• güzel bir deneyimdi, güzel bir tesadüf diyemiyorum, güzel bir ifadeydi: "natura occultatur saepenumero" (fr. bacon, sermones fideles 36.1) yani "doğa çoğu kere gizlenir", hakikaten müthiş bir benzerlik değil mi, bence öyle. i.s. xvii. yy.'dan üstadımız sanki retro bir fısıltıyla sesleniyor bize derinden ve ekliyor: "..interdum vincitur, raro extinguitur." hah tamam, diyoruz ve önümüze bakıyoruz, zira xvii. yy. aydını, rönesans'ın müjdecisi üstadımız bacon yine yapıyor yapacağını, yani bütün halinde şöyle demiş oluyor: "doğa çoğunlukla gizlenir, bazen ortaya çıkarılır da, nadiren tümüyle üstesinden gelinir." bilmemkaç entiri girdim bu konuda ben artık ucunu bucağını kaçırdım; ama herkes sözlük okuyucusu oturup da tüm yazdıklarımı tek tek elden geçirmeyeceğine göre, denk geldikçe beni izleyeceğine göre; o halde her yazıma daha önce hiç bahsetmemiş gibi başlamam, devam ettirmem ve nihayete erdirmem gerekir; o halde evet xvii. yy. kafası, yine aynı üstadın "nam et ipsa scientia potestas est" düsturunda olduğu gibi (#11103215) "natura occultatur saepenumero.." ve devamında ettiği kelamla "doğaya karşı egemenlik kurma" hadisesi tema haline getirilmiştir. ancak burada bir farklılık var; burada şu ana kadar işlediğimiz sözde geçen "natura" ifadesi, üstadın denemeler'inde geçtiği haliyle; "insan doğası" na denk gelmektedir. yani fıtri yetenekler ve oluş durumudur bahsedilen. ona göre; insanın doğası gizlenir, bazen ortaya çıkarılır ve nadiren tümüyle üstesinden gelinir. peki bütün bunların, başta belirttiğim "güzel bir deneyim", "güzel bir tesadüf" ve "güzel bir ifade" olmasının sebebi nedir?

    efendim herakleitos üstadımız, diels'e göre; fr. 123'te müthiş bir ifadeyle karşımıza dikilmiştir; "phusis kruptesthai philei." der, hatta bir jimi el yazısında da şöyle geçer; http://img482.imageshack.us/…7/herakleitosfrjb3.jpg . peki türkçesi nedir bu güzel ifadenin? yukarıda paragrafta flashforward'la i.s. xvii. yy.'a atlayıp, bize "we have to go back kate" dedirtmiş doğanın çoğu kere gizlendiğine dair bilgiyle bir alakası var mı? olmasa onları yazdırtabilecek gücü ve ilhamı kendimde bulabilir miydim? türkçesi şöyle efendim: "doğa saklanmayı sever"

    cengiz çakmak hocamızın bu sözle ilgili yorumuna bir kulak verelim sonra söyleyecek bir şeyim muhakkak ki oalcaktır: "physis terimi fragmanlarda dört kez geçer. bu fragmanda physis 'nesnelerin doğası, esas yapısı, aslı' anlamında kullanılmıştır. hakikat doğrudan kendini açmaz, onu açığa çıkarmak zorlu bir iştir. homeros'ta physis terimi 'bir nesnenin esas yapısı' anlamında kullanılmıştır. herakleitos burada nesnelerin hakikatinin bilinemez olduğunu söylemez. onun söylediği, bu hakikati ortaya çıkarmanın zorlu bir uğraşı gerektirdiğidir." (herakleitos, fragmanlar, sf. 283, çev. cengiz çakmak, kabalcı yay.)

