hatırlama
-
hatırlama
her dakikasını ayrı hatırlarım
erenköy’de geçen zamanın
rüyama girer bir arada
istanbul, bahar ve türkan’ım.
bir odamız vardı etrafı sarmaşık
bostanlara bakan penceremiz
o güller kadar taze
ben ona deli gibi aşık.
aynı yatakta dinlenir başlarımız
saçlarım saçlarına karışırdı
o ince bir kızdı,ince alımlı
ne giyse yakışırdı.
yeter ki gönüller şen olsun
şarkılar söylerdik yolda
hep karşıma otururdu ellerini tutardım
akşamları eve dönerken baraşol’da.
ağaçlar çiçekteydi
türkan sağ beraberimde
istanbul bahar içindeydi
kalbim sevda içinde.
oktay rıfat -
(bkz: anımsama)
-
(bkz: anamnesis)
-
ne zaman elime bir kalem alsam
sana seslenmek geliyor içimden
güzelliğini hatırlıyorum bir yaz günü
yine gemiler geçiyor uzaklardan
biz yosun kokulu rıhtımlarda el ele
şehirlerden istanbul,aylardan temmuz
ne zaman elime bir kalem alsam
geçmişi seninle yeniden yaşıyoruz
ne zaman elime bir kitap alsam
hep seni okuyorum inanır mısın
istiyorum seni anlatmalı bütün romanlar
sevilen kadın hep sen olmalısın.
ne zaman elime bir kibrit alsam
yine istanbul'u yakmak geçiyor aklımdan
bu sensiz sokakları, bu evleri
bu plajları bu denizleri
sensiz kaldığım bu şehri tüm yakasım geliyor
yine alev alev bir istanbul düşünüyorum
ve çaresiz yaktığım bütün sigaraların
dumanlarında seni görüyorum.
ne zaman elime bir fırça alsam
yüzünü çiziyorum kapılara,duvarlara
bir bir hatırlıyorum bütün hatlarını
gözlerini dudaklarını saçlarını
baktığım her yere gölgen düşüyor
dokunduğum herşeyde senin sıcaklığın
sonra dağlar, denizler giriyor aramıza
gitgide büyüyor uzaklığın
ne zaman elime bir kadeh alsam
delicesine sarhoş olmak istiyorum
içkiler seni hatırlatıyor yine
kırıyorum birbiri ardınca kadehleri
artık hiç birşey kar etmez biliyorum
ne dost, ne içki, ne aşk, ne kadın
gözlerimde yıllardır eşsiz olan
değişmeyen bir sen varsın
ne zaman elime bir ayna alsam
gözlerimden korkuyorum, bakışlarımdan
bu seni unutamayan benden korkuyorum
uçurum çizgiler, kara gölgeler
bir sonun belirtileri yüzümde yer yer
karşımdaki yüz sefil bir akşam
hep sana sesleniyorum duyuyor musun
ne zaman elime bir kağıt alsam.
ümit yasar oguzcan -
"..hatırlama, aynı zamanda bir unutma biçimidir de. çünkü, geçmişteki belirli şeylerin hatırlanması, hatırlanmak istenmeyen diğer birçok şeyin izinin silinmesi pahasına olur." schutte
-
tüketici odaklanma.
-
"en güzel romanı kendi gözkapaklarımızın arkasında geçmiş günlerimizden birisini, yahut birçoğunu kendisinde toplayan bir hayalini seyrederken yazıyoruz. hatırlama, galiba bütün sanatların annesi."
tanpınar'ın mektupları, s. 266.* -
hatırlama var hatırlama var. kimi hatırlamalar vardır insana neşe verir kimi hatırlamalar ise hüzün ama en kötü hatırlama hiç bir şey vermez.
yolda yürürken serbest çağrışımın getirdiği bir yer bir ilkokul anısını akla getirir yüze bir kahkaha değil de gülümse...
veyahut ne bileyim şen şakrak bir yerde akla gelir çağrışım.
