*

  • annemlerin köyüne denk gelen yol tarifidir.
  • bu türküyü emin igüs'ten dinlemeden ölmemek gerekir.
  • bugün kadının biri doğum raporu almaya geldi. adını sordum, xxxx dedi. xxxx ne dedim, deryalar dedi. kanlıca deryalar mı dedim. sonra kadın işlem onayı için başhekimliğe gitti.

    ardından şarkıyı actım, dinliyordum. o esnada kadın geri geldi. deryaları mı dinliyorsun dedi. aklıma gelmişken dinleyeyim dedim, dedim. en son yüz yıl önce dinlemişimdir. pat diye aklıma gelmesine şaşırdım. herneyse, bu sayede dinlemiş oldum
  • yusuf ile feride birbirlerini çok severler ve kendi aralarında nişanlanırlar. ancak aileleri bir türlü evlenmelerine razı gelmez. yusuf bir gün kafasında bir plan yapar. arda nehri’ni sevdiğiyle geçerek izlerini kaybettirip yeni bir hayat kurmayı düşler. bu durumu feride’ye anlatır. birlikte bir gece kaçarlar. kayıkla arda nehri’nden geçmek için dayılarının köyü kırcali'ye giderler. o gece orada geçirirler. aynı yatakta yatarlar. ama babasının rızası ve nikahı olmadığından, birbirlerine dokunmazlar. yusuf, belindeki kamayı ve boynundaki cevşeni çıkarır yatağın ortasına koyar. bak feride:
    “ben senden yana dönersem, kur’an çarpsın, kılıç kessin. sen benden yana dönersen kılıç kessin, kur’an çarpsın” diyerek,yemin edip uyurlar..

    sabahleyin saat sekiz suları erkenden, arda nehri’ne inerler. arda boyunda bağlı bulunan balıkçı kayığı bulurlar. onunla karşıya geçmek isterler. akşamdan yağan yağmur, arda nehri’nin sularını yükseltmiş ve sel, suları dalgalar haline getirmiştir. feride, yusuf’un kolundan tutarak:
    ”dalgalar çok yüksek bu kayık bizi karşıya geçirmez. ne olursun dönelim geri,” der.
    “geri dönersek vururlar bizi. merak etme ben bu suları çok iyi bilirim.”
    kayığa binerler. azgın dalgalarla boğuşarak karşıya geçmeye çalışırlar. güçlü bir dalga gelip, kayığı ikiye böler. feride bir çığlık atar. yusuf feride’nin elini tutarken diğer eliyle, aba olan ve su içinde kalınca ağırlaşan poturunu çıkarır. büyük güçlükle azgın dalgalarla boğuşarak, feride’yi arda kenarına getirmeyi başarır. ağaç dallarına tutunmasını ister. o arada güçlü bir dalga gelir. yusuf’u alıp deryanın içine atar ve yusuf gözden kaybolur. feride arkasından bağırır. “yusufummmm!... demedim mi sana kayığımız batacak”…

    onun o sesine köylüler gelir. feride iki elinin arasına aldığı başını sallayarak bu ağıtı söyler. feride bir daha evlenmez. genç kızların , aşıkların, sevgilerin, kavuşamayanların dert ablası olur. bu ağıt zamanla “deryalar” olarak bilinen meşhur rumeli türküsü olur. insanı kimi zaman uzaklara götürür; kimi zaman da uzun uzadıya bir iç çektirir ki; nehirler, deryalar, dağlar hürmet eyler…

    bu türkü, rumeli halay havası olarak da geçer. derleyen, bir rumeli göçmeni olan, osman azizov tarafından yapılmıştır. bizler, arif şentürk'ün sesiyle bu türküyü sevdik. halen "aman bre deryalar" dendiğinde hemen hemen herkesin aklına arif şentürk gelir. her ne kadar "aman bre deryalar" için halay havası dense de bu türkünün acıklı bir hikâyesi vardır. zaten türkünün sözlerini dikkatli bir şekilde dinleyen herkes hikâyedeki dramı anlayacaktır. özellikle trakya taraflarında ve balkan göçmeni yurttaşlarımız arasında bu türkü düğünlerin kapanış şarkısı olarak söylenir ve çalınır.

    kırcaliyle arda arası
    saat sekiz sırası(yusufum saat sekiz sırası)
    ardalılar ağlıyor (yusufum)
    yoktur çaresi
    aman bre deryalar kanlıca deryalar
    biz nişanlıyız
    ikimiz de bir boydayız
    biz delikanlıyız

    çıkar aba poturunu
    dalgalar artacak
    demedim mi ben sana yusufum
    kayığımız batacak

    kırcaliyle arda boylarında
    kimler gidecek
    civanda yusufumun garip annesine
    kimler haber verecek
    inceleme ve araştırma: ferhat gündoğdu(2017)
  • memlekettir
  • ilk kez cüneyt arkın ve erol taş'ın başrollerini paylaştığı bir filmde duymuştum bu şarkıyı. daha çocuk olduğum için ne anlattığını bilmesem de melodisi hoşuma gittiği için sürekli söyler dururdum. hey gidi günler.
  • bir bu türkü, bir de arda boylarında kırmızı erik. ikisi de annemin; henüz o genç bir kadın, bizler de küçük çocukken; bazen iş yaparken, bazen de küçük kardeşlerime ninni olarak söylediği türküler. 1 yaşında annesinin kucağında geldiği arda boylarını hiç hatırlamıyordu tabii ki. muhtemelen annesinden duymuştur o da. şöyleymiş, böyleymiş diye anlatıyordu. merak ediyordu oraları ama pek bir imkanı olmadığından hiç dile getirmezdi. onu türkiye'ye göç ettiğinden 67 yıl sonra doğduğu topraklara gezmeye götürdüm. ilk kez gördü oraları. sonra tüm kardeşlerle birlikte annem de beraber yine gittik gezdik. ocak ayında vefat etmeden önce o hastanede yatarken bizim bulgaristan'a gitmemiz gerekti. ilk gittiğimizde kırcaali ardino arasında su içtiği çeşmeden su istedi bizden. getirdik, içti, bir kaç gün sonra da kaybettik onu. onu götürüp, doğduğu yerleri görmesini sağladığım için içim rahat, ama yine de bir burukluk var işte…

    tanım: bulgaristan göçmenlerinin vazgeçilmez türküsüdür.
hesabın var mı? giriş yap