    sözlükte "doğa saklanmayı sever" ve "doğa çoğu kere gizlenir" ifadelerinden ilkinin başlığında incelemeye karar kıldım, çok büyük ihtimal birazdan natura occultatur saepenumero başlığından buraya bir çıkma/yönlendirme yapacağım, zira "ilginç bir deneyim"den söz etmek mümkün benim için. zira stoa anlayışı gereğince; "doğayla uyum içinde yaşamak için, onunla uyuşmak gerekir, bu uyuşma, var olanla bir yakınlaşmayı, bir duygudaşlığın bilincini elde etmeyi içerir;" (#9928577) demişiz ya, aslına bakılırsa mevzubahis edilen doğa biraz da çift yönlü bir kelime olarak karşımıza çıkar, öyle ki ".. dünyanın güzelliği gerek kleanthes'in deyimiyle; doğayla uyum içinde yaşamak, gerekse zenon'un deyimiyle; doğasıyla uyum içinde yaşamak. ikisi aynı şeydir. ikisi de bizi dünyanın güzelliğine götürür." (#10852152) yani iki doğa vardır; biri içine dahil olduğumuz büyük doğa, ikincisi bizim kendi doğamız.flashforwardla ilk bahsettiğim bacon'ın ifadesi insanın doğasıyla alakalıdır, ama ilginç bir şekilde o doğa da saklanma yanlısıdır, ikinci ifade yani anadolulu hemşerimiz herakleitos'un doğası ise cengiz hocanın dediği gibi; hakikati araştırmanın zorlu bir iş olduğunu gözler önüne seren bir gizlenmededir. ikisi de çetin bir mücadele vermektedir insana karşı, veya biz doğal şizofren canlılar olarak onların bizimle mücadele içinde olduğunu sanıyoruz, hem onları adlandıran bizler olduğumuz halde, biz onları kendimize karşıt bulabiliyoruz. oysa doğanın hakikati sabittir, insan onun bir parçasıdır. insanın doğası ise insanı haliyle var edendir. o halde insanın her iki doğayla uyumlu bir şekilde yaşamaktan başka çaresi yoktur. bu çaresizlik durumudur ki, xvii. yy.'da asıl patlamasını yaşayan avrupa din dışı yeni çağ medeniyetinin öncüllerinden, müjdecilerinden bacon üstadımızın dilinde retro bir heyecanla "insan doğasının hakikatinin zorluğu"yla açıklanmıştır. sadece bu değil elbet, işin siyasi, sosyal, dinsel boyutları elbette var, ki ben yeri geldikçe burada da bunlardan bahsediyorum, örneğin: coloniae eminent inter antiqua et heroica opera, nam et ipsa scientia potestas est vb, ancak benim burada üzerinde durmak istediğim bütünüyle insanın doğal hakikat karşısında yüzyıllar geçmesine rağmen güçlüğün üstesinden gelememiş olmasıdır.

    burada ayrıca şu zihniyet farklılığını da görmek mümkün, insan yine herakleitos'un "kendimi keşfettim" ifadesini belleğine kazımış gibi; kendini tanıdıkça, daha çok egemen olmaya çalışmış, bunu sadece sömürgecilikler ve devlet veya dinsel yayılmacılıklarla anlamayın, en basitinden marx'ın izleği olan kabile toplumundan sermayeciliğe gidişte de bu görülür, yani ehil olmamış barbar ve ilkel kavimlerin, modern dünyanın emrinde köleleştirmesi orada biçim değiştirir sadece; adı değişir ayrıca; denir ki mesela "bu ilkellerin gelişebilmesi için ilk aşamada köle olmaları şart" böylelikle işçi sınıfına doğru gidişte bir yol katedilmiş olunur, bunun adına da adil düzen veya marksizm şu bu ne derseniz deyin, modern dünyanın adlandırmalarında ta en başında kilisenin egemenliği yerine insanın egemenliğinin geçmiş olması ortak paydadır. hangi modern doktrine bakarsanız bakın mutlaka ama mutlaka rant kavgasında insanın üstün geldiğini göreceksiniz, bunu sadece contemptus mundi yi öneren, tanrının krallığında isa'nın yolunu yeğ tutan azizlerin öğretilerinden, "doğaya ona egemen olmak" için gitmeyi öneren yeniçağ bilgesinin (o bilge aynı zamanda ingiliz siyasetinin bugünkü haline gelmesinde ilk dölleyicilerden, ilk yoğuruculardan biridir. günümüzdeki siyaset ve sosyal bilimlerin kol kola daha konforlu bir yaşam için çaba sarfettiğinin ve rasyonel dünyada en az bedelle en fazla mutluluk için yeri geldiğinde insanın bile yok edilebildiği gerçeğinin de unutulmaması gerekir. "coloniae eminent inter antiqua et heroica opera" ifadesindeki sihri çözmek hiç zor değil. ) sözlerinde geçişte ve sonuçlarında açıkça görürüz.

