutulursun, o gunlerimizle, gecelerimize, kalirsa da icinde bir derin sizi kalir. o yuzden su an ve simdi soludugmuzu problemi antropomorfize edildikten sonra apotheosis'e ugramis bir dogaya atfetmektense kendi problemimiz yapmakta fayda var. sulfurse sen soluyon, cevre kirliligi ise, sen muhatabisin. senin son 6000 yillik gecmisin 5 milyar yillik doganin sikinde olur mu? birlikte mi bot bagladin dogayla? safagin mi kalmis? safak demis cart curt. bu saatten sonra senin isini doga mi yapsin?
  • yunanistan spor kültüründe, herhangi bir spor müsabakasından sonra, kazananan takımın veya sporcunun seyircileri* tarafından alkışlanması ve tezahuratlarla bağrına basılmasına verilen isim.
    bu şekilde modern apotheosisler için birkaç örnek:
    (bkz: 1987 avrupa basketbol sampiyonasi)
    (bkz: euro 2004)
  • lampe'nin patristic greek lexicon'unda şöyle görünüyor bu heybetli ifade: http://farm2.static.flickr.com/…_90b53239e2.jpg?v=0 , burada görüp de anladığımız kadarıyla ingilizcesi deification, bu haliyle de latincede deus+facere birleşiminden oluşmuş bir başka latince ifadeyle, yani deificatio ile karşılanabilir, işte bu hislerle iki sözlüğe, gerek oxford latin dictionary gerekse j.f. niermeyer'in mediae latinitatis lexicon minus'una baktım ilkinde bulamadım ama ikincisinde aradığım maddeyi değilse de başka bir ifadeyi buldum: http://farm2.static.flickr.com/…_f141fab637.jpg?v=0 yani "tanrılaştırmak" fiiline denk gelen, tanrı-deus, yapmak-facere birleşiminden hoş bir kelime: deificare.

    şimdi geçelim ifadenin içeriğine; apotheosis veyahut deificatio mefhumlarını en güzel örnekleyen kişi hiç kuşku yok ki; daha o yıllarda (geleneksele göre; i.ö. 753) roma'da romulus adındaki kurucudur. bu o kadar güzel bir örnektir ki; nispeten daha yakın ve olayların modern dünyaya aktarımı açısından daha berrak olan augustus'un tanrılaştırılması veyahut tanri kral kultunun dogudan batiya yolculugu başlığında da hasbelkader ortaya koymaya çalıştığım gibi; julius caesar 'ın mısır'da karşılaştığı tanrı-kral kültünün bize sunduğu örnekler romulus'la alakalı anlatılan hikayeler yanında, o kadar verilere rağmen sönük kalır. çünkü romulus'un kurucu ata olarak tanrılaştırılması hikayesi, murat belge'nin sürekli dediği gibi genesisi adamakıllı besleme gayreti ve kaygısından kaynaklanıyordu. hiç şüphe yok ki; her ulusun kendi varlığını güçlendiren, hatta var kılan, o olmazsa mensupları arasındaki kültürel manadaki birliğin ortadan kalkacağı, misyonların paramparça olacağı efsaneleri vardır. örneğin juda ve israel krallarının saraylarında her saltanatın yıllıklarını tutan vakanüvisler bulunmakta, peygamberlerin ortaya çıkışından sonra, onların sözleriyle, haklarında türetilen efsaneler toplanmaya ve kaydedilmeye başlanmıştır. bundan sonra da yazarları adsız olmakla beraber, i.ö. ilk bin yılın sonlarında yaşayan juda'lı ilahiyatçılar, juda ve israel tarihindeki çeşitli kişilere, efsanevi şef ve peygamberlere mal ederler bunları. burada en temel efsanevi kişiliklerin ortadan kaldırılması tanrılaştırılsalar da, tanrılaştırılmasalar da inancın varlık sebebini ortadan kaldıracağı açıktır.

