• taze bir trajediyi kabullenmeye çalışırken aynı zamanda londra'daki yaşamla da baş etmeye çalışan genç bir kadını konu alan 6 bölümlük yeni bir ingiliz dizisi.

    konusu komedi olarak geçiyor; ama bence değil. oldukça iç acıtıcı sahneler ve diyaloglar var. bir anda yerinizde çivilenip kalıyorsunuz. ortalama 25-27 dakikalık bölümlerle bize, biz kadınları (bazen de erkekleri) anlatıyor. her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışan, hiçbir şey yokmuş gibi devam eden kadınları. bölüm boyunca izleyiciyle iletişim halinde olması bilinen bir yöntem; ancak o kadar samimi bir şekilde bunu yapmışlar ki, sadece sizinle iletişim halinde sanıyorsunuz. sanki her şey aranızda bir küçük sırmış gibi.

    ilk 4 bölüm gayet iyiydi, 6 bölüm olacakmış. umarım sezonlar halinde çizgisini bozmadan devam eder.

    imdb

    (bkz: ukteydim doldum)

    aziz varlik uktesi imiş
    notu da şöyleymiş : http://www.bbc.co.uk/programmes/p040tlqx
  • mockumentary ile dark humour karışımı kaliteli ingiliz dizisi.
  • altı bölümünü bir çırpıda izlediğim, çok taze, pek güzel dizi.
  • ingiliz komedileri kadar dramlarının da ayrı bir değerlendirmeye sokulması gerektiğini gösteren dizilerden biri. emsalleri arasında izlediğim en gerçek iş diyebilirim. aslında tavsiye edebileceğim bir dizi değil ama sefil bir yaşamın sefil boyutlarını ve nedenlerini izlemeyi sevenler için iyi dizi. 20-25 dakikalık zaten 6 bölümden hop bitiyor.

    --- spoiler ---

    ablamızın ciddi bir tutturamamışlığı var. dizi ilerledikçe bizle kontağa geçtiği o akıllı, siklemez tavırlar yavaş yavaş erimeye başlıyor. kendisine ısınmaya başlanılan an da o anlar zaten.

    boo'nun ölümünü aşamamışlık vicdan sınıfına giren bir sorun olduğunun net bir habercisiydi. o yüzden yediği bok itibariyle beni şaşırtmadı. ancak travmatik meselelerin insan hayatında ne gibi etkiler yaratabileceği konusunda güzel bir yansıma izleniyor. tam bir fucked up vaziyeti.

    esas, kendini disappointing man olarak ifade eden adam vardı. fleabagle birlikte şu freak terapidelerken sigaralarını yakmış bu hayatta ne istediğini açıklıyordu. tam olarak ne istediği kısmı. oldukça basit, istemek eyleminin kullanılması bile komik kaçacak kadar düz bir hayata özlemini anlatıyordu. o kısım benim için çok başka bir andı hakketen. insan hayatında neleri özlüyor...

    "let's never ask anyone for anything. they don't get it." diyordu bir yerde ölü arkadaş. dizinin yalnızlığı biraz da buradan geliyor.

    hayırlısı.

    --- spoiler ---
  • izlediğim en başarılı dizilerden. bi oturuşta ilk sezonu hüplettim. devamı mutlaka gelmeli.
  • arkadaşımla sohbet ediyormuşum, onun minik sırlarına şahit oluyormuşum samimiyetinde izlediğim bir dizi.

    efsane oldu bile benim için minicik 6 bölümü ile. dilerim devamı gelir.

    not: ingiliz işi dizileri ebediyete kadar sevmeye devam edeceğiz.
  • 6 bölüm oluşu korkmadan, çekinmeden başlamanıza neden oluyor. sonra da çok seviyorsunuz.
  • phoebe waller bridge gibi bir yetenegi belki debiraz gec tanidik ama degdi gercekten.
    siradan diziler arasinda boguldugunuz bir araliktaki arayisinizda rastlarsaniz mutlu sona ulasmis olabilirsiniz, arkaniza yaslanip keyfini cikarma vakti .
  • ing. pire torbası.

    gamlı baykuş böyle seslenirdi mister blöf'ün itine, ontario kurtlarının kalesinde.

    .
  • (bkz: sadece ağlamak istiyorum, her daim)

    --- derin spoiler ---

    istediklerimi onlara söyleyemem. eve gitmek istiyorum. eşimi kucaklamak istiyorum. çocuklarımı, kızımı kollamak istiyorum. unutmak istiyorum. özür dilemek istiyorum. herkesten. tiyatroya gitmek istiyorum. bardakları bulaşık makinesinden çıkarıp onları dolaba dizmek istiyorum ve sonraki sabah, eşimi onlardan birşey içerken görmek istiyorum. onu iyi hissettirmek istiyorum.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap