*

  • mikro düzeylerde, bireyler arasında da etkin olarak kullanılır, mesela amerika'da ilkokul öğretmenlerinin küçük öğrencileri üzerinde etkin bir şekilde uyguladığı "sizi bu kadar seven öğretmeninizi üzmemek için yapılmak zorunda olunan işler" (ödev, dersin düzenini bozmamak vs.) şablonunun bir sembolik şiddet örneği olduğunu söyleyen araştırmalar mevcuttur. duygu sömürüsü, topluluk psikolojisi, kişinin güvensizliği gibi faktörler sayesinde, hiç de öyle fiziksel şiddete başvurmadan insanlar istemedikleri işleri yapmaya yönlendirilir veya doğal tepkilerini vermeleri engellenir.
    ayrıca rahmetli pierre bourdieu'nun bu kavramı* pedagojinin esası sayan oldukça teorik ve biçimsel bir makalesi vardır.

    edit 2021: verdiğim örnek, sembolik şiddetin içindeki şiddet öğesinin en yumuşak haliyle ve uç düzeyde gizlenmiş hali. daha standart örnekleri, mesela, aile büyüklerinin dediklerine fikirlerine saygıdan dolayı itiraz etmeme hali de, yine bu kişilerin diğerleri üzerindeki, fiziki, ekonomik/maddi, ideolojik, sosyal otoriterlerini saygı hürmet vb. değerler sistemi ile bu güçleri kullanmadan itaate ve kontrole çevirmeleri gibi durumlardır. asıl gücün tehdidini gizlemeye ve yabancılaştırıcı etkisini hafifletmeye yaramaktadır.

    makalesi vardır dediğim de burdiyönün (reproduction in education, society and culture pierre bourdieu and jean-claude passeron, sage, 1977, 1990) künyeli kitabındaki 28. sayfadan itibaren başlayan "foundations of a theory of symbolıc violence" başlıklı bölüm esasen.
  • bazı marksistlerin suni denge ve nispi refah olarak tanımladığı; ezen sınıfın ezilen sınıflar üzerinde ideolojik baskı aygıtlarını kullanarak onları uyuşturmak suretiyle ezildiklerini hissetmemelerini sağladığını öngören tespitin demokratik ifadesidir..
    bu ideolojik aygıtlar öylesine dikkatli ve titizlikle kullanılır ki ezilenler ya hallerine şükrederek ya da bulundukları yerin kendilerine müstehak olduklarına inanarak ve boğazlarına kadar kaderciliğe mahkum edilerek yumuşak yumuşak, tatlı tatlı sömürülmeye devam eder giderler.. bu bakımdan şiddetin bu biçimi fiziksel şiddetten çok daha tehlikelidir.. farkına varılması ve uygun mücadele araçlarının yaratılması fiziksel şiddet karşısında bir savunma hattı oluşturulmasından çok daha zordur..

    sembolik şiddetin yansımaları manevi dışlama/dışlanma ve siyasal,toplumsal ve kültürel dışlama/dışlanma olarak çıkar karşımıza..
    yoksulluk ve açlık içinde kıvranan geniş kitleler, ezenler tarafından nihilist bir yaklaşımla değersizleştirilir, özsaygıları tahrip edilir, "aşağı" türden insanlar düşüncesinin oluşması sağlanır.. "aşağılık" işler olarak tabir edilen işlerde çalışırlar, "tehlikeli sınıflar" ve "riskli gruplar" olarak tanımlanırlar.. bu sembolik şiddet neticesinde aç ve yoksul kitleler kendisini değersiz ve aşağılık hissetmeye başlar ve bu dışlama/dışlanma politikasının gönüllü bir parçası haline gelir.. bu şekilde dışlananlar ya kendi kimliklerinden vazgeçerek başka kimliklere bürünür, ya da sahip oldukları kimliğin irrasyonel unsurlarına sarılır..
    diğer yandan kamusal alanda ise ezilen kitlelerin politikadan dışlanması sağlanır.. hatta giederek bu durum politika karşıtlığına dönüşür.. çünkü yoksulluğu nedeniyle dışlanmış olan bu insanların yurttaşlık haklarıyla ilişkileri tahribata uğratılmıştır.. kapitalizmin fırsat eşitliği demagojisi bu dışlanmanın ardında yokolur gider.. aç ve yoksul kitleler bulundukları varoşlara hapsedilerek, ötekileştirilmek suretiyle görünmez kılınırlar..
    varoş sokaklarında dolaşan çocuk çetelerinin, kaderini ağlayarak sindirmeye çalışan jiletçi arabeskseverlerin, neye isyan edeceğini bilemeyen mahalle arası hip hop gruplarının ortaya çıkması sembolik şiddetin bir neticesidir..