    aynı durum roma'nın romulus'u için de geçerlidir. ona geçmeden evvel birkaç hususun altını çizmek istiyorum; her ne kadar vetus testamentum veyahut o yahudi geleneğindeki gibi olmasa da, zincirleme hikayelerle kurulmuş olan pagan inanç sisteminin, şiir dini özellikte olması, her yeni hikayeyle başka bir boyut kazanabilirliği (örneğin yunan'da hep söylediğim gibi; en güzel örnek agamemnon ailesi üzerine yazılmış hikayelerdir, ilk başta bu sadece bir kraldır, troya savaşı'nda akhaların başındadır, ama daha sonra yunan ozanları, tragedya yazarları yeterli görmemiş olacaklar ki; agamemnon'un savaş dönüşü karısı tarafından ihanete uğramasını ve karısıyla sevgilisi tarafından katledilmesini, oğlu orestes'in de babasının intikamını almak için annesini ve aşığını öldürmesini de yunan efsanelerine sokuşturuvermişlerdir. ilk başta bakıldığında yahudi geleneğindeki gibi bir tanrıları ve kutsiliği ilgilendirmeyen dünyevi çekişmeler gibi görünseler de, bu hikayeler de aslında tanrılarla ve onların antropomorfik ihtiraslarıyla alakalıdır. örneğin tanrıçalar kahramanlara yardım eder veya onları karşılarına alırlar. bu yolla tanrıça ve tanrılara yeni nitelikler, yeni güçler, yeni ihtiraslar eklenmiş olur, bunun halk nezdindeki yansıması ise tabi ki do ut des kapsamında olmaktadır, aksi düşünülemez zaten.) ironik bir şekilde inanç sisteminin aslında insancı bir tavrı da içinde barındırmasına sebep olmuştur. düşünebiliyor musunuz, din dediğimiz şey yaratım alanında (creatio ex nihilo veyahut creatio continua) makrokosmos ve mikrokosmos alanda dogmatik açıklamalardan ibaret olan ahlaki çözümlerden oluşan bir yapıdır, oysa yunan-roma'daki bu yapının insan ihtiyaçları ve devlet ihtiyaçları kapsamında sürekli yenilenmesi, örneğin çok da net olmayan bir aeneis hikayesinin imparator augustus'un kültür reformları çerçevesinde "genesis 'i yeniden inşa etme" isteğiyle hiç yoktan değilse de, karanlıktan, depodan, bodrum katında tozların arasından çıkarılmış olan bir efsanevi kişilik olan aeneas'ı daha i.ö. i. yy.'da roma'nın atası olarak, muhteşem bir edebi yapıtla karşımıza koyan kafanın içindeki en temel ihtiyaç roma'nın köklerinin ta troya kalelerine kadar uzandığı, ve romalıların aslında ne kadar çok da tarihiyle övünmesi gereken insanlar oldukları bilincine varması, millilik ve çiftçi-asker geleneğine sarılmaları gerektiğinin vurgulanmasıydı. roma içsavaşlardan çıkmış, o eski üretici çiftçilerini yitirmiş, e haliyle sadece siyasi alanda değil, ekonomide, sosyal yaşamda bir çöküntü yaşamıştı. çiftçinin aynı zamanda asker olduğu bir roma toplumu için bu sonuç hiç de tesadüf değildir. o konuda roma tarihi/@jimi the kewl ve ideal romalı başlıklarında birşeyler karalamıştım. şimdi ben tekrar buraya dönersem yani tanrılaştırma konumuzda en büyük örnek olarak gösterdiğim romulus'a bakarsam; evvela belirtmeliyim ki; tanrılaştırma sadece insanın doğa karşısındaki yenilgileri, korkuları veyahut onu anlamaya çalışması (!) gibi sebeplerle açıklanamaz, bu entirimin de en temel vurgusu budur. çünkü yaşayan veyahut ölmüş olan insanın tanrılaştırılması apotheosis kapsamında incelenecekse, o halde benim tozlu ve karanlık bodrum katından çıkarılmış olduğunu söylediğim aeneas ata'nın tanrıça venus'un oğlu, tanrı eros'un da erkek kardeşi olarak gün yüzüne çıktığını belirtmem gerek. augustus, bu yolla kendi soyunun da tanrı ve tanrıçalara ulaştığını söylemeye çalışıyordu bu destanın yazılmasını vergilius'tan isteyerek. o halde modern dünyanın eşiğine birkaç yüzyıl kalmışken, apotheosis'in özellikle pragmaticus romanus'un yani of yahu; pratik yararlar güden romalının zihninde sadece devlet işleri ve egemenlik kaygısı güdülerek bir mana kazandığını görmek lazım. bu pratik amaca yönelik olma durumudur zaten roma'nın yunan'dan en temel farkı. yunan estetik güzelliğin, roma ise pratik egemenliğin kalesidir. bir tarafta aphrodite 'li hikayeler güzelliğe, eros'lu hikayeler aşka yönelikken, diğer tarafta aynı tanrıçaya denk gelen venus'le ilgili hikayeler onun oğlu aeneas ata'nın bir misyon gereği yanan troya 'dan çıkıp, yeni troya'yı (nova troia urbs) yeni topraklarda kurması, eros'un da bu misyonu unuttuğu vakit aeneas, onu baş tanrı iuppiter'in emriyle uyandırmasıyla alakalıdır. e haliyle; ata'nın tanrılaşması doğal olarak soyunun ona bağlandığının ima edildiği aeneis destanında augustus'un da tanrılaşması demek oluyordu, roma bu tarz büyüklük ve ilahilik taslamalara alışıktı, zira ancak şimdi bahsetmeye başlayabileceğim romulus hikayesinde de benzer bir tanrılaştırma pratiği söz konusuydu. onu da alt paragrafta inceleyelim.

    plutarkhos'un anlattığına göre (plut., rom. xxvii); roma'nın ilk kralı aeneas soyundan romulus halka bir konuşma yaparken, birdenbire havada tuhaf ve açıklanamayacak karışıklıklar ve değişimler oluşmuş, güneşin yüzü kararmış, gündüz geceye dönmüş, ama öyle bir gece ki; dingin ya da barışçıl değilmiş, tam tersine korkunç gökgürültüleri geliyor, her yönden ıslık çalan rüzgarlar esiyormuş. bunlar olurken ve kalabalıktaki insanlar dağılıp kaçarken, senatörler birbirlerine yaklaşarak beklemeyi sürdürmüşler. fırtına dinince ve ortalık aydınlanınca, halk yeniden toplanmış da kralını arayıp soruşturmaya başlamışlar. ama senatörler onlara aramaları ya da sorunla ilgilenmeleri için izin vermeyip romulus'u onurlandırmalarını ve ona tanrıların yanına çağrılan biri olarak tapınmalarını buyurmuşlar. plutarkhos'un bu noktada ifadesi gerçekten dikkate değer: "romulus onlar için iyi bir kral olmak yerine, şimdi onlara yaraşır bir tanrı olmuştu." daha sonra julius proclus adında biri foruma gelerek kendini tanıtmış da, yolculuğu sırasında romulus'la karşılaştığını, her zamankinden daha gösterişli bir kıyafetle (hayalinin) ona göründüğünü söylemiş. ve romulus şöyle demiş ona: "tanrılardan gelen benim ey proclus, insanlar arasında ancak böylesine kısa bir süre kalmam ve dünyada imparatorluk için ve şan için en büyük olmaya yazgılanmış bir kent kurduktan sonra yeniden göğe dönmem onların dileğiydi. bu yüzden elveda. romalılara de ki; eğer ılımlılık ve yiğitlik gösterirlerse, insan gücünün doruğuna ulaşacaklar. bense sizler için sizleri kayıran tanrı quirinus olacağım." (plut., rom. xxviii.)

    çok açık değil mi? roma'nın iki atası, ikisi de roma'nın dünyaya egemenliğinin en ateşli yıllarında tanrılaştığına dair hikayeler yayılıyor, eserler yazılıyor. zaten halk arasında türküler (carmina) şeklinde dile getirilen bu hikayeler plutarkhos ve vergilius 'un elinde gelecek kuşaklara dönemin yerel inanç sistemi üzerinde devletin nasıl egemen olduğunun kanıtını bırakıyor. sanmayın ki tanrılaştırma ve tanrılaşma örnekleri bu kadarla sınırlı, roma'da julius caesar'ın senatoda öldürülmesinden önce ve sonra yaşanan olaylara ne demeli? örneğin; birkaç ay önce, julia yasası ile capua'ya getirilen sömürgeciler birer köy evi yapmak üzere oek eski mezarları yıkarlarken -içlerinden eski zaman işi bir yığın güğüm de çıkardıkları için bir kat daha hevesle çalışıyorlardı- capua'yı kuran capys'ün yattığı söylenen mezarda tunç bir levha bulunmuştu; bunun üzerinde yunan harfleri ile yunanca olarak şunlar yazılıydı: "capys'ün kemikleri ortaya çıkınca julius torunlarından biri, yakınlarının eli ile öldürülecek, arası çok geçmeden de italya'ya büyük belalar çöküp bu ölümün öcünü alacaktır." buna büsbütün uydurma bir masal diye bakılamaz, çünkü caesar'ın pek içli dışlı dostu olan cornelius balbus da bunun doğru olduğunu söylemiştir. caesar son günlerinde, vaktiyle rubico'yu geçerken o ırmağın tanrısına adayıp başıboş gezsinler diye bıraktığı at sürülerinin bir şeyler yemeyip gözlerinden yaşlar akıttıklarını