*

  • 8 yaşında dergaha postnişin olarak tayin edilmesini ilk duyduğum zaman canımın hayli sıkıldığını anımsıyorum. üstüne üstlük bahariye mevlevihanesi'ni bektaşi-melami meşrep mevlevilerin mekanı haline getirmesini de okuyunca şöyle bir düşünmüştüm.
    anlatılanlara göre; yenikapı mevlevihanesi'nin zahidliğiyle tanındığı, müridanın ve meşayihin abdestsiz yere basmadığı bir dönemde hüseyin fahreddin dede önderliğindeki bahariye mevlevihanesi'nde namaz bir adet kabul edilirmiş. dergahın imamı olarak bilinen hafız sıddık efendi'ye hafız zındık denirmiş. töbe tööbee. ramazan'da somat mülgadır düşüncesiyle dedeler perdeleri indirip demlenirlermiş. tabi bunları ziyadesiyle abdülbaki gölpınarlı söylüyor.
    öyle ki gölpınarlı bu meselelerden sabıkalı olmasa yani mevleviliği bektaşilerden daha da ileri gitmiş birer alevi olarak gösterme yolundaki gayretinden bihaber olsak menfi bir zehaba katılacağız.
    yine üşenmeden bakındım ki sütlüce bademlik tekkesi şeyhi münir baba'dan fahreddin dede'nin bektaşi icazeti bulunmaktaymış.

    her biri siret-i has ile zahirdir veli
    bir hakikattir resulullah mevlana ali

    gibi yazdığı pek çok beyitten bahsediyorlar. yani abdülbaki efendiye kanmasak da mevlevihaneye bambaşka bir hava kattığı muhakkak.
    dergahın içerisinde çok enteresan kişilerin barındığı gibi hattat, musıkişinas , şair bahçıvan pek çok mevlevi derviş de bulunmaktaymış.
    hüseyin fahreddin dede postnişinliğindeki bahariye mevlevihanesi'nin renkli simaları hakkında anlatılan ilginç öyküler de var...
    muzipliği ve unutkanlığı ile nam bulmuş, hiç evlenmeden dergahta yaşamış hacı ratib bey...
    anneleri öldüğü için torunlarını yanında gezdiren aşık mustafa...
    ucunda yem bulunmayan oltası ile balık avlamaya çalışan deli haydar dede...
    cemaatle namaz kılarken her defasında yürüyerek imamın yanına kadar gelen emektar köpeğini yanından hiç ayırmayan müridlerin devamlı dalga geçtikleri, takıldıkları yüz yaşını aşmış esad dede...
    çok enteresan bir şeyh ve bir onun kadar şöhretli müridan... bahariye mevlevihanesi'nde olmak vardı.
  • meshur muridlerinden biri de hucrenisin fasih dededir.
  • acem aşîrân makamında bestelediği muhteşem mevlevî âyiniile hayatımda yer etmiş büyük bir musikişinâs.

    beşiktaş mevlevihanesi kayıtlarına göre tevellüdü 1854'e tekabül etmekte. ki babası hasan nâzif dede de mevlevihane'nin şeyhlerinden. babasının vefatını müteakip, sonradan bahariye'ye taşınacak olan mevlevihanenin postuna bu büyük müzikolog ve bestekâr geçmiş..

    zekâi dede ve mutafzâde ahmet efendi'den klasik eserleri ve sözlü repertuarı, neyzen salih dede ve yusuf paşa'dan ney, hacı râtip efendi'den de batı müziği ve flüt öğrenmiş ayrıca vaktin rufai şeylerinden abdülhalim efendi'yle de hamparsum notası ve nazariyat çalışmış. musikiyi böylece yemiş yutmuş olan dedemiz, bestekarlığından başka bir de devrinin en mühim neyzen ve hanendelerinden biri olmuş...

    entelektüel yönü de pek kuvvetli imiş.. tasavvuf'a bihakkın vukufiyetiyle birlikte dönemin felsefi yaklaşımlarından haberdar alim fazıl bir zatmış. farsça ve arapça'nın yanısıra (frenkler için fransızca mesnevi dersleri verebilecek seviyede) fransızca bilirmiş. batı müziği ile de alakadar olmuş. hatta bu alanı yakından takip etmiş. ve dahi rivayet odur ki ney ile chopin çalacak kadar bu müziğe vakıf imiş...

    kendisinden musiki meşk etmiş talebeleri arasında rauf yekta bey, kazım uz, muallim ismail hakkı bey, zekâizade ahmet ırsoy, hüseyin sadeddin arel, subhi ezgi gibi all-star bir kadro sayılabilir..

    hasıl ı vel kelâm, esasen, -nur içinde yatsın- dedemizin, acem aşîrân mevlevi ayininin sadece ilk beş altı notası bile kudretini isbata kafi gelecek ihtişama sahiptir...

    hamiş: malumat, nazmi özalp, ahmet şahin ak ve yılmaz öztuna'nın musiki tarihi eserlerinden süzülmüştür.

    edit: hicazkar'ın ikazıyla imlâ ve ifâde...
  • fakr'a dair şöyle de bir gazeli vardır ki canlar yakar:

    serîr-i bezmgâh-ı fakrı her bir câna vermezler
    değil her cânâ yâhû, belki cânâna vermezler

    efendi, umma sen âb-ı hayat-ı bâdeden hisse,
    anı insana tahsis ettiler, hayvana vermezler

    kadem rencîde kılma, zahmet etme zâhidâ, zîrâ,
    sımat-ı bezm-i irfânı kuru unvâna vermezler

    gidip beyhûde bâr olma miyân-ı cur’a-nûşâna,
    bu işretgâh-ı mânâda sana peymâne vermezler

    vücudun hâk-ı hırmen etmeyince seng-i gam, fahrî!
    hakîkat hırmeninden kimseye bir dâne vermezler

    ---

    aşağı yukarı şöyle demeye gelir:

    fakr meclisinde, başköşeyi sıradan insana vermezler,
    her insana değil, belki sevgiliye bile vermezler.

    efendi! sonsuz hayatın kapısı olan fakr bâdesinden bir hisse bekleme,
    çünkü o kâmil insanların hakkıdır. onu, nefs-i emmâre seviyesinde, hayvan gibi yaşayanlara vermezler.

    ey zahîd! sen ayağını yorma ve zahmet edip o meclise gitme!
    zira, irfan sofrasına oturmayı, kuru unvana vermezler.

    mânâ şarabından içenlerin yanına gidip, boş yere onlara yük olma,
    bu mânâ meclisinde, sana bir yudum bir şey vermezler.

    ey fahri! gam değirmenin taşı, senin benliğini öğütüp yok etmeyince
    hakîkat harmanından kimseye bir dane vermezler. *
  • acemaşiran mevlevi ayini'ni besteleyen adam. kısacık bir mevlevi ayininde bu kadar büyük coşku ve bu kadar derin duygu nasıl bir araya gelmiş,
    o kadar muhteşem bir eseri nasıl bestelemiş, insanı hayretlerden hayretlere devşirir her dinleyişte.
    bir de defteri varmış, sevdiği şiirleri yazıp toparladığı.. orada da muhteşem şeyler var.
    harika ötesi bir bestekar..
  • acemâşiran mevlevi ayini ile insanlığa büyük bir armağan bırakmış zât.
hesabın var mı? giriş yap