    demek istediğim "egemenlik" hususunun insanın aslında kendi fıtri yetenekleriyle mücadeleye girişmesi ve bunu "zorlu bir iş" olarak nitelendirmesiyle başladığıdır. şimdi çok fazla çıkarım yapıyorum farkındayım ama biraz da bu tarz genel konuşmalara ihtiyacımız var, şimdi çok açık bir şekilde söyleyebiliriz; yunanca tekhne yani sanat ve zanaat anlamından, ki bunu latincesi olan ars kelimesinde de görürüz; teknoloji'ye varış, yukarıda alıntıladığım gibi marx'ın, kant'tan transsendental düşünmeyi ödünç alarak belirttiği sürecin ardından seri üretim'in sonucu olarak onun canavarlaşmasıdır. bir çiftçinin insanlığa hizmeti anlayışından uzaklaşılmıştır, çünkü "sadece doymak insana artık yeterli gelmemektedir" (bir lokma bir hirka), insanlığa daha fazla konfor sağlayan, "yedikçe acıkan, acıktıkça da daha fazla yiyen, yedikçe de daha fazla insanlığa hamak keyfi sunan" bir biçimde insanlığı kendisine hapseden teknoloji hakimdir, en yeni çıkan cep telefonuyla, son dönem giyim modalarını takip etmesiyle, alışveriş merkezlerinde kredi kartlarıyla, tvde, internette gördüğü "onlar gibi olmak istediği" numunelik selebritileriyle mutlu olan insanlar yığını da bu durumdan şikayetçi olmadığından, onlar da bir zaman sonra bu düzenin "yedikçe acıkan özneleri" olmaktan gurur duyduklarından, aksini yapanların marjinal veya asosyal olduğu, böyle adlandırıldıkları bir ortamda hiç kuşku yok ki; insan artık "duruma hakim" değildir.

    xvii. yy. insanı değiliz artık, hele herakleitos'un "hakikatin araştırılmasını zorlu bir iş olarak gören" aklına sahip değiliz, bilgimiz, görgümüz artık daha konforlu bir yaşam için her şeyi mübah kılmaktadır, ona göre ayarlanmıştır bütün töreler, bu elbette ki profanlaşmış bir dünyanın buhranıdır, zaten insan daha bacon'ın çağına contemptus dei ve doğal olarak privatio dei'ye saplanmıştı, bu bir egemenlik savaşıydı, artık kilisenin kalın duvarları arasına hapsedilen tanrıya karşılık dışarıda kocaman bir evren insanlığın hizmetindeydi. buna ister "ilahi gücün el çekmesi" deyin, ister "tanrı öldü" deyin, isterseniz "insan uyandı" deyin, ne derseniz deyin artık doğanın hakikatini bildiğimizi sanıyoruz, bunu o rasyonel dünyada hede başlığında incelemeye çalıştım ve oradan bir cengiz çakmak ifadesiyle bu entirimi de kapatayım, doğa gibi saklanayım, hakikatimin araştırılmasında gizlenmişliğe sığınayım.

    "(banyo küvetinde) hiçbir balık tutma imkanı (bkz: adunata) olmadığını bilerek balık tutmaya çalışmak cevabı, hayata pratik ve rasyonel amaçlarla bakanların, rahat ve huzurlu bir hayat kurgusu uğruna, aklın tramplenlerinde zıplayanların anlayacağı türden değildir."

    http://img48.imageshack.us/…herakleitosbaconou6.jpg
hesabın var mı? giriş yap