• francis bacon bir yerde tüm etik-fizik kaygısını "naturae enim non imperatur nisi parendo" sözüyle aktarıyor. rönesans ingiltere'sinin rönesans ispanya'sı karşısındaki serin duruşunun zaruri olarak söylettiği bir şey bu. burada doğanın önünde eğilmeden, onu yönetemeyeceğiniz söyleniyor. explicatio naturae da "doğanın açımlanması / çözümlenmesi / anlaşılması / aktarılması / bilinmesi" manalarından taşıp bizzat bir yönetim gayesine dönüşüyor. sen doğayı bildiğin zaman onu yönetebilirsin; bilmek için de "explicatio" yani "açımlama" yapman gerek. chp'nin çarşaf açılımı gibi. sonuçta göksel fenomenleri incelemek de bir zamanlar doğa araştırması kapsamındaydı; ay'a ayak basmak da bir fizik çalışmasıdır o halde. yani ay'a ayak basan adam derlediği bilgilerle explicatio naturae sunar insanlığa. "hadi gelin beraber ay'dan etik kaygılarımızı giderecek şeyler bulalım." sokrates böyle derdi (bkz: #16215815), sanıyorum.

    "et ut artes sunt naturae explicatio, ita demonstrationes in philosophia morali sunt explicatio naturae homini." deniyor bir yerde (melanchthon (1961c), epitome, p.158). ilmi çabalar doğanın izahında, bunun gibi ahlak felsefesindeki kanıtlar / gösterimler de insan doğasının izahında işe yarıyor. ne hoş! burada natura yani doğa, karakterdir aslında. karakteri çözümlemek demek ona nüfuz etmek demek; ha bacon bunu "egemen olmak" olarak görüyor; oysa daha mazlum ve sessiz biri için karakter izahı tümüyle egemen olmayı gerektirmez; bunu salt görevimizmiş gibi bile düşünebiliriz. "seni böyle kabul ediyorum" diyen ahmaklar vardır mesela; "seni böyle kabullendim ben" yok ya; kim kimi doğasıyla kabullenebilir ki. birisini olduğu gibi, doğasıyla kabullenmenin doğasında bir çürüme olduğunu düşünüyorum. herkesin doğası kendine pis. "ben seni böyle kabullendim" ne güzel!

    tabi bunun tersi de var yani "ben seni böyle kabullenmemiştim". galiba benim derdim "kabullenme"de asılı kalmış. bir doğa başka bir doğayı kabullenir mi? ay'a, güneş'e bakarsanız sanki onlar kabullenmişler gibi; oysa aksini bilmediğimizden yani "kabullenmemiş" hallerini bilmediğimizden leibniz ya da gazali kadar da bu dünyayı "olabilecek dünyaların en iyisi olarak göremeyeceğimizden"; en azından bunu düşünebilecek kadar / ölçüde "en iyisi bu" olduğundan doğaları işe hiç karıştırmamak gerek. doğanın başka türlü olması, onun başka türlü izah edilmesi anlamına geliyor. o halde doğa, kendi "doğa araştırmaları"nı yaratır. ay ile güneş öyle oldukları için öyledirler; kabullendikleri için değil.

    insana dökelim bunu. insan kabullenemez. her kabullenmenin, doğa önünde yargılanması gerekir. "ben seni böyle kabullendim" ne güzel; "ben seni böyle kabullenemiyorum" bak işte bu daha güzel! retorik yaklaşıyorum, hemen ciddiye almayın. dünya güneş'e "ben seni böyle kabullendim, hadi ben biraz döneyim" dememiştir. olsa olsa "ben kendimi bile kabullenemiyorum; ben merkezde değil miydim? sen dönmüyor muydun?" demiş olabilir. güneş'in cevabı daha dikkat çekici: "regl oldum. karnım ağrıyor." dünya da dayanamaz: "o halde ağrı kesici al"; güneş de kendisiyle ilgileniliyor oluşunu şımarıklığa döker: "sabah aldım." bak işte bu daha güzel, resmen kilitlenme. bu vakitten sonra söylenecek hiçbir şey yoktur.

    ne güzel de dağıldı konu.
hesabın var mı? giriş yap