• (bkz: mahrem)
  • aşk'tır.

    eşlerine yakındırlar. birbirlerine değil, aynı yöne bakarlar. bakmazlarsa sakatlanırlar. birbirlerini tamamlarlar. eşlerine mütemmim cüz'dürler, teferruat değil. halsiz düşerlerse eşleri terketmez, daha fazla çalışır, eksik kapatırlar. eşleri gülse onlar da güler, onlar ağlasa eşleri de ağlar.

    birbirlerini bilirler, her şeyi görürler ama birbirlerini göremezler.

    kavuşamazlar aşk olur. tek amaç birlikte ölmek olur.
  • george bataille'nin sınırları zorladığı eşsiz öyküsüdür.

    bataille bu hikayede kendi yaşamında onu derinden sarsan kesitlerle ve tesadüfi rastlantılar sonucu vardigi yerinde tespitler eşliğinde kendi içindeki eksik bir tabloyu yap-boz parçalarını birleştirip ortaya koyarak tamamlıyor.

    bataille'nin içsel kaosu korkutucu derece aklın sınırlarını zorluyor bu eserde. göz, yumurta, cinsellik ve sidik öğeleri, ya da analojik olarak gözün yumurtayı çağrıştırması ve bu yankının cinsellikle aynı potada harmanlanması son derece muazzam bir saptama.

    bu naçizane eser şüphesiz ki bataille hayranlığımı kat be kat perçinleştiren güçlü bir etmen oldu.
  • yazar (bkz: georges bataille)
    muhteşem provokatif bir estetik anlayışıyla yazılmış, erotizmin doruğu olduğunu düşündüğüm bir kitap.

    ölüm, erotizm, süt, kan, acı, çığlık, yumurta ve duyulması güç bilumum şehvet melodileri.

    edit: bu kitap ve yazar hakkında hatrı sayılır biriyle hatrı sayılır bir konuşma yaptığımdan ve yapıyor olduğumdan beri apollon görüşüyle bu kitaba bakmam kaçınılmaz olmaya başladı.
    süregelen bu günlerde kitap ve içeriği adına niye lan, neden? demekten alamayorum kendimi.
  • marquis de sade'ın da içinde bulunduğu total novel geleneğinden anarşizan minör edebiyata geçişteki bir erotik-pornografik kavşak noktası: gözün hikâyesi.

    fransız roman geleneği her zaman ilginçtir. bataille, anti-ödip diyebileceğimiz bakış açısıyla cinsel yaşam, din ve kilise, ahlâki tabular, kadın-erkek ilişkileri gibi önemli meseleleri bağlamından kopararak iki büyük sömürü savaşı arasındaki gitgeller toplumunun dejenerasyonuna neşter atmayı deniyor. bunu büyük ölçüde de başarmış görünüyor.

    bir roman değil bu; romanın avrupai konvansiyonlarını dinamitleyen bir anlatı. biçim geleneksel gibi görünebilir ama içerik tümüyle yeni ve özgün. hatta sade'cı retoriğin yıkımı da söz konusu.

    nietzsche'nin manevi oğlu bataille en az blanchot denli kışkırtıcı. ikisini de seviyorum.
hesabın var mı? giriş yap