• alman filozof. kant'ın idealizmi ile hegel'in diyalektiği arasında geçiş sürecini temsil ettiği söylenir.
    bugün başka anlamlara gelse de bilginin bilimi olarak bilinen bir öğretiye sahiptir.
  • dünya'nın "mutlak ben" yani tek bir tür özne olduğunu söyleyerek spekülatif bir felsefe oluşturmuştur.
  • bir seyi bilmek demek ,once onu gormek, sonra onu baskalarından ayırt etmek ve daha sonra da onu baskalarıyla birlikte tanımak demektir oğretisinin sahibi filozof..
  • 1762-1814 yılları arasında yaşamıştır. önceleri fransız devrimini destekleyen fichtenin, napolyon ordularının alman topraklarını işgal etmesi üzerine görüşleri değişmiş, güçlü bir ulus devlet fikrini savunmuştur. bi süre bu topraklardan uzaklaşan fichte tilsit anlaşmasından sonra geri gelmiştir. berlin üniversitesinde çeşitli konferanslar düzenlemiştir. resmi kayıtlarda bunların eğitim üzerine olduğu yazılıdır. fakat aslında bu konferanslarda işgalci napolyon ordusuna karşı başkaldırı ve modern bir alman devleti kurma çağrısında bulunmuştur. eğitime çok önem veren fichte eğitim ve dil yardımıyla alman ırkı en mükemmel devleti kuracaktır der. alman ırkının üstünlüğüne inanır. latin ırkına düşmandır. yahudilere devlet kurma hakkının tanınmasına da karşı çıkmıştır. almanların kutsal görevinin tüm alman ulusunu bir devlet altında toplamak olduğunu düşünür. pangermanizmin öncüsüdür.

    (bkz: kapalı ticaret devleti)
  • kosullarin insan düsüncesini bicimlendirdigine istinaden örnek gösterebilecek filozoflar arasindadir fichte. idealisttir, öznel idealist, kant'in siki bir takipcisidir. ayni zamanda bugünkü sosyalist devletin öncüsüdür de. disa kapali ticaret devletinin, bugünkü sosyalist devlet ile ciddi benzerlikleri vardir. ekonominin disa kapatilmasi, devlet eliyle düzenlemelerin yapilmasi ve insanin temel ihtiyaclarinin devlet eliyle gerceklestirilmesi icin "zor" un kullanimi gibi.. bu öznel idealist, mutlak benci fichtenin sosyalist idelerle tatlandirilmis düsüncesinin en önemli itkisi, fakir dokumacinin oglu olmasidir belki de. tarihte proleter sinif arasindan cikmis ilk filozoftur. hikayesi de macit gökberg'e göre soyledir; klisedeki vaaz'a yetismeye calisan zengin baron, gec kalir. baron'a vaazi özet gecen cocugun/fichtenin zekasindan etkilenir ve egitimini kendi üzerine alir. baron ölünceye kadar bakar, eder, sonra yine bir basina kalir fichte. bu arada kant ile tanisir, ilk eserini onun yayimevinden cikarir ve büyük övgü alir. herkes kant'in yazdigini düsünür iken kant, bu eserin gercek sahibi aciklar ve hakli bir üne kavusur filan..

    kantla tanismasi soyledir. baron öldükten gecimini saglamak icin ders vermek durumunda kalir ve bu sirada, kant'in bir kitabi eline gecer. birden siki bir kant hayrani olur. ve onunla tanismak icin konigsberg'e gider.fichte'nin en cok ilgisini cekmis ve kendisine baglamis olan kant'in ahlak felsefesidir. kant'in bir yandan takipcisi olmak, onun sistemini genisletmek ister iken, diger yandan kararsiz kalmis. kant, bilinemezcidir, metafizik'e karsi keskin cizgileri olan adamdir. ayni zamanda ateizm'e de kucak acmamis, bu ve benzeri konulari insan aklinin eremeyecegine kanaat getirip isin icinden kendisini siyirmis. lakin fichte icin bu kadar kolay olmamis. bilinc mi madde mi derken.. günler, geceler bunu düsünmüs, en sonunda kant'in konigsbergdeki evine giderken merdivenin önünde durmus ve kararini vermis. eger bu merdivenlerin basamaklarinin adedi cift sayi ise; bilinc, yok degilse madde demis ve cikmis merdivenleri teker teker.. yok daha neler.! keske boyle olsaydi ama elbette boyle gelismedi sürec. kendisine göre iki yol vardir gidilebilecek. determinist ve indeterminist felsefedir. belirlenimci ve belirlenemezci. eger ki madde'yi öne koyar ise, madde'den nasil bir bilinc ciktigi sorusu bilinemez, ayni zamanda maddeden yola devam ederse, determinist bir sekilde hareket etme zorunda kalacakti zira o dönem marx henüz bu dünyada yok. özgürlük, fichte'nin bütün ögretisinin temeline koydugu fikridir. madde'nin yola cikip insanin özgürlügünü elinden almaya gönlü el vermedi. onun icin özgürlük, hazir olarak verilmis bir durum olmayip gerceklestirebilecek bir ödevdir. bu yüzden determinist bir dünya tasavvurunda insan özgürlügüne yer yoktur. hemen bu noktada su soru akla takilmis. dönemin önde gelen akli kit dükleri soyle demis "behey fichte kardes, bu kadar özgürlük diye basimizin etini yedin de bu disa kapali ticaret devletinde özgürlük nerede ? devlet herseyi "zor"la yaptiriyor senin bu hayal aleminde. bunda bir celiski yok mu diye son derece hulki cevizoglu misali sert cikip hesap sormuslardir. fichte bunlara iliskin soyle bir aciklama yapmis.

    "bre dangalaklar, sizin özgürlügünüzün baskasinin özgürlügü ile sinirli oldugunu kabul edin önce sonra cikin karsima. insan ancak baskalarinin haklarina saygi göstererek özgür olabilir.bireyin özgürlügü, diger insanlarin özgürlügü ile sinirlidir. dolayisla özgür kisi tek tek birey olarak degil toplum cercevesinde ancak düsünülmek durumundadir.insanin, her türlü sözlesmenin üzerinde duran bir takim "dogal haklari" vardir, bunlari elinden almaya, cignemeye, her sekilde sekilde görmezden gelmeye calisan insanlar icin devlet ve onun "zor"u vardir. devlet, insanin özgürlügünü güvence altina almak icin kendisini vareder. özgür insan, öncelikle boyle bir istemin altina imzasini atmakla yükümlü insandir. dolayisla "zor" ve "özgürlük" birbirleri ile kardes de olabilirler. zira özgürlük, kant'in cok iyi bir sekilde belirttigi gibi, kisinin kendi koydugu yasalara uyma güzelligidir. "

    her ne kadar özgür insanin zora dayali bu secimini özgür idaresi ile secmesinin celiskiyi ortadan kaldiracagini belirtse de, bir takim sorunlar hala mevcuttur. zira zor'un oldugu yerde tam bagimsiz bir özügürlük idesi kendisini gerceklestiremez. bu yüzden devlet eli ile o muhtesem ideale dogru yürümekten, boyle bir zor'un olmadigi bir dünyaya yönelmekten baska caresi yoktur.dolayisla devlet, fichte'de sadece hukuk devleti degil egitici bir kurum olarak da vucut bulur. fichte'nin devleti insanlari cezalandirmak yerine egitme amaci güder, kurallari bireye zorla uygulatmaktan cok yasaya kendiliginden uyan insanlar yetistirme cabasi icerisindedir. sizin anlayacaginiz bicimde; sosyalizmden komunizme gecis asamasidir. mülkiyet hakki; calisma hakki ile esitlik bulur. fichte, özel mülkiyeti belki kaldirip atmaz lakin calisma hakki ile dengelemeye calisir. herkes calismalidir ona göre. mülkiyet ancak ve ancak calisma sonucu ele almalidir ve onun devleti, calismadan refah icerisinde yasayanlarin ve calisarak sefalet icerisinde olan insanlarin olmadigi, devletin bunu bir sekilde sagladigidir. bunu da ekonomik yasamin devletce düzenlemesinde bulur. serbest piyasayi ortadan kaldirip dis ticareti de devlet eliyle dengede tutmaktir. buna öyle önem vermistir ki; devlet üzerindeki kitabina "kapali ticaret devleti" adini vermistir.

    bir de insanin ic özünü bilmesini anlatmis. üc ana zaman dilimi vardir ya da basamak. soyle;

    birinci bölümde insan hayvandir ona göre. kendi özgür degildir, istahlari vardir, mutluluk istegi vardir ve insani bunlar yonetir. sikinin dogrultusunda giden adamdir. her zaman isteklerinin kölesidir, yer, icer, sicar baska da bir sey yapmaz ama determinist bir gidisat da söz konusu. tek bir amac; yasama ic gudusu ve haz alma istegi. ikinci bolüm ise güclü olma istegidir. bu istek, insani tek basina evirip cevirir ve tek bir amac üzerine yükselir. yalniz bu noktada dahi birinci duruma göre insan daha özgürdür, daha iyi konumdadir. zira alacagi hazdan güclü olmak istegi adina vazgecebilir. kant'in özgür insanina bir bakima yakindir ama özgür degildir, kendi girisimlerinin kölesi olmustur farkinda olmadan. hayvan desek de bunlara biz, hayvandan farklidir. zira hayvan güclü olmayi yine mutlu olma adina, bütün yiyecekleleri kendisi yemek, bütün disileri kenidisi sikmek icin ister.ama burada saf güc idesidir yöneten. kimi zaman anlik hazlardan dahi vazgecebilir insan filan.ucuncu basamakta da ise cok bahsedilen özgürlük istenci kendisini gösterir. öyle ki, bir baskasinin özgürlügünü de sayan bir istektir. bireysel olarak degil, bireyi toplumun bir parcasi olarak alir ve buna göre bir özgürlük kavrami gelistirir. ben özgürüm, ama karsimdaki insan da özgürdür ve belirli haklari vardir. elinde bulundurdugu güce ragmen, kendi istegiyle, kendi gönlü ve rizasiyla, hicbir kosul olmaksizin elindeki gücü kullanmamaktan, bir baskasinin özgürlügüne saygi duymaktan ileri gelir.buna "insanligi gercekten sayma bilinci" der bedia akarsu.