duymuştu. bundan başka, tanrılara kurban sunduğu bir sırada da bakıcı spurinna: "mart idus'u çıkmadan başına gelecek bir tehlike var, kendini koru!" demişti. gene mart idus'undan bir gün önce bir çalıkuşu ağzında bir defne dalı ile pompeius senatosu'na doğru uçarken çeşit çeşit bir takım kuşlar yakındaki ağaçlardan havalanarak peşine düşmüşler, (sonra caesar'ın öldürüldüğü) o divanhanede parçalamışlardı. öldürüldüğü günün gecesi caesar düşünde bulutlar üzerinde uçup juppiter'in sağ elini sıkmış; karısı calpurnia da düşünde evlerinin damı çöktüğünü kolları arasında kocasının bıçaklandığını görerek uyanmış, sonra yatak odalarının kapısı kendiliğinden açılıvermişti. (suetonius, de vita caesarum, divus caesar)

    buna inanmayı istemek, ulviliğin devlet eliyle,devletin desteklediği yazar ve şair eliyle insanlara aktarılması, bunun da pratik siyasi ve toplumsal yönlendirmeler için kullanılması roma'da yaygındı. augustus'un yaşarken, caesar'ın ise öldükten sonra tanrılaştırılması bu açıdan bakıldığında pek de insanın doğa karşısındaki korkaklığı, şusu busuyla açıklanamaz. ya da şöyle desek daha iyi; modern dünyanın eşiğine geldiğimizde avrupa'da durum bu, ki o zamanın görmüş geçirmiş avrupa'sı roma'dan ve atina'dan ibaretti, yöneticiliği roma'ya verdiğimiz vakit sadece onun adı kalır; diğer bütün toplulukların barbarismus kabul edildiğini düşünürsek; kendi mitini kendi yaratan, kendi tanrısını da kendi kahramanlarından yaratan bu kafa yapısının doğa karşısında pek korkmadığını, aksine doğayı ürküttüğünü birkaç yüzyıl sonra karşısına başka büyük mitlerle, yahudilerden ve mezopotamya'dan aşırılmış (bu aşırma sistemi tarihte meşhurdur; yahudiler de mısır'dan kaçarken oranın altınlarını da yanlarında taşımışlardır, st. augustinus'a göre; ilk hiristiyanlar da yunan bilgeliğinden bilgeliği aşırıp, kendilerine mal etmişlerdir: edouard jeauneau, la phisophie medievale) tek tanrıyla, inanç sistemiyle dikilecek olan bir kültür çıktığında daha iyi anlamış olacağız, artık apotheosis veyahut deificatio hiç de o kadar kolay olmayacak, yarı tanrılık müessesesi geçer akçe olacaktır.
  • apotheosis = apo+the(o)
    apo=üste, aşağıdan yukarıya
    the(o)= tanrı
    tanrı olma durumuna yükselme. (hatırlayınız: en el hak diyen zat'ın kellesinin uçurulması)
    ayrıca: bir konuda, işte en iyi olma.
    örneğim: sheakespeare is the apotheosis of poetry. (şekspir şiirin ilahıdır.)
  • sonra ahmet buyuyor, ortaokul ogrencisi oluyor (bkz: theosis)
  • tes 4'teki en manyak staff. mages guild görevleri sırasında bir ayelid ruinde karşınıza çıka(bili)r.* kendisi hem frost hem shock hem de fire damage yapmakta, yaparken de hatrı sayılır bir miktar mana kullanmaktadır.
  • kelimenin gerçek anlamı 'kutsal dönüşüm'dür. yani insanın tanrısallaşmasını simgeler. eski yunancadan gelmektedir: apo 'olmak', theos ise 'tanrı' demektir. dan brown tarafından yazılan kayıp sembol adlı kitapta da değinilmiştir bu konuya.
  • caprica dizisinin birinci sezon on yedinci bölümünün adı.
hesabın var mı? giriş yap