    ekonomik ve siyasal dışlamanın toplumsal meşruiyeti kapitalizmin ideolojik baskı aygıtları sayesinde itina ile sağlandığından, sembolik şiddetin varlığını kabul etmek oldukça güçtür.. aynı şekilde onunla mücadele etmek de..
  • şiddeti uygulayanların şiddete maruz kalanlarla kurduğu ilişkinin bile iletişimdense itişmeyi, ötelemeyi ve dolayısıyla da eşitsizliği nasıl yeniden ürettiğine dair:
    (bkz: alicenaplık stratejisi)
  • kulağa atılan fiske bu türün en önde gidenidir. hele ki soğuk havalarda ve kulak kıpkırmızı olmuşken.
  • pierre bourdieu, la domination masculinede der ki,

    "sembolik şiddet, doğrudan vücuda, büyüymüşçesine, hiçbir belirgin fiziksel zorlama olmaksızın kazınan bir güç şeklidir. ancak bu büyünün işlemesinin tek nedeni, vücudun en derin katmanlarına kazınan yasaları harekete geçirmesidir."

    ve devam eder, "kadınları, başkaları, erkek egemenliği tarafından görülen ve algılanan sembolik obje statüsüne mahkum etmek... onların kendilerini sürekli olarak fiziksel açıdan zayıf hissetmelerine neden olur. hoş, alımlı ve etkili olabilmek için durmadan çabalamak zorundadırlar."

    yaa buzdağının altında bi de bunlar var, bak çok pis sinirlendim şimdi. yapmıyorum diyet miyet gidiyorum ben fas'a, dilediğim gibi de yerim kıçımı büyütürüm. yok, olmadı ama. sembolik şiddete maruz kalmayı reddedeceğim derken örtünüp mekan kısıtlamasına maruz kalacaksam, aç kalmayı tercih ederim lan jale.
  • manitaya kızıp önünde duvara bişiler fırlatmak ya da ne bilim dolaba yumruk atıp kırmak falan da sembolik şiddettir sanırım. hani bunların yerinde sen olabilirsin mesajı mı veriliyor bilmiyorum ki acayip ortamlar
  • zenginliğin çalışkanlıkla, fakirliğin tembellikle ilişkilendirilmesi, ve fakirliğin "hakedilmiş" olduğu algısı da ezen-ezilen ilişkisi bakımından sembolik şiddetin içselleştirilmesi sayılabilir.
  • sembolik/ simgesel şiddeti özetleyeceğim bir örnekle: "erkekler ağlamaz"
  • kültürel sınıfların hegemonyasını korumak için uyguladıkları şiddet. en yoğun sembolik şiddetin uygulandığı ama farkedilmeyen alanlardan bazıları, modernitenin oluşturduğu bilim ve tıp alanlarıdır. sıradan insanların vücutları ve yaşamları hakkında hüküm vermeye hakkı olmadığı küçük yaşlardan itibaren eğitim sistemiyle beyinlere işlenir. güç ve tahakküm ilişkilerinin en güzel şekilde devamı sağlanır, her tür görüşün ve yalanın bu yolla meşrulaştırılması mümkündür. diploma fetişizmi, sadece pratiğin değil düşüncenin dahi sınırlarını kontrol eder. muhtemelen toplumun iliklerine işlemiş bu şiddet yüzünden, eskiden olduğu gibi hayatın her alanında söyleyecek sözü olan, kendini kurumsal kompartımanlara ayrılmış kürsülere hapsetmeyen, üretken ve insanlığa ufuk açan dahiler artık yetişmemektedir.
  • her ne kadar "simgesel şiddet" başlığından yönlendirilmiş olsa da, simgesel şiddet şeklindeki kullanımı daha doğrudur.
hesabın var mı? giriş yap