    hulasa; fichte'nin ve en cok da kant'in özgürlük anlayisi; kendi istegi ve bilinci ile kendi zararina olan bir eylemi, bir baskasinin haklarini kabul etmek adina isteyendir.

    daha sonralari fichte romantiklerden etkilenmeler yasamis, bir süre sonra da 1814 de ölmüs. bitti.
  • hegel'in en yakın gördüğü isimlerden birisi. hegel fichte'yi aşan bir düşünürdür düşünsel sonuçları ve etkisi açısından ama fichte'ye o denli bağlıdır ki öldüğü zaman onun yanına gömülmesini vasiyet eder.
  • kant hayranı alman idealist.
    idealizmin kaderci anlayışına "mutlak ego" ile karşı çıkar.
    insan kişiliğini tüm teori pratiğin merkezine koyar.
    irade dışındaki herşeyin ölü ve pasif varoluşçu olduğunu iddia eder.
  • (bkz: #13097460)
  • alman idealizminin öncülerinden. immanuel kant'tan etkilenen filozofa göre iki tür felsefe şekli vardır; objeden yola çıkarak veya sujeden yola çıkılarak felsefe yapılabilir.

    objeden yola çıkıldığında, cansız maddeden bilincin nasıl oluştuğu sorusu cevaplanamaz. bu tür felsefe, determinist bir felsefedir. dolayısıyla ahlaktan bahsedilemez.

    ikinci tür felsefe yapma yolu sujeden yola çıkmaktır; bu tür felsefenin baş sorusu "suje tasavvurları nasıl oluşturmaktadır?" bu soru yanıtlanabilir. fichte insandan yola çıkarak ahlağı mümkün kılar.
    (bkz: indeterminist felsefe)
  • kendisi idealizme de, materyalizme de karşı çıktığı halde aslında ikisinin arasında bir orta yol tutmuş gibi görünürken idealizmin safında yer almış bulunmaktadır. yazdıklarını bütün olarak göz önünde tutan okuyucusunu, somut ve soyut olmak üzere birbirinden ayrı iki evren olduğu, kaynağını soyut evrenden alan subjenin belli koşullar altında ve belli araçlarla, somut evreni değiştirme yetisi olduğu ve her iki evrenin de yaratıcısının erdem ve kudretini alman ulusuna aktardığı ve dünyaya adaleti alman ulusunun getirebileceği düşüncesine sevk etmektedir. bu bağlamda hem soyut evrenin ve bunun bir parçası olan düşüncenin somut evrenden bağımsız olduğunu söyleyerek ve somut evreni soyut evrenden kaynaklanan subjenin değiştirebilme yetisine vurgu yaparak alman idealist felsefesinde çığır açmıştır, hem de kant'ın yalnızca sanatsal faaliyette birleştiğini iddia ettiği soyut ve somut evrenin ayrılığı olgusunu biraz daha sulandırmıştır. söz konusu sulandırma hegel'in diyalektiği ile iyice cıvıklaşan bir kıvam almak pahasına hakikate biraz daha yaklaşırken, felsefenin sonunda evreni gerçekten algılayabilen bilimsel bir niteliğe kavuşmasını sağlayan nihai karşıtı marks'a ve diyalektik materyalizme giden yolun kapılarını ardına kadar açtığı da bir gerçektir. ancak öte yandan, kendisinden yüzyıl sonra marksistlerin dünyayı değiştirme çabalarına karşıt olarak tekelci burjuvazinin öne sürdüğü düşünsel mahsüllerden biri olan nazi ideolojisinin mihenk taşını da teşkil etmektedir.

    hitler'in kavgam adlı eserinde alman ırkına ve nasyonal-sosyalist devlete yüklediği anlamlar bu bağlamda ve iddia edilenin aksine nietzsche ya da bismarck'dan değil, aslında büyük ölçüde fichte'nin görüşlerinden alıntıdır. birinci dünya savaşı sırasında alman toplumunda giderek daha da derinleşen karşıtlıklarla birlikte komünist düşüncelerin giderek daha yoğun olarak etkilediği almanya proleteryasının aklını çelmek için hitler herhalde kendi sığlığına dayalı dağınık fikirlerden ziyade hali hazırda ortaya atılmış ve köklü idealist bir düşünce sistemine ihtiyaç duyacaktı ve bu bağlamda fichte'nin mefkuresi konzernlerin sömürge hırslarına ve açgözlülüklerine düşünsel bir kılıf oluşturma noktasında kusursuz bir araçtı.
hesabın var mı? giriş yap