• bir honoré de balzac eseri.
    yıl: 1832, türkçede ilk baskı 1949
    türü: insanlık komedyası, simsiyah dizisi, son perde.
    çeviri: mehmet cenan
    yayınevi: salyangoz yayınları

    the vicar of tours/the priest of turns adlarıyla ingilizce çevirileri bulunabilir. türkiye'de meb yayınları tarafından fransız klasikleri dizisi kapsamında çıkarılmış, '90ların sonlarında yamulmuyorsam sabah kitap tarafından yeni bir baskısı yapılmış ama artık ancak sahaflardan bulunabilir bir hale gelmişti ki salyangoz yayınları yeni bir baskısını yapmış. iyi de etmiş.

    "içinde soylu veya kendisini soylu kabul ettirebilmiş insanların zaman zaman figüranlık yaptığı, ancak başrolleri orta halli insanların gerçek yaşamından alınmış tamamen gerçek olan bir dramın, sahnede perde açılmadan önce sahnelenen seyirciyi ısındırıcı bir oyunun olması gibi. birçok tutkunun, çıkarların çakışmasından doğuyormuşçasına buluşup kaynaştığı olayları anlatma zorunluğu bu uzun başlangıcı gerekli kılar. « insanlık komedyası »nın büyük yazarı, en küçük ayrıntıyı büyük bir göze dönüştüren balzac, tours papazı romanında da, çöken bir dönemin bütün dramnın ve ironisini, yükselen yeni bir dönemin gerilimiyle ve endişesiyle anlatıyor. evler, mobilyalar, lüksün ve ihtişamın kirli suç ortaklığı.... gözü, ayrıntı avcılığına dönüştüren yeni bir çağı muştulayarak... balzac olmasaydı, insanlığı yansıtan koskaca, kırık bir ayna eksik olacaktı..."

    (bkz: tours papazı)
    "(tours ki, fransa'nın yazınsal işlerle en az ilgilenmiş bir kentidir)"

    --- spoiler ---
    tours papazi'nin çevirisi konusunda bir iki söz

    "tours papazı", balzac'ın doğduğu kentte geçen, görünüşte sıradan, tekdüze bir konudur. birçok romanında olduğu gibi, bize dar, karanlık bir çerçevenin içinden, insan ruhu denen uçsuz bucaksız okyanusu kimi zaman durgun, uyuyan, kimi zaman tatlı bir meltemle ürperip bürümcüklenen, çoğu zaman da homurtulu fırtınalarla kudurup köpüren "engin deniz"i seyrettiren bu yapıtta balzac, papazlarla, evlenmeyen ve yaşı geçerek kocayan (cousine bette yüzlü) "kız kurusu" tipini ele almaktadır.
    klasikler dizisi için kararlaşmış yapıtlardan birini çevirmek dileğiyle milli eğitim bakanlığı'na başvurduğumda, georges sand'dan daudet'den romanlar çevirmeye istekli olmuştum.
    "tours papazı"nın çevirisini üstlenince de, doğrusu, bu karara önce pek sevinmemiştim. balzac'a özgü olan anlatım hokkabazlıklarını, o uzun, -nerdeyse bir sayfa süren- tümceleri türkçeye olduğu gibi aktarabilmek zorluğundan başka, bu yapıtta, üstelik, karşılıkları bulunmaz birtakım papaz ve kilise terimleri vardı.
    "tours papazı"nın gücü, özellikle karmaşık tümce kuruluşlarındaki hünere ve beceriye dayandığı için, bunları bölmeden, uzunluklarını olduğu gibi koruyarak dilimize aktarmak zorluğu başta geliyor; sonra da, türkçede yer etmemiş bir sürü kilise terimine, papaz rütbesine, açık ve kısa karşılıklar bulmak gerekiyordu.
    birinci zorluğun çözümü, çeviride gösterilecek yeteneğe, türkçe karşılıkları seçişteki titizliğe, kısaca söylemek gerekirse, yazara duyulacak saygı duygusuna bağlıydı.
    bir çevirmen için gerekli olan bu özelliklere ne dereceye kadar yaklaştığımı söylemek bana düşmezse de, şuncasını açıklamadan geçemeyeceğim:
    bir tümcenin üzerinde, -abartısız- bir saat çalıştığım zamanlar olmuştur. bu tür bir çalışma biçimiyle de, günde, sürekli yedi saat uğraşma sonunda, ortaya ancak iki sayfanın çevirisi çıkabilmiştir.
    ikinci zorluğun çözümüne, yani kilise terimlerine gelince: ayaspaşa'daki jésuite (cizvit) kilisesi ileri gelenleriyle, kadıköy saint-joseph lisesi frèreleriyle, yine kadıköy ermeni kilisesi başpapazıyla görüşüp danıştım.
    bu girişimlerimden büyük bir sonuç alamayınca, fransızca'da tek bir sözcükle anlatılan kimi kilise terimlerine, türkçe'de, -biraz uzuna, tanımlamaya kaçsa da- üç beş sözcüklük karşılıklar bulmak, açıkçası bağlamlarından yardım ummak zorunda kaldım. başka türlü yapmaya olanak yoktu sanıyorum.
    şunu da söyleyebilirim ki, "tours papazı"nın türkçesi, şimdiye dek çevirdiğim -hem de iki üç katı uzunluktaki- yapıtlardan daha yorucu, daha üzücü bir emek harcamama yol açtı.
    ortaya, kusursuz diyemezsek de, az kusurlu bir balzac çevirisi çıktıysa; gençliğe, yapıtın aslıyla türkçesini karşılaştırmak hevesini duyuracak değerde bir çeviri verebildikse, gösterdiğimiz çabanın titiz karşılığını bol bol almış, tatmış sayılabiliriz.

    mebrure alevok
    --- spoiler ---
  • balzac'ın sonlarına doğru rahip troubert'i iyice karikatürize ettiği kitap. zaten kitabın başından beri adama yapılan "şerefsiz" imaları son yirmi sayfada "nah buraya yazıyorum bu adam şerefsiz, şe-ref-siz, şerefsiz ulannn " dozuna ulaşıyor. yazar kitabın başlarında anlatıyı kesip hayat dersi babında nutuklar çekiyor, ufaktan ufaktan devamlı dokunduruyordu troubert, gamard gibi insanlara zaten ama kitabın son kısmında onu da yeterli görmemiş olacak ki direkt troubert'in iç sesini naklediyor bize ama nasıl bir iç ses. romanın evreni ve diğer karakterler gibi troubert ne kadar gerçekçiyse iç sesi de bir o kadar karton. balzac buralarda dolanıyor olsaydı kitabı bitirdikten sonra yanına gidip "meseleyi bu kadar kişiselleştirme dostum, alt tarafı bir roman kahramanı" deyip bir cafeye götürüp büyük çayla kaşarlı poğaça ısmarlardım kendisine, çözülüverirdi hemencecik. her şeye rağmen iyi kitap, okunası kitap.
  • hasan ali yücel'in çalışması olan kitap vardı elimde. balzac'ın, özellikle 'kız kurusu' betimlemesi o kadar alaycı ve gerçekçi bir şekilde dışa vurulmuştu ki ne zaman çevremde yaşça büyük evlenmemiş bir kadın görsem hemen aklıma kitapta geçen satırlar gelir.
    kitabı çok sevip yarım bırakmıştım. bende, o eskimiş sarı kapaklı kitabın hatırası var. şimdi nereye bıraktığımı bulamıyorum.
    romanda geçtiği gibihoc erat in votis*umarım yerini bulurum.
hesabın var mı? giriş yap