- ne oldu durgunlaştın birden?
- hiiiiççç.
işte bu da bir nevi hüzündür.
ama bunlar nadir olan şeyler genele bakmak gerek.
bazen yağan bazen yağmayan ama kesinlikle şakır şukur yağmayan bir yağmur kış gecesi akla düşer. pırıl pırıl parlayan üzerimde gezin der sanki.
eh davete icabet etmek gerek.
başlanır seyahate bir hacı gibi adımlar adımları kovalar. uça eklenen sigaralarla bugün değil dün geçmeye başlar.
her alınan metre başka bir çağrışımı doğurur. çağrışımları somutlamaya güç yetmez. bir rengahenk aleme dalınır.
pek birş ey hissedilmez ve duyumsanmaz. çünkü rengahenk alem o kadar güçlüdür tepki veremezsin öyle yürürsün, sanki ölüm gibi.
unutulmuş suretler, hikayeler, önemi olmayan malumatlar vesairenin içinde bir mihenk taşı çarpar göze.
bu taş bir zamanlar hayatının kabesi olan taştır ama çoktandır kaldırım taşından farksızdır.
görsen de olur görmesen de. hatta görmesen daha iyi olur.
oysa her şey bir şakayla başlamıştı daha sonraysa gerçek oldu. bilcümle orhanlar, ferdiler, cengizler vesaireler kasetli teypten şakırkan kabenin ismi gök kubbeye arz edildi.
elhamdürillah kabe kapı kulunun ismini de çokca terennüm etti. hatta kendileri beraber kendi notalarını beraber teganni eylediler.
bundan büyük mutluluk var mıydı?
fakat gün geldi her şey gibi bu da bitti. hiç bir düşmana gerek yoktu ortada en büyük düşman vardı. bunun adı zamandı.
ayrıyken birbirlerinin adıı teganni ediyorlardı ama bir olunca edemiyorlardı. büyü bozulmuştu.
kabe kendi yoluna gitti kapı kuluysa kendi yoluna. farklı okyanuslarda yol aldılar. bir daha hiç yüzyüze gelmediler.
bazı bazı gittikçe seyrekleşen zaman diliminde kapı kulu kabeyi hatırlıyor. hatırlarken kabesinin kendi gözünüde nasıl kaldırım taşı olduğunu da...
günden güne nasıl bir mum gibi eriyip gittiğini, dehası yerine tekniğini ve alışkanlıklarını, zekası yerineyse tecrübelerini kullanmak onu rahatsız ediyor. fakat içten içe biliyor ki hayat bu. bütün pırıltını alır senin elinden, elinde kalansa bir bakır çanak.
eh meğer mazi pembeymiş yarın belki mor olur...
elde kalansa ne geçmiş ne gelecek ne de bugün sadece hayaletler..
hiç yoktan iyi yine.
kendi meşrebimce hatırlamayı anlattım. ama yahya kemal'in ses şiiri olmazsa eksik kalacak bu entry;
günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'yarab! hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum.
his var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
bir taze bahar alemi seyretti felekte,
mevsim mütehayyil, vakit akşamdı bebek'te,
akşam!.. lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
sakin koyu,şen cepheli kasrıyle küçüksu,
ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar
dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan
bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,
aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
her yerden o,hem aynı bakış ,aynı emelde,
bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü… -
tanpınar'ın bu şiiri yaklaşık 10 yıl, olabilecek en yanlış haliyle sözlükte yer almış. doğrusunu şimdi açıklıyoruz:
sen akşamlar kadar büyülü, sıcak
rüyaların kadar sade, güzeldin
başbaşa uzandık günlerce ıslak
çimenlerinde yaz bahçelerinin
ömrün gecesinde sükûn, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından
bir masal meyvası gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından
"başbaşa uzandık günlerce ıslak" yükselişinden hemen sonraki duraksayış. işte bunu 10 senedir atlamışlar. -
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap